Yazmak isimli ontolojik olarak belirsizliğini koruyan eylemde türün oluşumu önsellik içermez. Yazınsal türlerin oluşumu bütün yazın tarihi içinde insanın anlatım gereksinimini nasıl karşılayacak, onu en iyi nasıl anlatacak sorusu içinde erimiştir. X’I anlatma istemim bir çığlıkla sonlanıyorsa bu eylemin tür olarak bir şiire eğileceği ya da bir hitabet sanatı içinde metinleşeceği olasılıkları öngörülebilir. Derdim uzun bir yolculuğun başıma getirdikleriyse; geniş bir anlatım alanı olarak düzyazı türlerinin oluşması kaçınılmazdır. Bir destanın, mitolojik metinlerin, kutsal kitapların oluşumu yazınsal türleşmeyi anlatım gereksinimi içinde değerlendirmemizi sağlar.
Sözkonusu olan ontolojik olarak belirsizliğini koruyan bir eylemse ve öznesi insan ise; diğer bütün farklı disiplinlerde olduğu gibi, yazınsal alanda türleşmenin tarihi de sınırları belli bir düz çizgi izlemez, izleyemez de… Çığlık olarak anlatılmasına gereksinim duyulan bir X bazen yüzlerce sayfanın içinde eriyerek bir romana dönüşebilir ve zihinsel karşılığını geniş zamana yayılmış olarak bulur. Tıpkı bu örnek gibi; bir düzyazı metin şiirin bütün olanaklarını kullanabilir. Anlatım gereksinimi ve anlatılacak şey’in kendisini kendi tözüne en uygun biçimde aktaracak biçimde türleşmesi yazın alanı dışında da benzer yapıda bir yol izler; bir ressam, bir fotoğrafçı, bir yontucu hatta sayısal görüntü işlemcisi, hepsi insan varoluş tarihinin benzer kuralına uyar; meramını meramına en uygun yöntemle kurgular ve dışarı aktarır. Bu aynı zamanda sanat kavramının varlığı ve enerjisidir de…
Devamını oku “Kısayoğun Öyküler ve Diğerleri”