Varlığın doğasını tüm farklı dışavurumlarında analiz etmekle Hegel, muhtemel olanla gerçek olan arasındaki ve aynı zamanda zorunluluk ile rastlantı (“tesadüf”)arasındaki ilişkiyle ilgilenir. Bu sorunla bağlantılı olarak, Hegel’in en ünlü (ya da namlı) ifadelerinden birine açıklama getirmek önem taşır: “Ussal olan gerçektir ve gerçek olan ussaldır.” İlk bakışta, bu ifade gizemli ve aynı zamanda da gerici görünür, çünkü varolan her şeyin ussal ve bu nedenle meşru olduğunu ima ediyor gibidir. Ne var ki, hiç de Hegel’in kastettiği şey değildir: Oysa, Hegel’e göre gerçeklik, hiçbir şekilde, her koşulda ve her zaman, toplumsal ya da siyasal olayların verili bir durumunun öngörülebilir bir niteliği değildir. Tersine. Roma Cumhuriyeti gerçekti, ama onun ayağını kaydıran Roma İmparatorluğu da. 1789’da Fransız monarşisi o kadar gerçekdışıydı, yani tüm zorunluluktan o kadar yoksun, o kadar akıldışıydı ki, Hegel’in her zaman büyük bir coşkuyla sözünü ettiği Büyük Devrim tarafından yıkılmak zorundaydı. Bu nedenle bu durumda, monarşi gerçekdışı ve devrim de gerçekti. Böylece, gelişimin ilerleyişi içerisinde, önceleri gerçek olan her şey gerçekdışı hale gelir, zorunluluğunu, varoluş hakkını, ussallığını kaybeder. Ve can çekişen gerçekliğin yerine yeni, yaşayabilir bir gerçeklik geçer; eğer eskimiş olan, kendi ölümüne debelenmeyerek gidecek kadar zekiyse barışçıl olarak, eğer bu zorunluluğa direnirse zorla. Böylelikle Hegelci önerme yine Hegelci diyalektik sayesinde kendi karşıtına dönüşür: İnsan tarihi alanında gerçek olan her şey zaman süreci içerisinde akıldışı hale gelir, bu nedenle gerçeklik tam da kendi hedefi itibariyle akıldışıdır, peşinen akıldışı olmakla lekelenmiştir; ve insanların kafasında ussal olan her şey, görünüşteki mevcut gerçeklikle ne kadar çelişik olursa olsun, gerçek haline gelmeye yönelir. Hegelci düşünce yönteminin tüm kuralları gereğince, gerçek olan her şeyin ussallığı önermesi kendisini bir başka önerme haline getirir:
Varolan her şey yok olmayı hak eder.
Devamını oku “Zorunluluk ve Rastlantı Konusunda Hegel”
Etiket: diyalektik
Kuantum Mekaniği
Einstein, şimdiye dek bir dalga olarak tasavvur edilen ışığın bir parçacık gibi davrandığını gösterdi.
Devamını oku “Kuantum Mekaniği”
Mantık Nasıl Düşünüleceğini Öğretir mi?
Mantık ve Diyalektik
Devamını oku “Mantık ve Diyalektik”
Yadsımanın Yadsınması
Bahçıvanlar bazı ırkların seçici döllemeyle yapay olarak üretilebileceğini de bilirler. İşte tam da bu yapay seleksiyondur ki, Darwin’e, tüm doğada kendiliğinden gerçekleşen ve tüm bitki ve hayvanların gelişimini anlamada anahtar olan doğal seleksiyon süreci için yaşamsal bir ipucu vermiştir. Söz konusu olan yalnızca değişim değil, belirli bir aşamada inorganik maddeden doğan karmaşık yaşam moleküllerinin kendisi de dahil, genellikle basit biçimlerden karmaşık biçimlere doğru ilerleyen gerçek gelişmedir. Yadsımaya ilişkin olarak kuantum mekaniğinden alınan aşağıdaki örneği düşünün. Bir elektron bir fotonla birleştiğinde ne olur? Elektron bir “kuantum sıçraması” geçirir ve foton ortadan kaybolur. Sonuç bir tür mekanik birleşme ya da bileşik değildir. Elektron öncekiyle aynı elektrondur, ama yeni bir enerji düzeyindedir. Aynı şey elektron bir protonla birleştiği zaman da geçerlidir. Elektron kaybolur ve protonun enerji düzeyinde ve yükünde bir sıçrama olur. Proton öncekiyle aynı protondur, ama yeni bir enerji düzeyinde ve yüktedir. O şimdi elektriksel olarak nötrdür ve bir nötron olmuştur. Diyalektik olarak söylersek, aynı anda hem yadsınmış hem de korunmuştur. Ortadan kaybolmuştur, ama yok olmamıştır. Yeni bir parçacığa girmiş ve kendisini bir enerji ve yük değişimi olarak ifade etmiştir.
