Zaman ve Felsefe

atina-okuluAntik Yunanlılar, zaman, uzay ve hareketin anlamını modern çağdaki insanlardan çok daha derin bir şekilde kavramışlardı. Yalnızca Antik çağın en büyük diyalektikçisi olan Herakleitos değil, aynı zamanda Elea okuluna bağlı filozoflar da (Parmenides, Zenon) bu olgunun oldukça bilimsel bir kavranılışına ulaşmışlardı. Uzay ve madde, “dolu” ve “boş” düşüncesince ifade edildiği biçimiyle genellikle karşıt şeyler olarak görülür. Ne var ki, pratikte, biri, diğeri olmaksızın varolamaz. Birbirlerini ön varsayar, belirler, sınırlar ve tanımlarlar. Uzay ve maddenin birliği, karşıtların en temel birliğidir. Bu gerçek, Yunan atomcuları tarafından daha o zamanlar kavranmıştı, onlar evreni yalnızca iki şeyden oluşmuş bir şey olarak canlandırıyorlardı; “atomlar” ve “boşluk”. Esasında, bu evren görüşü doğrudur.

Görelilikçilik, felsefe tarihinde defalarca gözlenmiştir. Sofistler, “insan her şeyin ölçüsüdür” diyorlardı. Onlar mükemmel görelilikçiydiler. Mutlak gerçeğin olabilirliğini reddederek, uç bir öznelciliğe meylettiler. Günümüzde sofistlerin kötü bir ünü var, ama gerçekte onlar felsefe tarihinde ileri atılmış bir adımı temsil ediyorlardı. Kendi saflarında birçok şarlatanın yanı sıra Protagoras gibi bir dizi hünerli diyalektikçiyi de barındırıyorlardı. Sofizmin diyalektiği, gerçeğin çok yönlü olduğu doğru fikrine dayanıyordu. Şeylerin, birçok özelliğinin olduğu gösterilebilir. Verili bir olguya birçok yönden yaklaşma becerisine sahip olmak gereklidir. Diyalektikçi olmayan bir düşünür için dünya, birbirinden ayrı duran şeylerden oluşmuş çok basit bir mekandır. Her “şey”in uzay ve zamanda cisimsel bir varlığı vardır. “Burada” ve “şimdi” önümde durmaktadırlar. Ne var ki, daha yakından bakıldığında, bu basit ve tanıdık sözlerin gerçekte tek yanlı soyutlamalar oldukları ortaya çıkar.
Devamını oku “Zaman ve Felsefe”

Kıyas Nedir?

Mantıksal düşünce, yani genel olarak biçimsel düşünce, daha genel bir kıyastan, bir dizi öncül aracılığıyla gerekli sonuca ilerleyen tümdengelim yöntemine dayanır. Bu kıyaslar zincirine, zincirleme kıyas denir. Aristoteles, muhakeme yöntemleri olarak hem diyalektiğin hem de biçimsel mantığın sistematik bir değerlendirmesini yapan ilk kişiydi. Biçimsel mantığın amacı, geçerli savları geçersiz savlardan ayırmak için bir çerçeve sunmaktı. Aristoteles bunu kıyaslar biçiminde yaptı. Gerçekte aynı tema üzerinde varyasyonlar olan farklı kıyas biçimleri vardır. Aristoteles Organon’unda, daha sonra Hegel’in yazılarında tam ifadesine kavuşacak olan diyalektik mantığın temelini oluşturan on kategoriyi anar: töz, nicelik, nitelik, bağıntı, yer, zaman, durum, iyelik, etkinlik, edilginlik. Aristoteles’in mantık üzerine çalışmasının bu yanı çoğunlukla gözardı edilmektedir. Örneğin, Bertrand Russell bu kategorileri anlamsız buluyordu. Ama Russell gibi mantıksal pozitivistler (kendi dogmalarıyla çakışan parçalar ve kırıntılar dışında) pratikte tüm felsefe tarihini “anlamsız” bularak bir kenara attıkları için, bu bizi ne şaşırtmalı ne de pek fazla sıkıntıya sokmalıdır.

Kıyas, mantıksal muhakemenin, çeşitli şekillerde ifade edilebilecek bir yöntemidir. Bizzat Aristoteles tarafından verilen tanım şöyleydi: “Belirli şeylerin ifade edilmiş olmasından, ifade edilmemiş başka bir şeyin zorunlu olarak çıktığı konuşma.” En basit tanım A. A. Luce tarafından verilmektedir: “Bir kıyas, Sonuç denilen önermenin, Öncül denen diğer iki önermeden zorunlu olarak çıktığı, bağlantılı bir önermeler üçlüsüdür.” Ortaçağ uleması, dikkatini, Aristoteles’in Birinci ve İkinci Analitikler’de geliştirdiği bu biçimsel mantığa odaklamıştı. Aristoteles’in mantığı işte bu biçimde Ortaçağdan bugüne gelmiştir. Pratikte kıyas iki öncül ve bir sonuçtan oluşur. Sonucun öznesi ve yüklemi, her iki öncülde de bulunan, ama sonuçta bulunmayan bir üçüncü terimle (orta terim) birlikte, her biri öncüllerden birinde olmak üzere açığa çıkar. Sonucun yüklemi büyük terimdir; bunu içeren öncül büyük öncüldür; sonucun öznesi küçük terimdir; ve onu içeren öncül de küçük öncüldür. Örneğin,

a) Tüm insanlar ölümlüdür. (Büyük öncül)
b) Sezar bir insandır. (Küçük öncül)
c) O halde Sezar ölümlüdür. (Sonuç)
Devamını oku “Kıyas Nedir?”

