Geçenlerde, duymuşsunuzdur, Aysun Kayacı kızımız görüntüsü ile ilgi çekerek hayatını idame etme kariyerinin dışına çıkarak bir dizi ifadelerle gündeme oturdu.
Bir dizi ifadeler diyorum, tek bir cümlelik ifadesi varmış gibi gösterilmekte.
“Bakın, biraz garip gelecek, kalıpsal hatta saçma da gelebilir ama dağdaki çoban ile benim oyum nasıl oluyor da aynı oluyor”
...şeklinde bir laf ediyor.
Bu cümlenin sözlük anlamı itibarı ile en ufak bir mantığı, akılcılığı yoktur.
Ama mecazi bir anlamı vardır.
Nitekim, sonrasında da, bu beceriksizce edilmiş ve oldukça gereksiz gibi duran cümlenin altını başlıyor beter beceriksiz cümlelerle doldurmaya ve haberlere, başlıklara, gündeme düşen şu lafı ediyor.
“AKP ayak takımının hükümetidir.”
Bu ciddi bir tespittir.
Pekiiiii, bundan önceki hükümetler için ne diyeceksiniz?
Açıp hükümetlere bakacaksnız…
...Özal hükümeti, ki bu bir 12 Eylül sonrası hükümetiydi, bu hükümet haricindeki diğer hükümetlerin durumuna bakmalısınız.
Tamamı koalisyon.
Eğer Aysun Kayacı’nın dediği önerme doğru ise ve toplumda bir ayak takımı var ise, ki ayak takımı olmayan toplum yoktur, bunların da birer oyları olduğuna göre mecliste temsil ediliyorlardı...
...öyle değil mi?
Şu parti ayak takımının partiisi, bu parti bacak takımının partisi, şu parti de göğüs yukarısı partisi demek amacı ile partiler arası bir tespit yapmak için yazmıyorum.
Burada halk içindeki bir kesime karşı yöneltilen bir sıfat var.
Aysun Kayacı devam ediyor;
Gecekondu yapanlar, kaçak elektrik kullananlar, vergi vermeyenler, kazanmadan harcayanlar, durduk yerde para kazananlar ile nasıl oluyor da benim oyum bir oluyor
...diyor…
...etrafında oturan kadınlardan bir tanesi bu kızın ne dediğinden ziyade ne demek istediğine bakıyor.
Kalanı anlayamıyor ya da populizm adına anlamazdan geliyorlar.
Aysun Kayacı nın cümleleri sözlük anlamı itibarı ile ele alındığında ortaya kaotik bir durum çıkıyor ve hani tabiri caiz ise kız resmen batıyor…
...ama, bu kızın bu işin erbabı olmadığını bilerek ne söylediğinden ziyade ne söylemek istediğini anlamaya çalışır anlarsanız, kız, bir çok popüler kişinin populizm adına yuttuklarını, söyleyemediklerini bir tek cümleye sığdırıyor.
Aysun Kayacı “ben bu bahsettiğim kişilerle aynı caddede, aynı şehirde aynı mekanlarda yaşıyorum bu adil değil”
...diyor.
Haklıdır.
Bugün arazi çeviren, gece kondu yapan, kaçak olarak mal mülk sahibi olan, vergi kaçırarak kazancını haksız yollarla cebine koyan, mazlumu oynayan milyonlarca kişi çeşitli aflardan ve kıyaklardan yararlanarak zengin oldular.
Bakınız buraya dikkat ediniz;
“Affedildiler” demiyorum.
“Zengin oldular.”
Bunlar artık çalışan kazanan didinenlerle aynı ortamlardalar, aynı mekanlardalar, aynı giyinip, aynı görünüyorlar.
Çevirdikleri arazilerde, gecekondularda bundan on sene evvel aynı tuvalete beş hane olarak sıçanlar şu anda o arazilerin yanından geçen yol, otoyol nedenli değerlenen arazileri satarak, dikilen sitelere, iş hanlarına ortak olarak milyoner oldular.
Çalışmadan!
