Bugün, büyük patlama taraftarları arasında evrenin tahmini yaşı konusunda şiddetli bir tartışma yürüyor. Aslında, bütün “standart model” bir kriz içinde. Bilimin en saygın insanlarının, herkesin gözü önünde centilmence olmayan bir dille birbirlerine saldırdığı gülünç bir manzarayla karşılaşıyoruz. Ve tüm bu tartışmalar Hubble sabiti denilen şey üzerinde dönüp duruyor. Bu, evrende nesnelerin hangi hızda hareket ettiğini ölçen bir formüldür. Evrenin yaşını ve boyutlarını keşfetmek isteyenler için büyük bir öneme sahiptir. Sorun şurada ki, kimse bu sabitin ne olduğunu bilmiyor!

Edwin Hubble, galaksilerin uzaklaşma hızının bize olan uzaklıklarıyla doğru orantılı olduğunu ileri sürdü; yani ne kadar uzaklarsa, o kadar hızlı hareket ederler. Hubble yasasında bu, v (hız) = H x d (uzaklık) olarak ifade edilir. Bu denklemdeki “H” Hubble Sabiti olarak bilinir. Bunu hesaplamak için, iki şeyi bilmemiz gerekir: Belli bir galaksinin uzaklığını ve hızını. Hız kırmızıya kayışla hesaplanabilir. Fakat galaksiler arasındaki uzaklık bir cetvelle ölçülemez. Aslında, böylesi muazzam uzaklıkları ölçebilen güvenilir bir alet yoktur. Ve güçlük de burada yatar! Uzmanlar Hubble Sabitinin gerçek değeri konusunda bir fikir birliğine varamıyorlar, tıpkı geçenlerde bir TV programının komik bir şekilde açığa çıkardığı gibi: Michael Pierce diyor ki, Hubble Sabiti hiç şüphesiz 85’tir. Gustaf Tamman 50, George Jacoby 80, Brian Schmidt 70, Michael Rowan Robinson 50 ve John Tonry ise 80 olduğunu iddia ediyor. 50 ile 80 arasındaki fark çok gibi görünmeyebilir, fakat Evrenin yaşı açısından çok önemlidir bu. Eğer Hubble yüksek bir sayıysa, gökbilimciler en önemli teorilerinin çürütüldüğü bir süreçte olabilirler. Bunun önemi şudur ki, “Hubble” ne kadar büyükse, nesneler o kadar hızlı hareket ederler ve geçmişte büyük patlamanın gerçekleştiği düşünülen an o kadar yakındır. Son yıllarda, galaksilerin uzaklığını ölçmek için yeni teknikler uygulandı ve bu da gökbilimcileri eski hesaplarını en baştan gözden geçirmeye sevk etti.
Hubble Sabiti hesaplamaları sürekli daha büyük değerleri beraberinde getirdiğinden, bu durum bilim çevreleri içinde büyük bir şaşkınlık uyandırdı. Son hesaplar evrenin yaşını sadece 8 milyar yıl olarak saptar. Bu ise, evrenden daha yaşlı yıldızların varolduğu anlamına gelir! Bu çok göze batan bir çelişkidir, üstelik diyalektik bir çelişki değil, bütünüyle saçma bir çelişkidir. Aynı kitapçıkta aktarılan bir pasajda, Carlos Frank şu yorumu yapıyor: Şu halde, Hubble Sabiti ve evrenin yoğunluğu ölçümlerinin ortaya çıkardığı gibi, eğer yıldızların yaşının evrenin genişleme yaşından daha büyük olduğu anlaşılıyorsa, o zaman ortada gerçek bir kriz vardır. Geriye sadece tek bir seçenek kalır: Evren modelinin dayandırıldığı temel kabulleri bir tarafa atmalısınız. Bu takdirde büyük patlama teorisinin dayandığı temel kabullerin bazılarını, belki de hepsini bir tarafa bırakmalısınız.
