Peigneur Gölü Faciası

GÖL DELİKTEN AKIP GİDİYOR

21 Kasım 1980 tarihine dönelim. Bu gün size hiç de önemli değilmiş gibi gözükebilir. Ancak, Lousiana’da New Iberia yakınlarında yaşıyorsanız, bu tarihte meydana gelmiş bir dizi tuhaf olayı unutmanız mümkün değildir.

Bu gün de her zamanki sıradan bir gün gibi başlamıştı. (Galiba bütün tuhaf hikayeler böyle başlıyor.) Güneş, Peigneur Gölü üzerinde yeni yeni yükseliyordu. 1300 dönümlük bir alana yayılmış olmasına rağmen derinliği bir metreyi geçmeyen bu gölün üzerindeki Jefferson Adası, Live Oak Gardens botanik parkına ev sahipliği yapıyordu. Fakat bu doğal güzellikle çelişkili biçimde, adanın çevresine petrol ve gaz kuyuları sıralanmıştı.

Burada karşımıza, test amacıyla 20 Numaralı Kuyu’yu açmakta olan, Texaco tarafından tutulmuş Wilson Kardeşler Şirketi çıkıyor. İlk 374 metre boyunca sondaj işlemi sorunsuz geçmesine rağmen, 375. metrede işleri sarpa sarmaya başladı.

Beş kişilik gece ekibi mesaileri sırasında bir sorunla karşılaşınca sabah saat altıda işbaşı yapacak yedi kişilik gündüz ekibini beklemeye karar verdi. Saat altı buçuk olduğunda sondaj aracı hafifçe eğilmeye başlamıştı. Ekiptekiler, aracın ayakları altındaki zeminin çökmekte olduğunu düşündüler. Sorunu Texaco’nun New Iberia’daki bölge merkezine bildirdiler. Tüm ekipler platformu tahliye etmeye ve iki yüz metre kadar uzaktaki sahile yönelmeye karar verdiler.

Peigneur Gölü’nün suyu yavaşça dönmeye başlayarak, devasa bir girdap oluşturdu. Gölün dibinde geniş bir krater meydana gelmişti. Sanki biri dev bir küvetin dibindeki tıkacı çekmiş gibiydi.

Krater giderek genişledi ve sonunda altmış metre çapına ulaştı. Su giderek daha hızlı bir şekilde delikten aşağı akıyordu. Yirmi kilometre kadar ilerde Delcambre Kanalı ile Mexico Körfezine bağlanan göl, kanaldaki suyun da bir metre alçalmasına ve akıntının tersine dönmesine yol açtı. Kanal suyunun kratere boşaldığı noktada yirmi metre yükseklikte eyaletin en büyük şelalesi oluşmuştu.

Girdap, Texaco’nun beş milyon dolar değerindeki sondaj platformunu, civardaki bir başka sondaj aletini, bir römorkörü, kanaldaki on bir adet tekneyi, bir tekne yükleme dokunu, Jefferson Adası’nın bir kısmını ve botanik bahçeleriyle birlikte limonlukların bir bölümünü, bir karavanı, kamyon ve traktörleri, bir park alanını, tonlarca çamur, ağaç ve daha kimbilir neleri kolaylıkla içine çekip yuttu. Bu arada Texaco kuyusunun sondaj çalışmasının yapıldığı noktada bir doğal gaz yangını çıktı. Ayrıca inanılmaz bir şekilde delikten aşağı akan yaklaşık altı milyon litre suyu da unutmayalım. Ciddi bir doğal ve ekonomik felaket söz konusuydu.

Eminim bu duruma neyin sebep olduğunu merak ediyorsunuzdur. Dünyanın içi boş olmadığına göre, bütün o su nereye gitti?

Aslında açıklaması oldukça basit: Texaco, bir tuz kubbesinin hemen kenarında sondaj yapıyordu. Ne yazık ki, tuz kubbeleri tuz madenlerinin yuvasıdır. Evet, sondaj çalışması çok yakında çalışan Diamond Crystal Tuz Madeni’nin üçüncü tabakasına kadar ulaşmıştı.

Texaco elbette tuz madeninin farkındaydı. Yakınlarında olduğunu biliyorlardı ama tam olarak deldikleri yerde olduğunu bilmiyorlardı. Texaco, ordudan mühendislerle gereken bağlantıyı kurmuştu. Onlar da Diamond Crystal ile. Ancak ne yazık ki, gerekli iletişim sağlanamamış ve bu felaket meydana gelmişti.

