Rutin şeylerden nefret ediyorum. Özellikle aşk içeren bir ilişkinin rutin hale gelmesinden. Onunla olmak heyecanlı ve büyülü bir şey olduğu için değil, alışkanlık gereği onunla birlikte oluyormuşum gibi geliyor, daha komiği sigaraya bağımlı olmak bir insana alışmış olmak kadar rahatsız edici değil benim için.
Bir gün bir şey hissettim. Sanki aramızda bir yalan var! Bu hissime güldüm önce, çünkü alışkanlığa dönüşmeye başlayan bir ilişki içindeyim, alışkanlıklara olan rahatsızlığım nedeniyle arıza çıkaracak yer arıyorum dedim kendime.
Birkaç gün bu hissi önemsemeyerek, kendimde dalga geçerek yaşadım. Ama bir yalanın olması varsayımı bile içime kurdun düşmesine yetti. Anladım ki bu önemsememe oyunu içime düşen kurdu yok saymama yetmiyor, zihnimin derinliklerini araştırmaya başladım. Lanet olası bir fil hafızam var. Gözden geçirip yalan’ın varlığını doğrulayacak bir çelişki arıyorum. Aslında tam olarak istediğim şey hiç bir şey bulamamaktı. Sonra gerçekten kendime gülmekti. Öyle olmadı. Yalanın varlığını doğrulayabilecek bir anı buldum. Üstelik bu çelişki beni rahatsız etmişti ve bunu konuşmuştum. Şimdi fark ediyorum ki sonraki konuşmada kıvırmış ve ben bu kıvırmaya göz yummuşum, konuyu didiklememişim, işime gelmemiş!
İçime düşen küçük kurt, büyümeye başladı. Ben hala kendi durumumu sorguluyorum.
– O zaman incelenmediğin konu, şimdi niye acilen açığa kavuşturulması gereken bir sorun haline geldi?
– Onun tavırlarında değişen bir şey olmadığına göre ve bu çelişki yeni bir şey olmadığına göre bende değişen ne?
– Bu çelişkiyle yaşayabilir miyim?
– Bir sürü insan yapabiliyorsa sende yaparsın, bir çok ilişki samimiyet üzerine kurulu değil, perdeler arkasındaki gerçeklerle devam ediyor, seninki neden devam etmesin?
Kendi sorgularım içinde boğulmaya başlayınca susturdum zihnimi. Öncelikle, beni bu hale getiren bir yalanın varlığı hissini, his olmaktan çıkarmam lazım. Elimde bir his ve geçmişte yapılmış küçük bir sohbetten bu hissi doğrulayacak çelişkili bir ifade var. Bunların gerçek bir kanıta dönüşmesi gerek.
Bütün bunları onunla konuşmayı hiç düşünmedim. Sürekli geçmişi didikleyen vıdı vıdı yapan bir kadında olmak istemedim. Ayrıca bana söyleyeceği hiç bir şey inandırıcı olmayacaktı.
Onun internette olmadığını bildiğim bir saatte, mail hesabına girmeye çalıştım. Minicik bir rahatsızlık duyduğumu söylemeliyim. Ama bu rahatsızlığın kesinlikle kişisel alana tecavüzle bir ilgisi yok. Rahatsızlık tamamen “ya bir kanıt bulursam?” dan kaynaklanıyordu. Çok kolay oldu hesaba girmem. (Kendi şifremi benim bile hatırlamakta zorlanacağım bir şeye çevirmem gerek acilen) Gelen kutusunda bir şey yok, giden kutusunda da. Arşivci değilmiş zaten, 10–15 günlük iletiler var. Ama bir arşiv klasörü var, onu karıştırmaya başlayınca aylar öncesine ait bir iki yazışma buldum. Evet bana yalan söylemiş! Midem bulanmaya başladı, sinirsel bir tepki biliyorum ama kusmak üzereyim. Hesaptan çıkmadım bile, bilgisayarın fişini çektim, kendimi dışarı attım.
İçimi kemiren küçük kurtçuk bir kobra oldu, yusyuvarlak midemde oturuyor.
Biraz sakinleştikten sonra ne yapacağımı düşünmeye başladım. Geçmişe ait bu yalanı ilişki öncesi biliyor olsaydım ilişki diye bir şey olmazdı. O zaman şimdi de yapılacak şey çok net.
Allahtan şehir dışında olduğu, görüşmediğimiz bir sürede oluyor bunlar. Bunca çelişkiyle nasıl yüzüne bakabilirdim ki. Ben zihnimde bir şeyi evirip çeviriyorsam dışardan robot gibi görünüyorum. Sadece yapılması gerekeni yapıyorum, baktığımı görmüyorum, dokunduğumu hissetmiyorum. Sadece zihnim çalışıyor. Birlikte olsaydık bu halimin nedenini soracaktı.
Lanet olsun, elimde meşru yollardan elde edilmemiş bir bilgi var, bunu bildiğimi göstermek kendimi ele vermek olacak. Bilmiyormuş gibi yapamam, biliyormuş gibi de. Konuyu tekrar açsam, çelişkiyi yakalayıp yüzüne vursam bunu bahane edip ilişkiyi bitirsem… Of olmaz, zaten konuşulup kapatılmış bir konuyu şimdi niye tekrar açıyorum?
Kendimi yılanın sunduğu elmayı yiyip gözleri açılan ve ne halt edeceğini bilemeyen Havva gibi hissediyorum.
Günler geçti, ne yapsam ne etsem diye düşünürken. Buluştuk, bilinçli bir tavır değil ama ben bile soğukluğumun farkındayım, ne sohbeti, kaçta gidecek diye saate bakıyorum. Neyin var dedi, yorgunum biraz, hiç enerjim yok dedim. Asıl kendi ikiyüzlülüğüme kızıyorum. Onu delirtebilecek kaç tane “açıklanmamış gerçeğim var” diye soruyorum kendime, ama yalan söylemedim! diye kendimi kandırmaya çalışıyorum. Bir yandan da içimdekilerin hiç birinden haberi olmadığı için normal davranmaya çalışıyorum.
Yapamadım, içimde bunun üstünü örtüp yokmuş gibi yapamadım, karşılık olarak kendi açıklanmamış gerçeklerimi düşünmem bile bu konuyu örtbas edip kendimi kandırılmış hissetmemi engellemedi. Konuyu ortaya döküp ilişkinin bitmesi için sebep olarak kullanamayacağımdan, onun benden uzaklaşmasını sağladım. Kolaydı. Şimdi aramıyor sormuyor, 2 gün sonra unutulacak bir kapris olduğunu varsayıyor.
İçim rahat mı, değil. Böyle olmasını istemezdim. Hayatımın içine eden sezgilerimden, ona her daim destek olan analitik zekâmdan, başkalarının kişisel alanlarını hiçe sayan pervasızlığımdan hiç hoşlanmıyorum. Üstelik ikiyüzlüce davranıyorum. Ama hepsinden daha nefret ettiğim şey, beceriksizce söylenmiş bir yalan!