Gerçekte, büyük patlama teorisini desteklemek için yapılan çalışmaların çoğu, çapraşık ve anlaşılması zor matematiksel formüllere dayanan bütünüyle teorik bir niteliğe sahiptir. Birçok akademik şöhretin üzerine inşa edildiği bu teoriyi her ne pahasına olursa olsun korumak amacıyla kale direklerinin yeri sürekli değiştirilerek, önyargıya dayalı “büyük patlama” şemasıyla gözlemlenebilir kanıtlar arasındaki çok sayıda çelişki örtbas edilmektedir. Bu teoriye göre, evrende 15 milyar yıldan daha yaşlı hiçbir şey olamaz. Ancak bu önermeyle çelişen kanıtlar vardır. 1986’da Havai Üniversitesinden Brent Tully, hemen hemen bir milyar ışık yılı uzunluğunda, üç yüz milyon ışık yılı genişliğinde ve yüz milyon ışık yılı kalınlığında büyük galaksi yığınları (“süper kümeler”) keşfetti. Böyle muazzam nesnelerin oluşması için, 80 ilâ 100 milyar yıl geçmesi gerekirdi, yani “büyük patlamacıların” izin verdiğinden dört ya da beş kat daha uzun bir süre. O zamandan beri, bu gözlemleri doğrular nitelikte başka sonuçlar da elde edilmiştir.
New Scientist (5 Şubat 1994), Massachusetts Teknoloji Enstitüsünden Charles Steidel ve Pasadena’daki California Teknoloji Enstitüsünden Donald Hamilton’ın bir galaksiler kümesinin keşfi hakkındaki raporunu yayınladı, bu rapor büyük patlama teorisi açısından büyük bir anlama sahip: Böyle bir kümenin keşfi, evrenin kütlesinin büyük bir bölümünün gezegenler ve kara delikler gibi soğuk, karanlık nesnelerin içinde olduğunu varsayan soğuk karanlık madde teorileri açısından büyük bir sorun anlamına gelir. Bu teoriler erken evrendeki materyallerin “aşağıdan yukarıya” doğru kümelendiğini ileri sürerler, yani ilk önce galaksiler oluşmuş ve ancak ondan sonra bu galaksiler galaksi kümeleri oluşturmak üzere bir araya gelmişlerdir. Gökbilimcilerin ilk tepkisi, her zamanki gibi, münasebetsiz gerçeklerin üstesinden gelmek için teoriye çeki düzen vererek, “kale direklerinin yerini değiştirmeye” başvurmaktır. Baltimore Uzay Teleskobu Bilim Enstitüsünden Mauro Giavalisco, “soğuk karanlık madde teorisine ince bir ayar çekerek, 3,4’lük bir kırmızıya kayıştaki ilk galaksi kümesinin doğumunu açıklamanın mümkün olduğuna inanır. Fakat bir uyarıda bulunur. «Eğer 3,5’lik bir kırmızıya kayışa sahip on küme bulmuş olsaydınız, soğuk karanlık madde teorilerini öldürmüş olurdunuz.»” Bu muazzam kümelerden sadece on tane değil çok daha fazlasının olduğunu ve bunun da zamanla keşfedileceğini daha şimdiden doğru kabul edebiliriz.
Ben buradaki çelişkiyi anlayamadım, kusura bakmayın. Neresinde çelişki olabilir böyle bir durumun ?
Hubble denklemine göre örneğin 7000 yıl gibi bir yaşın çıkması ile diğer metoda göre 14 milyar yılın hesaplanması arasında bir çelişki yoktur.
Bu çelişki tamamen insanların algıları ile alakalıdır. Şöyle ki ;
Zamanın birimlerini bir sayı doğrusu üzerindeki tamsayılar gibi düşünürseniz bu birimlerin aralarındaki mesafenin her koşulda ve heryerde bir ve aynı olduğu önkabulünü yapmışsınız demektir. Bu durumda 7000 yıl ile 14 milyar yıl açık bir çelişki olur.
Halbuki zaman birimleri evrenin oluşumundan bu yana eşit değillerdir.Daha önceki yorumlarımda da bunu ima eden ifadelerim olmuştu.
Zamanın birimleri Evrenin ilk yıllarında oldukça kısa olmalıdır. Buna göre C ışık hızıda bugün ölçtüğümüz değerden çok çok daha büyük olmalıdır. Evreni oluşturan altyapının temel niteliği ışık hızının değerinde etkilidir.
Işığın hareket tarzı ile bu temel evren niteliği optimum bir denge noktasında buluştuğunda ışık hızı sabiti dediğimiz değeri meydana getirir.
İlk evrede yoğunluk düşük olduğundan sözkonusu sabit milyonlarca kat daha büyüktür.