Bunlarda, yani çalışmadan bir anda zengin olanların bir anda sahip oldukları başka özellikler de var.
Bir memurun, bir bürokratın dörtte birden az süre çalışarak onlardan binlerce kat gelir elde etmesi olayının yanında gelen bu özellikler ilkesizlik, umursamazlık, erdemsizlik, onursuzluk, yalakalık, ecazet ve avantacılıktır.
Hayatının hiç bir döneminde rasyonel, akılcı, çalışkan ve çağdaş olmasının bir kazancını ve getirisini görmemiştir. Aynı kenefe sıçmayı bir ezilmişlik, kaçak arazi çevirmeyi bir hak, gecekonduyu da kader olarak gören bu adam cebine giren milyonlar ile nasıl bir yaratığa dönüşebilir artık düşünün ve bana burada en az elli örnek saydırmayınız.
Gözünüzün önünde canlanamıyor ise siz de o ayakçı takımındansınız demektir.
Kafa aynı kafa ama villada oturuyor, altında Mercedes, yüzmediği ama içine atladığı bir yüzme havuzu, kirasını yediği onlarca bina…
...hayatın zorluğundan bahsederken, çalışarak zorlukları yenmekten değil, kader kurbanı olmaktan ve Allahın yürü ya kulum demesi olarak açıklayanlardır bunlar.
İşte bahsedilen ayak takımı bunlardır.
Ve bunların sayısı o kadar çok arrtı ki, kendi iktidarlarını bile yaratabildiler.
Önceki dönemlerde koalisyonun bir parçası iken şimdi çoğunluğuna sahipler.
“Ayak takımı” bu durumda bir hakaret değil, bir tespittir.
Bir gerçektir.
Bahsedilen, her türlü kanun dışı yoldan rant elde ederek, çalışmadan, didinmeden bir noktaya gelenlerdir. Aysun Kayacı nın da yüzüne gözüne bulaştırarak anlatmaya çalıştığı işte bu kesimdir ve kesim ayak takımıdır.
Kısacası TC nin son 40 senede kıyakçı siyasilerinin yarattığı kesimdir.
Kıyakçılığın sonu ayakçılıktır derler ya…
...her daim doğrudur.
HoLa -- 02.04.2008 - 12:11
Şu bizim anlı şanlı devlet böyyüğümüz milletvekillerinin oy cambazlıkları.
Şu açıdan bakarsanız Aysu Kayacının önermesi daha da anlam kazanmakta.
Bu arada araya sıkıştırayım, milletvekiline "devlet böyyüğü" demek de bir ayak takımı ifadesidir, not ediniz. Hayır efendim bunu yöresel aksan nedenli, yani büyük yerine böyyük denmesinden çıkarmış değilim. Milletveklili devlet büyüğü değil, aksine halkın vekili, tabiri de caiz ise, neferidir.
Yani patron halk, onu temsil eden nefer de vekildir.
Bu vekillerin ve bakanların önünde çişi gelmiş de pipisini sıkarak altına kaçırmamaya gayret eder gibi, hafifçe öne eğik, baş otuz derece sağa yatık, elleri önde kavuşmuş olarak duran birini görürseniz aha o ayak takımındandır.
Şimdiiii, bu millet vekillerinin hayatında hiç bulunmadığı halde, farklı illlerden, bölgelerden seçimlere girerek o insanları temsil edecekmiş gibi yaparak alakasız bir yol izleyerek kendilerini seçtirme manevralarını bilmeyen kaldı mı?
Bugün metropol, büyükşehir bölgelerinden gelecek oy sahiplerinin oyların sayısı ve bu oylar için segilenecek milletvekili duruşu ile kırsal kesimden gelecek oy sayısı ile bu kesim için milletvekilinin duruşu bir midir?
Demek dağdaki çobanın oyu ile şehirdeki profesörün oyu bir değil. Oy için bakılan kriterler de bir değil, oyun alınması için yapılanlar da bir değil.
Olsaydı bu manevralar olmazdı.
