Antipsikiyatri

Psikiyatri, tıbbi uygulama olarak giderek yerleşip kurumsallaştıkça, kaçınılmaz şekilde, psikiyatrların ellerindeki güçten ve etiketlerinden hoşlanmayan hasımları da olmuştur. Birtakım “akıl” hastalıklarına uygulanan belirli tedavilere (ilaçlar, elektroşok ve cerrahi) şiddetle karşı çıkan çeşitli sanatçılar, yazarlar ve hasta grupları fikirlerini açıklamaktadır. Nazi Almanya’sı ve Sovye Rusya’da psikiyatrinin nasıl baskıcı bir siyasal güç olarak kullanıldığını gösteren önemli vakalar vardır. Görünen odur ki, kimi durumlarda psikiyatrlar devletin baskıcı eli olarak kullanılmışlardır.

Psikiyatriyi eleştirenler üç şeyi sorgular: deliliğin tıbbileştirilmesi, zihinsel hastalığın varlığı ve psikiyatrların birtakım bireylere zorla tanı koyup onları tedavi etme gücü.

Rosenhan deneyi akıl sağlığı yerinde olmayan hastalara konulan tanıların ne kadar doğru olduğunu anlamaya yönelik psikiyatrik tanı üzerine kurulu bir deneydir. Deney, Stanford Üniversitesi Öğretim Üyesi psikolog David Rosenhan tarafından gerçekleştirilmiştir ve 1973 yılında Bilim adlı dergide yayımlanmıştır. Deney gerçekleştikten sonra psikoloji biliminde psikiyatrik tanının ne kadar önemli ve etkili olduğu münazaralarıyla ciddi bir şekilde değerlendirilmiştir.

Deney iki bölümde gerçekleştirildi. İlk bölümde Rosenhan’ın ortakları (Rosenhan’ın kendisi de dahil üç kadın ve beş erkek olmak üzere) sahte hasta rolüne girdiler. Kimi halüsinasyonlar gördüğünü kimi ise farklı psikolojik rahatsızlıklar yaşadığını söyleyerek kendilerini kliniklere hasta olarak kabul ettirdiler (deney ülkenin beş farklı eyaleti ve bu eyalete bağlı farklı hastanelerde yinelenmiştir). Daha sonra kliniklere kabul edilen sahte hastalara kliniğin görevlileri tarafından psikiyatrik tanılar konuldu. Sahte hastalar kliniğe kabul edildikten kısa süre sonra bu sefer -deney gereği- normal hareketler sergilemeye başladılar ve görevlilere artık iyi hissetiklerini söylemeye başladılar. Ancak sahte hastalar klinik görevlileri tarafından pek ciddiye alınmamış, mamafih görevliler sahte hastalara antipsikotik ilaçlarını almaları doğrultusunda salıverileceklerini belirttiler. Sahte hastalar yaklaşık 19 gün boyunca klinikte tutuldular. Klinik, içlerinden birine “remisyonda şizofren (hafif şizofreni)” tanısı koyarak diğerlerini de serbest bıraktı.
Devamını oku “Antipsikiyatri”

İnsan Sınıfı Türleri

Bilinen tarih boyunca, dünyada üç tür insan sınıfı olagelmiştir: Yüksek, Orta ve Aşağı.

Bunlar kendi içlerinde de pek çok alt bölüme ayrılmışlar, sayısız ad taşımışlar, sayıları ve birbirlerine karşı tutumları çağdan çağa değişmiş, ama toplumun temel yapısı hiçbir zaman değişmemiştir.

Olağanüstü ayaklanmalar ve kesin görünen değişimlerden sonra bile, tıpkı ne kadar hızlı döndürülürse döndürülsün dönme ekseni doğrultusunda hep aynı kalan bir jiroskop gibi, aynı düzen hep kendini yeniden dayatmıştır.

Bu üç kesmin amaçları asla uzlaştırılamaz. Yüksek kesimin amacı, bulunduğu yeri korumaktır. Orta kesimin amacı, Yüksek kesimle yer değiştirmektir. Aşağı kesimin amacı ise tüm ayrımları ortadan kaldırmak ve tüm insanların eşit olacağı bir toplum yaratmaktır.

Yüksek kesimin kendini koruyamadığı dönemlerde, özgürlük ve adalet uğruna savaşıyor görünerek Aşağı kesimi de yanına alan Orta Kesim tarafından devrilmiştir. Ne var ki Orta Kesim hedefine ulaşır ulaşmaz, Aşağı kesimi eski kölelik konumuna geri gönderir ve kendisi Yüksek kesim konumuna geçer. Çok geçmeden diğer kesimleden kopan bir Orta kesim yeniden oluşur ve savaşım yeniden başlar.

