Biçimsel mantığın Aristoteles tarafından geliştirilen temel yasalarının iki bin yıldan daha uzun bir süre temelde değişmeden kalması şaşırtıcıdır. Bu dönemde tüm bilim, teknoloji ve insan düşüncesi alanlarında sürekli bir değişim sürecine tanık olduk. Ama bilimciler yine de, özü itibariyle, bilimin henüz simya düzeyinde olduğu günlerde ortaçağ uleması tarafından kullanılan aynı yöntemsel aletleri kullanmaya devam etmekten müsterihtirler. Batı düşüncesinde biçimsel mantığın oynadığı merkezi rol göz önüne alındığında, gerçek içeriğe, anlam ve tarihe ne kadar az dikkat sarfedildiği şaşırtıcıdır. Gerçek içerik normalde her daim verili, besbelli ve değişmez bir şey olarak kabul edilmiştir. Ya da daha ziyade, kibar sosyal çevrelerdeki insanların masa adabı muaşeretinde anlaşmaları gibi, makul insanların düşünceyi ve konuşmayı kolaylaştırmak için üzerinde anlaştıkları, kullanışlı bir genel kabul olarak sunulmuştur. Mantık yasalarının, mantıkçılar tarafından, düşüncenin herhangi bir alanında, şu ya da bu hakikati açığa çıkaracak bir uygulamasının olacağı inancıyla oluşturulan, bütünüyle yapay kurgular olduğu fikri ileri sürülmektedir. Ama eğer bu yasalar yalnızca soyut kurgularsa, beynin keyfi tahayyülleriyse, niçin bir dayanakları olsun ki?
İnsanların kıyas konusunda bir anlaşmaya vardıklarını söylemek, hemen hemen ya da daha doğrusu tamamen, insanların burunlarında burun delikleri olması konusunda anlaşmaya vardıklarını söylemekle aynı şeydir. Kıyas da en az, arasında koku organımızın da yer aldığı çeşitli organlarımız kadar, insanlığın organik gelişmesinin, yani biyolojik, antropolojik ve sosyal gelişmenin ürünüdür. Devamını oku “Özdeşlik Yasasının Sınırları”→