Bir de bu gerçeklerin gözlüğünü takıp Aysun Kayacı'nın önermelerine bakmaya çalışırsanız, kızımızın, bölük pörçük olsa da nasıl bir tespitte bulunduğuna dair perspektif genişliği olan manzarayı daha net tespit etmiş ve görmüş olursunuz.
xenix -- 03.04.2008 - 06:39
Yalnız sizin yaptığınız şu güzel tespitleri sayın Hola, programda kimse yapamamış. Bazen kelimeleri değil, kelimelerin taşıdığı anlamları görebilme kabiliyeti herkeste olmuyor tabiki.
xenix
nessuno -- 07.04.2008 - 07:24
Sadece mesaj başlığında belirtiğim söz üzerine açılımlar yapıp ötesini görememek elbette bizlere özgü[her hangi bir kişinin kullandığı sözün başına ve sonuna hangi cümlelerin geldiğini duyumsamadan bu durumu sorgulama telaşına düşmeden sataşma kültürüne uyma bilinci(!)]
Peki bu durumda bu sözü duyup programı izlemeyen kişilerin ne düşündüğünü dile getirelim;
Böyle düşünen bir kişi ve onu destekleyenler…yazık ki bu kesim ufak diye nitelendirebilecek boyutta değil…”Halk hangi niteliğe göre ayrılmalıdır, hakların dağıtılmasında ki boyut ne olmalıdır?” sorusunu akıllara getiren bir düşünce silsilesi…söz sahibi olmanın sınırlarla belirlenmesi bu durum kıstaslarla çevrili bir yaşama merhaba demeyi getirmez mi!…peki bu kıstaslar neye göre biçim kazanacak…en önemlisi demokrasi denen kavramın yüceliğini öngörüp kabul eden ama nedense kendileri için bu kavramı içselleştiren aklı kıt+özentilere gebe bir “sürü” düşünelim…doğrudur “sürülerle -sürülere çobanlık yapanlar” bir olamaz …çoban olamazsa, sürü dağılır gider…çobanda ki asil değerlerdir bütünselliği yakalayan…e elbette sürü olmazsa çobanın da kendi başına mevkisini değiştirmedikçe bir vasfı kalmaz…bu durumda sürü ve çoban o ortamın olmazsa olmazlarıdır diyebiliriz…ortam da farklı seslerin olması her zaman en ideal olanı değilmidir…değerlerin neye göre anlam kazandığını düşünelim…ülke yönetmek için ya da ülke yönetiminde hak sahibi olabilmek için piyano çalmasını mı bilmek gerekir …heykel den ya da diğer sanatlardan anlamak mı gerekir…yoksa üniversite mezunu olabilmek yeterlimidir.…sadece kaderine razı olan,sorgulamayan kişileri mi acaba elemine etmek gerekir…kriterler nedir, ne değildir?
…….
Esas olan düzenin bizlere biçtiği yaşamın neye tekabül ettiğini görmek değilmidir? Görebildiklerimizi haykırmak…Çıkarcı, değerlerini tüketen( ahlaki açıdan yoz) insanların yaşamda söz sahibi- hak sahibi (benimle eşit şartlara) olmalarını istemiyorum demek şahsi bir görüştür lakin bu görüşün kurallara yansıtılmasını istemek faşistçe bir tutumdur!!...Düzenin istediği tek tip insan modelini reddedip sorgulayıcı bir kimlikle yaşama bakmamız gerekir velakin belli kesimin dile getirmekten kaçınmadıkları durum olan hakların ihlaline yürekten dur diyorum!...
**
Sadece bu sözün temelinde düşünen kişilerin de olduğunu düşünürsek(bu konu bağlamındaki detayları es geçelim) sanırım aynı havayı soluduğumuz bazı bireyler kendi standartları dahilindeki bir düzen içerisine varmak ve bu düzenin kurallarını bireysel haklara tabi tutulmasını sağlamak hissiyatındadır...
Hayır canım abarttın demeyin inanın bu tarz kişiler mevzuu bahis...