Evren genişledikçe sağduyuya aykırı olarak yoğunluk azalacağına artmaktadır. Dolayısı ile ışık hızı sabit değeride düşmektedir. Zaman ise birim olarak uzamaktadır.
Ancak ikincil bir zaman olarak düşünebileceğimiz Zamanın geçme zamanı da uzamaktadır. Bu durum birincil zamanın ikincil zamana eşitlenmeye yaklaştığını da gösterebilir.
Şuna benzer bir çelişki. Dünyanın yaşının 7000 yıl olduğunu iddia ederken bazı kayaların 2 milyon yıl yaşında olması gibi.
Evet bunu kabul ediyorum. Yukarıdaki metinde bende bunu izah etmek istemiştim.O kayaların yaşını hesaplarken kullanılan https://tr.wikipedia.org/wiki/Radyokarbon_tarihleme_y%C3%B6ntemi
yöntemlerin tamamı benim yukarıda izah etmeye çalıştığım kurala tabidir. Dolayısıyla 2 milyon yıllık kayalar içinde zaman çizelgesi aynı şekilde işleyecektir. Yani dünyanın yaşı 7000 yıl bile olsa kayalar 2 milyon yıllık olabilir.
Bu tamamen önkabullerle alakalı bir durumdur.
Işık hızının geçerli olmadığı bir yer olmadığı için ışık hızının değeri ile bağımlı olan karbon yarılanma ömrü ve diğer ölçüm yöntemleri bu tür yanılsamayı ortaya koyacaktır.
Bu noktaya dikkat çekmek için benim sorduğum soru şu şekilde idi.
“Işık hızı sabitinin değeri neden yaklaşık 300.000 km/sn dir ? ”
Soru ilk bakışta değerin nasıl bulunduğuna (Elektrik ve manyetik geçirgenlik sabitleri) dair gibi görünsede aslında kastedilen değerin neden o değer olduğunda dair bir sorgulamadır.
Bu sorgulamanın sonucunda Uzay-Zaman dokusunun belirgin bir niteliğinin bunu sağladığı ve bu niteliğin Evrenin ilk zamanlarındaki ile şimdiki arasında belirgin farklılıklar olması gerektiği sonucu çıkar.
Bunun sebebi dokuyu oluşturan zerreciklerin birbirleri ile arasındaki mesafedir. Bu zaman birimlerinin ve diğer tüm madde ve enerji ile ilgili bildiğimiz sabitlerin bugünkü ile aynı olmadığı tedricen bugünkü değerlerine ulaştığı sonucuna varırız. Madde ve onun oluşturan parçalarda bu durumdan bağımsız değildirler.
Dolayısıyla Radyokarbon testinde sözkonusu olan yarılanma ömrü o zamanlar çok daha yüksek bir değerdedir. Buna göre radyokarbon testi carbon 14 izotopunun yarılanma ömrü “her zaman aynı” olduğu kabulü ile malüldür.
Bu durumda sözkonusu kayalar elbette 2 milyon yıl yaşında olabilir. Dünya 7000 yıl yaşında olduğu halde !!
Birincisi radyokarbon yöntemi 50bin yıla kadar ölçer ama konumuz bu değildir.
Aynı noktadan iki farklı zamanı karşılaştırmıyor olsaydık, yani ölçüm yaparken hızınız ya da kütle çekim alanınız farklı olsaydı o zaman dediğinize katılırdım. Yani evren 15 milyar yaşında olsa da hala evrenin oluşumu ile başlayan ama henüz bir kaç saniye yaşında olan parçacıklar olabilir mesela.
Fakat burada ölçüm yapanın hızı, konumu aynı. Dolayısı ile aradaki bu farkı oluşturacak bir durum yok.
Zaten yöntemin yanlışlığı üzerine bir çelişkiden bahsediliyor. Sizin örnekleriniz de aynı algı sorunu ile ilgili.
Evet bende bunu ifade etmeye çalıştım. Ama bu durumun yöntemin yanlışlığını gösterir mi emin değilim. Kırmızıya kayma yine aynı sonucu verecekti, ancak ışık hızı sabit olsa idi.
Halbuki 15 milyar yıl önceki ışık hızı sabiti ile şimdiki ışık hızı sabiti aynı değil…
Halbuki zamanın birimlerinide hesaba katacak bir düzeltme katsayısı ile kırmızıya kayma ile hesaplanan yaş diğer yöntemle bulunan yaş ile eşitlenmiş olacaktır. Dolayısı ile ortada bir çelişki kalmayacaktır.
