Konuşmanın –özellikle “iç konuşma”nın gelişimi– beynimizin gelişimi üzerindeki etkisi belirleyici önemdedir. Bu yeni bir düşünce değildir, antik Yunanlılar ve 17. yüzyıl filozofları, özellikle de Thomas Hobbes, bunu biliyorlardı. İnsanın Türeyişi adlı kitabında Charles Darwin şöyle açıklıyordu: “İster seslendirilmiş ister sessiz olsun, çeşitli sözcüklerin yardımı olmaksızın karmaşık ve uzun bir düşünceler silsilesini gerçekleştirilebilmek, cebirsel sayılar olmaksızın uzun bir hesaplamanın yapılmasından daha mümkün değildir.” 1930’larda Sovyet psikologu Lev Vigotski tüm psikolojiyi bu temelde yeniden inşa etmeye girişti. Vigotski çeşitli çocuk davranış örneklerini kullanarak, çocukların kendi kendilerine yüksek sesle konuşmaya neden bu denli çok zaman ayırdıklarını açıkladı. Gelecekte iç konuşma olarak içselleştirecekleri planlama alışkanlığının provasını yapmaktaydılar. Vigotski bu iç konuşmanın, insanın anıları yeniden derleme ve hatırlama yeteneğinin temelini oluşturduğunu gösterdi.
Genellemeler yapma ve perspektif sunma yeteneğindeki insan aklı, algılarımızla uyarılan bir iç düşünceler dünyasının hakimiyeti altındadır. Hayvanların da belleği vardır, ama onlar yakın çevresini yansıtan bir biçimde o ana kilitlenmiş gibidirler. İnsan iç konuşmasının gelişimi, insanların düşünce üretmesini ve bu düşünceleri hatırlamasını mümkün kılar. Başka bir deyişle, iç konuşma insan aklının evriminde kilit bir rol oynamıştır. Her ne kadar erken ölümü, Vigotski’nin çalışmalarını kesintiye uğrattıysa da, antropoloji, sosyoloji, dil bilimi ve eğitim psikolojisinin önemli katkılarıyla fikirleri ele alınıp incelenmiş ve genişletilmiştir. Geçmişte, bellek, kısa ve uzun dönemli belleği içeren üniter bir biyolojik sistem olarak inceleniyordu. Bellek, nörofizyolojik, biyokimyasal ve anatomik olarak incelenebiliyordu. Ama bugün, diğer bilimleri de içeren daha diyalektik bir yaklaşımın önü açılmaktadır.
İnsan, çevresi ve kendisi hakkında giderek daha fazla bilinçlenir. Diğer hayvanların aksine insanlar kendi deneyimlerini genelleyebilirler. Hayvanlar çevrelerinin hakimiyeti altında iken, insanlar çevrelerini kendi ihtiyaçlarına uydurmak için değiştirirler. Beyin geliştikçe öğrenme ve genelleme kapasitesi de gelişir. Önemli bilgiler beyinde, muhtemelen sistemin birçok farklı bölümünde depolanır. Bu bilgiler, beyindeki moleküller yenilendiğinde silinmezler. On dört gün içinde beyin proteinlerinin %90’ı parçalanır ve özdeş moleküllerle yenilenirler.
Genetik mühendisliğinin başarıları henüz bebeklik evresindedir. Bilim muazzam olanaklar ve meydan okuyuşların önünü açıyor. Beyin ve insan zekâsı gelecekteki bu meydan okumaları karşılayacak şekilde evrimleşecektir. Ama gelişmenin sonu gelmeyen spiralinde, her problem çözülüşünde çok daha fazla sorun ortaya çıkacaktır.