Mantık ve Diyalektik

İnsanların, uzun bir toplumsal evrim sürecinin ürünü olan mantıksal düşünme yetenekleri, biçimsel mantığın icadından, binlerce değil, milyonlarca yıl önce gelir. Locke bu düşünceyi daha 17. yüzyılda dile getirmişti: “Tanrı insanları güçbelâ iki bacaklı yaratıklar olarak yaratıp, sonra da onları akılcı hale getirmeyi Aristoteles’e bırakacak denli acımasız davranmıştır insanlara.” Locke’a göre mantığın berisinde, “fikirlerdeki tutarlılığı ya da tutarsızlığı algılama naif yetisi” yatmaktadır. Mantık kategorileri gökten zembille inmez. Bu biçimler insanlığın sosyo-tarihsel gelişim süreci içinde şekillenmişlerdir. Gerçekliğin, insanların zihinlerine yansımış temel genellemeleri olan bu kategoriler, her nesnenin onu diğerlerinden ayıran belli nitelikleri olduğu; her şeyin diğer şeylerle belirli ilişkiler içinde varolduğu; nesnelerin, birtakım özgül nitelikleri paylaştıkları büyük sınıflamalar oluşturdukları; kimi olguların diğerlerine sebebiyet verdikleri vb. gerçeğinden doğarlar. Bir dereceye kadar hayvanlar bile muhakeme etme ve verili bir durumdan bazı sonuçlar çıkarma yeteneğine sahiptirler. Yüksek memelilerde ve özellikle bonobo şempanzeleri üzerine yapılan son araştırmaların da çarpıcı biçimde gösterdiği gibi insansı maymunlarda bu yetenek hayli gelişmiştir. Ancak, muhakeme yeteneği insan türünün bir tekeli olmayabilirse de, akılcı düşünme yeteneğinin, en azından evrendeki küçük köşemizde şimdiye kadarki en yüksek noktasına insan zekâsının gelişiminde ulaştığına şüphe yoktur.
Devamını oku “Mantık ve Diyalektik”

Materyalizm ve İdealizm

Yunanlılardan ta bugüne kadar tüm felsefe tarihi iki zıt düşünce okulu arasındaki bir mücadeleden ibarettir: materyalizm ve idealizm. Burada, felsefede kullanılan kavramların gündelik dilden nasıl temelli biçimde farklılaştığının mükemmel bir örneği ile karşılaşıyoruz.

Birisini “idealist” olarak andığımızda normalde aklımızda yüksek idealleri ve kusursuz ahlâkı olan bir insan vardır. Materyalist ise tersine, yiyeceğe ve diğer şeylere karşı azgın bir iştah duyan, ilkesiz, para düşkünü, bencil bir birey olarak –kısacası tamamen sevimsiz bir karakter olarak– görülür. Bunun felsefi materyalizm ve idealizmle hiç ilgisi yoktur. Felsefi anlamda idealizm dünyanın yalnızca düşüncelerin, zihnin, ruhun, ya da daha doğrusu, fiziksel dünya varolmadan önce varolan İdeanın bir yansıması olduğu görüşünden hareket eder. Duyularımızla bildiğimiz kaba maddi şeyler, bu okula göre, kusursuz İdeanın kusurlu kopyalarıdır. Antik dönemde bu felsefenin en tutarlı savunucusu Platon’du. Gelgelelim, idealizmi o icat etmedi, onun bir evveliyatı vardı.
Devamını oku “Materyalizm ve İdealizm”

Retorik

Retorik için, kısaca güzel söz söyleme sanatı veya dili, ikna etmek için kullanma sanatı diyebiliriz.Retorik, bir konu üstünde bireylerin farklılığı tartışmalarıdır. Retorik aracılığıyla, benzerlik, farklılık, kendimizin veya başkasının benzerliği, bunları donduran toplum, bunları yasallaştıran ve kimi zaman sarsan siyaset, bunların içlerinde dalgalandığı psikoloji ve ahlak tartışılır.

Yani bizim burada bolca yaptığımız bir şeydir retorik. Temelinde ikna etme olan retoriği yaygınlaştıran ve kendilerinden bolca söz ettirenler gezgin sofistlerdir. Sofistlerden ünlü Protagoras “insan her şeyin ölçüsüdür” diyerek göreceliğe temel atanlardandır.

Platon’a göre; sofist (sözle inandırma yeteneği ve sanatına sahip olan kişi) filozofun antitezidir. Retorik doğru düşüncenin zıddı ve dinleyicilerin yönlendirilmesidir. Akıl retoriğe yabancıdır. Çünkü akıl açık seçik olmak ister ve dolayısıyla sadece felsefeyle ilişkilidir. Aristoya göre ise retorik bilimin tersidir.

Peki sizin kişisel duruşunuz ne yöndedir retorik konusunda. Doğruluğuna ikna olduğumuz öznel ve göreceli bir gerçeklik mi? Yoksa bizden ve ikna olmamızdan bağımsız, nesnel ve mutlak bir gerçeklik mi?