Mahkemelerde nasıl yemin edilir?

SonsuzUs Her şeyCategory: SosyalMahkemelerde nasıl yemin edilir?
karga Kurucu sordu 2 ay önce

Gerçeği, yalnızca gerçeği ve gerçeğin tamamını
TELEVİZYON ve sinemalarda içinde mahkeme sahnesi olan çok sayıda Amerikan filmini Türkçe altyazılı veya Türkçe dublajlı olarak izlemişizdir. Bu filmlerdeki sanık ve tanıklar “doğruyu söyleyeceğim” diye yemin eder.
 
Amerikan yargısındaki yemin bu değildir. Tercüme hatasının sebebi, mesleki yetersizlik değildir. Hepsinin benden iyi İngilizce bildiği kesindir. Sebep, çevirmenlerin yemini Amerikan değil, Türk “zihniyetiyle” anlamalarıdır. Bir başka açıklama da şu olabilir. Çevirmenler aslında ne yaptıkları biliyordur. Ancak onlar seyircinin “zihniyetine” uysun diye Amerikan yeminini, Türk kültürüne adapte etmişlerdir.
 
YEMİNİN İNGİLİZCESİ VE TÜRKÇESİ
 
Amerikan yemini üç bileşenden oluşur:

  1. THE TRUTH.
    Türkçesi “gerçek”. Truth’un Türkçesi, “doğru” değildir. Nesnel bağlamda “doğru”nun İngilizcesi “true” dur. Sınavlardaki Doğru-Yanlış (True-False) seçeneklerinde olduğu gibi. “Doğru”nun öznel bağlamda karşılığı ise “right”, zıttı “wrong” tur. Amaçla tutarlı demektir. “Doğru” değer hükmü içerir. Hâlbuki hükmü yargı verecektir.
  2. THE WHOLE TRUTH.
    Türkçesi “gerçeğin tamamı”
  3. AND NOTHING BUT THE TRUTH.
    Türkçesi “yalnızca gerçeği”.
    Amerikan yeminindeki “tell” fiili, söylemek değil, anlatmaktır. Yeminin Türkçesi şöyle olabilir. “Gerçeği, yalnızca gerçeği ve gerçeğin tamamını anlatacağıma yemin ederim”.

 
GERÇEĞİN TAMAMAMINI SÖYLEMEYEREK YALANCILIK YAPMAK
 
Yeminin metninden anlaşılacağı üzere “yalan” iki biçimde söylenebilir. Birinci gerçek olmayan bir şeyi gerçekmiş diye anlatmak; ikincisi gerçeğin bir kısmını anlatmamak yani “pasif yalancılık” yapmaktır. Orta Doğu kültüründe (bu kültürün temeli İslam’dır) gerçeğin bir kısmını anlatmamak yalancılık sayılmaz. Çünkü ortada “söylenmiş” gerçek dışı bir şey yoktur. Kişi “yalan söylemedim dese, başı ağrımaz”. Yani günah işlemiş olmaz.
 
HEM YALANCI, HEM DE VİCDANI RAHAT OLMAK
 
Dünyanın her yerinde insanlar çıkar sağlamak veya beladan kaçınmak için yalan söyler. Ancak bu “her millet aynı derecede yalancıdır” demek değildir. Mesela bir süre ülkelerinde yaşadığım Amerikalılar, bize göre çok az yalan söyler. Gelişmiş toplumların hemen hepsinde bu böyledir. Bir toplumun “yalancılık derecesi” ile “gelişmişlik düzeyi” arasında kesin bir ilgileşim vardır. Toplumlar yalancılıktan uzaklaştıkça o ülkede “güven ortamı” oluşur. Ticari hayat canlanır. İşlem maliyeti düşer, refah artar.
 
Son Söz: Yalan, eksik anlatma şeklinde söylense de baş ağrıtmalıdır.

1 Cevap
karga Kurucu cevapladı 2 ay önce

Gerçek üç boyutludur. Bu üç boyut: 1) Kişisel gerçeklik, 2) Toplumsal gerçeklik ve 3) Bilimsel gerçeklik olarak tanımlanabilir. Kişisel gerçeklik de iç-içe geçmiş iki katmandan oluşur: a) Duyusal gerçeklik, b) Duygusal gerçeklik. Duygular kararlarımızı ve gerçeklik algımızı etkiler. Örneğin âşık olan insan dünyayı ve sevdiği kişiyi veya varlığı duygularıyla yorumlar. Bu yüzdendir ki: “Aşkın gözü kördür” demişlerdir. Keza, hırs ve aşırı öfke içinde davranışlarının kontrolünü kaybeden kişi için: “Gözünü kan bürümüş” denmektedir.
 
Gerçekliğin ikinci boyutu olan toplumsal gerçeklik insanların ortak inançlarıyla ilgilidir. Her toplum belli dönemlerde belli birtakım varsayımlar ve önyargılar üretmiştir. Örneğin, Ortaçağ’da Avrupa’da birçok ülkede Engizisyon mahkemeleri kurulmuş ve pek çok insan haksız suçlamalarla veya o günün Katolik inancına ters düşen düşüncelerinden dolayı, işkence görmüş, hatta meydanlarda yakılmıştır. Bilime büyük katkıları olmuş olan Galileo Gelilei (1564 – 1642) dünyanın merkezde olmadığını ve dünya ile gezegenlerin güneş etrafında döndüğünü savunmuş olmasından dolayı Engizisyon mahkemesi tarafından ömür boyu oda hapsine mahkûm edilmiştir.
 
Belli dönemlerde yöneticiler tarafından şiddetle savunulan ideolojiler toplumu büyük çapta şartlamış ve belli bir süre toplumsal gerçekliği oluşturmuşlardır. Örneğin faşizm, komünizm ve hatta kapitalizm dahi toplumu yönetmenin ve ekonominin bu ideolojik görüşe göre şekillenmesi gerektiği tek gerçek olarak kabul görmüş, karşı çıkanlar toplumsal gerçekliğe karşı çıktıkları için cezalandırılmış, sürülmüş ve hatta öldürülmüşlerdir. Amerika’da halen sosyalizm sözünü ağzına alanlara hemen “komünist” damgası vurulur.
 
Gerçekliğin üçüncü boyutu olan bilimsel Gerçeklik, son birkaç yüzyıldır tartışmasız onay görmektedir. Ancak bilimleri Sosyal Bilimler ve Pozitif Bilimler olarak iki sınıfa ayırmak gerekir. Sosyal bilimler tarafsız olmayı amaçlasalar da Toplumsal Gerçeklik boyutundan büyük çapta etkilenmişlerdir. Örneğin, insanın kökenini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen Antropoloji bilimi uzun yıllar boyunca Afrikalı insanların daha ilkel, daha az zeki olduklarını iddia etmiş, kültürlerini ve inançlarını küçümsemiştir. Tarih bilimi dahi toplumsal gerçeklikten tümüyle bağımsız değildir. Bu yüzdendir ki: “Tarihi galipler yazar” denmiştir. Pozitif bilimlere gelince, onlar da belli bir “bilim insanı” grubunun tekelindedir. Onlar yanlış bir iddiada bile bulunsalar “bilim böyle diyor” diye herkesi o iddiayı kabul etmeye zorlarlar. Genel bilimsel kanıya karşı bir tezin veya görüşün hakemli bir dergide yayınlanma şansı yoktur.

Cevapla