HoLa -- 07.04.2008 - 07:48
Nesunno sizi anlıyorum. Ne demek istediğinizi de anlıyorum. Sorduğunuz sorulara bakarak o sorulara neden olan yazımdaki belirteçleri de görebiliyorum.
Sanırım az daha ileri gider ya da yön değiştirirseniz bu kez karşınıza üstad Aziz Nesin çıkıyor.
Kendileri şu yazılan çizilenleri daha derinden kepçeleyen beter bir laf etmişti.
Öyle değil mi?
Neden oluyor bunlar acaba?
Bu bir hakaret midir tespit midir?
statik -- 07.04.2008 - 08:20
Güzel kızımız, şöyle demiş olsaydı hiç sorun olmayacaktı;
1- 1 çuval un için oyunu satmaya mecbur kalanlar
2- 1 çuval kömür için oyunu satmaya mecbur kalanlar
3- 1 çuval erzak uğruna oyunu satmaya mecbur kalanlar
4- Laikliği yok etmek isteyenler
5- Cumhuriyeti yıkmak isteyenler
6- Ülkeyi bölmek isteyenler
7- Çıkarı için parti kapılarında sabahlayanlar
8- Doğurup doğurup sokağa salanlar
9- Kan davaları uğruna adam vuranlar
10-Kız çocuklarını hayvan karşılığı takas edenler
11-Hayatlarında şehir görmemişler
12-Hayatlarında okul görmemişler
13-Türkçe'yi bile konuşamayanlar veya konuşmayanlar
14-Kaçak elektrik kullananlar
15-Hayali ihracat yapanlar
16-Banka hortumlayanlar
17-Tüyü bitmemiş yetim hakkı yiyenler
Vs.. Vs.. Vs..
Liste daha uzatılabilir. Benim oyum onların ki ile bir mi? diye sorsaydı.. herkes kös kös önüne bakmak zorunda kalırdı.
Biz onun ne demek istediğini anladık..anlamamış görünenler ise her zamanki gibi mağduru oynayıp, ayağına basılmış gibi bağıranlardır...
HoLa -- 07.04.2008 - 20:11
Nereye giderseniz gidin bir oy bir oya eşittir.
Anlaşılamayan durum, bence, şu;
O oyu veren kişinin oyunun mutlak değeri degil.
Mesleği hiç değil.
Verenin beklentisi.
Oy verirken neleri göz önüne aldığı, kimlere verdiği, verdiği kişileri değerlendirmesi.
:)
nessuno -- 08.04.2008 - 09:24
Önemli olanın ; Oy verirken kişilerin neyi öngörüp oy verdiği bilinci olduğu lakin sözlerin mantıkdışına kayıp havada seyre daldığı bir tutumla paralel olması ve bu durum karşısında gösterdiğimiz edalanmaların- mevcut olabilirliği söyleme gerekliliğinin nasıl bir duruş içerisine vardığını bilmek gerekiyor.Peki tespit ettiğimiz-değerlendirmesini yaptığımız oluşumlar üzerine iletişimi kaybetmek mi yani uç noktada belirmek ve beraberinde bir kesimin hoşnutsuzluğunu kazanmak mı gerekir yoksa mantıklı açıklamaların karşımızdaki kişilerin anlayacağı dile-yansımalarıyla çevrilebileceği bir çizgimi yaratmak gerekir.
Elbette son mesajınızda belirttiğiniz durum yani kimlere ne için oy verilir-verilmelidir sorunsalının iyi çözümlenilmesi gerektiği barizdir.
nirvani -- 08.04.2008 - 09:29
Mutluluk hayatı "onaylamaktır"...
açparantez -- 08.04.2008 - 10:51
Oldu olacak, oy kullanılmasın tekrar monarşiye dönülsün. Zaten aristonun "en kötü yönetim biçimi demokrasidir, her kafadan bir ses çıkar" sözlerine katılmamak mümkün değil.
)kapa parantez
DEC CAL -- 29.01.2011 - 18:21
+18 adli dizi si tv de yayinlanmaya,
24 yas la ilgili yonetmelik ise uygulamaya ayni gune denk geldi ne tesaduf.