Devamını oku “Yadsımanın Yadsınması”
Karşıtların Birliği ve Karşılıklı İç İçe Geçişi
Doğada nereye bakarsak bakalım karşıt eğilimlerin bir arada varolma dinamiğini görürüz. Yaşamı ve hareketi doğuran bu yaratıcı gerilimdir. Bu, Herakleitos (İ.Ö. 500 dolayları) tarafından iki bin beş yüz yıl önce anlaşılmıştı. Hatta bu, Çin’deki ying ve yang düşüncesinde ve Budizmde olduğu gibi, bazı Doğu dinlerinde de mevcuttur. Burada diyalektik mistik bir biçimde açığa çıkmakla beraber, doğanın işleyişine ilişkin bir sezgiyi yansıtır. Hindu dini, yaratılış (Brahma), istikrar ya da düzen (Vişnu) ve yıkım ya da düzensizlikten (Şiva) oluşan üç aşamayı ortaya koyduğunda, diyalektik düşüncenin tohumunu taşımaktadır. Kaos matematiği konulu ilginç kitabında Ian Stewart, “evcilleştirilmemiş” tanrı Şiva ve tanrı Vişnu arasındaki farklılığın, iyi ve kötü arasındaki karşıtlık olmadığına, ahenk ve ahenksizlik ilkesinin birlikte tüm varlığın temelini oluşturduklarına dikkat çeker: Aynı şekilde, matematikçiler düzen ve kaosu altta yatan tek bir determinizmin iki farklı görünümü olarak görmeye başlıyorlar. Ve bunların hiçbirisi yalıtık bir halde bulunmamaktadır.
Tipik bir sistem, kimisi düzenli kimisi kaotik çeşitli durumlarda bulunabilir. İki karşıt kutup yerine sürekli bir tayf vardır. Ahenk ve ahenksizliğin müzik güzelliği içinde birleşmesi gibi, düzen ve kaos da matematiksel güzellik içinde birleşirler.
Herakleitos’ta tüm bunlar esinleyici bir öngörü niteliğindedir. Şimdi bu hipotez muazzam miktarda örneklerle doğrulanmıştır. Karşıtların birliği atomun bağrında yatmaktadır ve tüm evren moleküllerden, atomlardan ve atomaltı parçacıklardan oluşmaktadır. R. P. Feynman konuyu çok güzel açıklamaktadır: Her şey, hatta biz kendimiz de, çok düzgün biçimde dengelenmiş, son derece güçlü bir şekilde etkileşen küçük tanecikli artı ve eksi parçalardan oluşmaktayız.
Devamını oku “Karşıtların Birliği ve Karşılıklı İç İçe Geçişi”
Moleküler Süreçler
Kimyasal reaksiyon süreci, geçiş durumu olarak bilinen kesin engeli aşmayı içerir. Reaksiyona girenlerin henüz ürünler haline gelmediği bu noktada, söz konusu maddeler ne biri, ne de diğeridirler. Eski bağların kimi kopmakta ve yenileri oluşmaktadır. Bu kritik noktayı aşmak için gereken enerjiye Gibbs enerjisi denir. Bir molekül reaksiyona girmeden önce, onu belirli bir noktada geçiş durumuna getirecek miktarda enerjiye ihtiyaç duyar.
Normal sıcaklıklarda, reaksiyona giren moleküllerin sadece küçük bir kısmı yeterli enerjiye sahiptir. Sıcaklık yükseldiğinde, bu enerjiye sahip olan moleküllerin oranı da artar. Bu nedenle ısıtma kimyasal reaksiyonları hızlandırmanın bir yoludur. Sanayide yaygın olarak kullanıldığı gibi, katalizör kullanılarak sürece katkıda bulunmak da mümkündür. Her ne kadar gerçekleşmeye devam etseler de, birçok süreç katalizörler olmadan ekonomik olmayacak kadar yavaş işler. Katalizörler süreçte yer alan maddelerin bileşimini değiştiremeyecekleri gibi, bu maddelerin Gibbs enerjilerini de değiştiremezler, ama bunların arasında daha kolay yollar açarlar.
Diyalektikte şeyler er ya da geç kendi karşıtlarına dönüşürler. İncil’in sözleriyle “ilk olan son olacak ve son olan ilk olacak.”
Önceleri geri ve pasif olan katmanlar bir patlamayla ortaya çıkabilmektedirler. Bilinç ani sıçramalarla ilerler. Bazı durumlarda tek bir birey bile mutlak surette tayin edici bir rol oynayabilir.