Neyzen Zahir

neySonra sustu.

Hava kararmaya başladığında, belki dayanamadığından, ağzından şu sözler dökülmüştü:

“Her musiki, sesin değil de, aslında sessizliğin bir taklidi.”

Derken şunu da söyledi:

“Musiki sessizliğe ne kadar yakınsa, o kadar mükemmel olur.”

Nihayet şu sözleri mırıldandı:

“Kulakları hassas olduğu halde hiçbir şey işitmeyen kişi, O’nu dinliyordur.”

Şunu da dedi:

“Sessizlik bir perdedir. Sessizliği işitebilirsin. ‘Es’ bile bu perdeye kıyasla, ‘ses’tir.”

Yüzünde bir hüzün belirdi ve dedi:

“İnsanlara neyi söylediğimi ve onlara neye davet ettiğimi hemen hemen kimse anlamadı. Oysa onlara neyi ve ondan üflenen nefesini anlatmış, hepsini ney’e davet etmiştim. Kulağı olan işitti.”

Bu sözlerden sonra birdenbire ciddileşti ve eliyle, çardağa asılı kafes içinde şakıyan kanaryayı gösterdi. “Beni iyi dinleyin!” dedi. “Şu kanarya nasıl şakıyorsa sizlerden biri de onun gibi ötüp beni gammazlayacak!”

Birdenbire galeyana gelen şakirtler, tek tek, “Efendimiz! O kişi ben miyim?” diye sormaya başladılar. Zahir cevap vermedi. Onun yerine kavunu parçalara bölüp şakirtlerine uzattı. Ardından ise, rakısını maşrapaya doldurup onlara verdi ve şunları dedi:

“Alın! Bu kavunu yiyin! O benim etimdir! Rakıyı da için! O benim kanımdır!”

Suskunlar – İhsan Oktay Anar

Puslu Kıtalar Atlası

Yeniçeriler kapıyı zorlarken Uzun İhsan Efendi hala malum konuyu düşünüyor, fakat işin içinden bir türlü çıkamıyordu…

“Rendekar doğru mu söylüyor? Düşünüyorum öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşünüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum.”

Kapı kırıldığında Uzun İhsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi:

“Dünya bir düştür. Evet, dünya… Ah! Evet, dünya bir masaldır.”