Bu pek mümkün olmazdı. Siz Evrenn kendisi ile Madde ve Enerjiyi ayrı ayrı varlıklar olarak düşünüyorsunuz. Halbuki benim düşündüğüm modelde Evren yoksa Madde var olmaya devam edemiyor.
Yani “evrenin başlangıcında oluşan” ve “henüz bir kaç saniye yaşında” olan “parçacıklar” bulunduğumuz evrende O Evrenin VAR’lığı tarafından VAR edilecekti.
Dolayısı ile onun yaşı, ölçtüğümüz grup hızı olup ikincil bir harekete ait olacaktı. Zaten hız ve Konum bu sebeple aynı; atomların var olduktan sonraki 2. veya 3. derece kuvvetleri üzerinden bir ölçüm yapılıyor.
Halbuki yaş dediğimiz şey, zamanın akış hızından bağımsız ölçülmemesi gerekir.
Işık Hızı 100 yılda bir radikal olarak değişseydi, bu değişimi ölçebilir durumda olabilirdik. Çünkü o zaman diğer Evrensel sabitlerde değişmiş olacak ve Madde bildiğimiz Fizik yasalarında ortaya çıkan sonuçlardan sapma gösterecekti.
Fizik yasalarının değişmezliği Evrensel sabitlerin değişmezliği üzerine kurulu bir yapıdır.
Evrenin başlangıcında zamanın farklı olduğu bilinen kabul edilen birşey
Zamanın farklı olması ışık hızını görece farklı yapar ( esasen değişmez)
Bing bang ve evrenin genişlemesi gerçekden saçma kuramlar
evren kaplumbağaların yada öküzün boyzunun üzerinde duruyor inanışının günümüz versiyonu
Nereye genişliyor neyle genişliyor? Neden bu kadar sofistike çıkmazı zorluğu olan bir kuramda ısrar ediliyor bende anlamış değilim
Ben bilmem e sorum olacak
Başlangıçta ışığın daha hızlı olması tam olarak hangi problemi çözüyor veya neye istinaden aklına gelmiş
Hızlı olmak yavaş olmak görecelidir neden bir çıkış yolu olduğunda ısrarcısın
Bu düşüncelerine fiziksel kanıtı neler? Sadece hissimi
Bing bang kadar makul olmaması için bir sebeb yok bence
Ben Evren, Enerji, Madde ve Zamanı birbirinden ayrı varlıklar olarak görmüyorum. Zaman bizim hareket olamadan varlığını kabul edebileceğimiz bir şey değil. Eğer ortamda bir MAdde var ve hiç bir şekilde hareket etmiyorsa bile bir hareket vardır. Bu gözlemlenebilen bir hareket değildir. Çünkü atom altı boyutta gerçekleşir. Bu hareket bile zamanın oluşmasına sebep olur.
Işık Hızının daha hızlı olması diye bir şey tam olarak doğru değil, yani zaman farklı hızda akması Evrenin yoğunluğunun farklı olduğu anlamına gelmektedir. Eğer Işık Hızını her zaman Evrensel bir sabit olarak kabul edeceksek, Işık hızının yüksek bir değer olması planck sabitini, Plank boyutunu ve kütlesini değişik olduğu anlamına gelecektir.
Bu ise fantatik bir Evrene bizi götürür.
Düşünceme göre eğer Bigbang doğru ise Maddenin oluşması bizi Işık Hızı ve diğer sabitler konusunda bu sonuca götürmektedir..
Çünkü Madde bir tekillikten çıkmış denilmekte ve saniyenin çok küçük bir kesrinde pek çok aşamadan geçerek Maddenin bugün gözlemleyemediğimiz var oluş süreci anlatılmaktadır.
Bence, şimdikinden farklı olduğu söylenen değerlerin (ki, bence de farklı olabilirler) belli başlı denklemlerin payına veya paydasına eklendiğinde veya çıkarıldığında ne olduğuna bakmak lazım.
Eğer böyle yaparsak, hem bu teorik değerleri sınamış oluruz, hem de daha değişik bakış açılarına ve modellemelere kapı aralarız.
Aslında, henüz bilinmeyen o kadar çok şey var ki, herkesin bir evren modeli veya teorisi olsa, kimseye ‘yok, o şey senin dediğin gibi değil’ diyemeyiz…