Tabii bir tuz madeninde tatlı su oldukça büyük bir sorun yaratır. Su gelip de tuz ile temas ettiğinde, tuz erir. Ve tabii ki, madendeki sodyum klorürün (tuz) çoğu gider ve tavanı taşımak için geriye sadece tuz sütunları kalır. Bu madendeki tünellerin çoğu dört şeritli bir otoyol genişliğinde ve yirmi beş metre yüksekliğindeydi. Bu sütunlar da eriyince yüzeydeki toprak içeri dolmaya başladı. Dolayısıyla, Texaco’nun ufak deliği tuzun erimesiyle birlikte büyüdü de büyüdü.

Felaket meydana geldiği sırada madende elli işçinin bulunduğunu belirtmem gerek. Çalışmakta olan bir elektrikçi önce ayaklarının ıslanmaya başladığını sonra da yukardan gelen su seslerini fark etmişti. Hemen alarm verdi. Neyse ki, bir önceki cumartesi günü güvenlik çalışması yapmış olan madenciler duruma hakimdi. Işıklar üç kez açılıp kapatıldı ve tahliye zorunluluğunu bildirmek için anons yapıldı.

Dokuz madenci, dört yüz metre derinlikteki üçüncü tabakada çalışmaktaydı. Hemen madendeki çelik kafese atladılar ve güvenli alana çekildiler.

Kalan kırk bir madenci ise dört yüz elli metre derinlikte dördüncü tabakada çalışıyordu. Hızla üçüncü tabakaya koştular ama asansörlere giden koridorun bellerine kadar suyla dolduğunu gördüler. El arabalarını ve mazotlu araçları kullanarak üç yüz metreye ulaşmayı ve yüzeye çıkan bir asansörü yakalamayı başardılar.

Ucuz atlatmışlardı. Ama yüzeyde hepsini bekleyen çok daha zorlu bir felaket vardı. Birdenbire işsiz kalmışlardı. İki gün sonunda, maden tamamen suyla doldu ve tüm ağır teçhizat kullanılmaz hale geldi.

Telef olan üç köpeği saymazsak hiç can kaybı olmamıştı. Le-once Viator Jr. adında bir adam olay sırasında yeğeni Timmy ile dört metrelik alüminyum teknesiyle balık avına çıkmıştı. Su altlarından o kadar çabuk çekilmişti ki, çamura saplanıp kaldılar ve yürüyerek döndüler. Şans kesinlikle onlardan yanaydı. Böyle hikayelerde bir köpek öldüğünde insanların daha fazla üzüldüğünü fark ettiniz mi hiç? Ölen bir insan olunca pek etkilenmiyorlar sanki.

Maden Güvenliği ve Sağlık İdaresi’nden federal uzmanlar, tuz kubbesinin çöküşünden kimi sorumlu tutacaklarını bilemediler. Çünkü tüm kanıtlar delikten aşağı gitmişti. Tabii, böyle bir felaketin sonucunda sayısız davanın açılması kaçınılmaz. Diamond Crystal, Texaco’yu dava etti. Texaco, Diamond CrystaFe karşı dava açtı. Live Oak Gardens hem Diamond Crystal’e hem Texaco’ya dava açtı. Kadının biri, tuz madeninden kaçarken yaralandığı için (ezilen kaburgalar ve incinen bir sırt) Texaco ile Wilson Kardeşler’e 1.45 milyon dolarlık bir tazminat davası açtı. Sonunda, Texaco ve Wilson Kardeşler, mahkeme dışında anlaşma sağladıkları Diamond Crystal’e 32 milyon, Live Oak Gardens’a ise 12.8 milyon dolar ödemeyi kabul ettiler.

Neticede, tuz madeninin üzerindeki toprak sağlamlaştırıldı ve yaşam normale döndü. Live Oak Gardens kalan topraklar, üzerinde yeniden inşa edildi. Kaza sonrasında beklenen doğal felaketler hiçbir zaman gerçekleşmedi. Teknelerden dokuzu mantar gibi yerden bitiverdiler. Sondaj aletleri ve römorkörü ise bir daha gören olmadı. Tuz madeni kalıcı olarak kapatıldı ama işçilerin çoğu uygun işler bulmayı başardılar. Şiddetli su akıntısının taradığı Delcambre Kanalı yarım metreyle bir metre arasında derinleşti. Ve bir metre derinliğindeki Peigneur Gölü şimdi dört yüz metre derinliğinde!

Bu hikayeden çıkarılacak ders ne mi? Bir daha kuyu açacağınız zaman, birilerinin altınızda ne olduğunu iyice araştırdığından emin olun!

Bir yanıt yazın