Ekoloji Düşüncesi Nedir?

İlk kez lisans yıllarında Çevre Sosyolojisi dersinde Feryal Turan hocamın tatlı ve sistematik anlatımlarıyla çevre konularına ilgi duymaya başlamıştım. Daha sonra Kubilay Aysevener hocadan aldığım Çevre ve Teknoloji Felsefeleri dersinde bir dönem boyunca Murray Bookchin’in eserlerini okuyup tartışmıştık. Feryal hocanın dersinde kurduğu anlatım şemasına bağlı kalarak ve onun ders notlarından bazı bölümlerden de yararlanarak Çevre ve Ekoloji sorunlarına ilgi duyanlara giriş düzeyinde bilgiler içeren bir metin düzenledim. Çevre sosyolojisi derslerinin içeriği artık çok çeşitli ve zengin kuşkusuz. Özellikle Batı üniversitelerinde bu alanda gelişen yeni okumalar kayda değer. Wisconsin’de derslerine katıldığım William Cronon’un çevre tarihçiliği alanındaki yenilikçi yayınları ilk başta sayılması gerekenlerden. Yine Nelson Enstitüsü bünyesinde yapılan çalışmalar coğrafya, ekoloji, tarih ve sosyoloji arasındaki disipliner ayrımlara meydan okur nitelikte. 2010 yılında Madison Sosyoloji Bölümü Havens Center’da Michael Lowy Ekososyalizm Nedir ve Ekososyalizm ve Demokratik Planlama başlıklı iki güzel sunum yapmıştı. Dinlemiş, istifade etmiştik. Ders kitabı örneği olarak John A. Hannigan’ın Environmental Sociology: A Social Constructionist Perspective kitabı sistematik bir giriş çalışması.
Devamını oku “Ekoloji Düşüncesi Nedir?”

Yavaş Önsezi

10 Haziran 2001’de Arizona’daki FBI ajanı Ken Williams Newyork ve Washington’daki üstlerine bir elektronik mesaj dosyası gönderdi. 6 sayfalık belge şu kehanet cümlesiyle başlıyordu: “Bu mesajın amacı Usame Bin Ladin’in muhtemelen Amerika’daki sivil havacılık üniversitelerine düzenli şekilde öğrenci gönderme çabası içinde olduğu yolunda Büroya ve New York’a bilgi vermektir.” Bu belge artık “Phoemix mesajı” adıyla efsaneleşmiştir. Williams bir yıl boyunca Arizona’daki havacılık üniversitelerine çok sayıda “soruşturulması gereken” öğrenci girdiğini fark etmiş, fakat tehdidin aciliyetini göremeyerek ilerde dünyanın çeşitli noktalarında havacılık hedeflerine yönelik terörist eylemler geçekleştirecek bir kadro kurma çabası olarak nitelendirmişti.

Mesaj, onu okuyan analistler tarafından acil yerine “rutin”, “spekülatif”, “önemsiz” şeklinde etiketlenince hiçbir zaman merkezdeki radikal dinciler bölümü başkanı David Fresca’ya ulaşamayıp merkezdeki “ Kara delik”e düştü. Dünyayı değiştiren muhteşem fikirleri inceleyerek innovasyon tarihi hakkında epeyce bir şeyler öğrenebiliriz. Fakat bunların başarılarını hep ya fikrin, ya da onu düşünen zihnin parlaklığına bağlar, yayılmalarında ve yaratılmalarında çevrenin rolünü düşünmeyiz. Bu yüzden, bitişikteki açılımın’ eşiğinde olduğu halde fiyaskoyla sonuçlanan kıvılcımları incelemek de aynı derecede önemlidir. Phoenix mesajı işte bu başarısız kıvılcımlardan biriydi. Mesaj açısından başarısızlığın nedenleri, orta düzey analistleri önemi konusunda ikna edememesi, üstlere ulaşsa bile FBI’ daki organizasyon yapısının hemen harekete geçebilecek esnekliğe sahip olamamasıydı. Bunlara rağmen, dünyayı değiştiren fikirlerin izlediği süreci izleyebilseydi Williams’ın önsezisi saldırıları önleyebilirdi. Ancak bunun için bu ön sezinin başka bir önseziyle çarpışması gerekiyordu.
Devamını oku “Yavaş Önsezi”