"Şizofrenlerin gördüğü hüllüsinasyonların kendi içinde tutarlı olduğunu değerlendiren bizleriz" tespitlerine katılıyorum. Kişi kendisine dışardan bakamadığı için kendi dünyasında yaşadıklarını hemen her zaman "tutarlı" olarak değerlendirecektir. Beyin, dış dünyadan aldığı verileri/sinyalleri derleyerek bunları kendi arasında bir bütünlük anlayışı geliştirerek zihinsel olarak işler. "Akla uydurmak" denilen bu olsa gerek. Problem şurada ki, gelen sinyallerin illa dışarıdan gelmesi beklenmez. Beyin kendi üzerinde de sinyaller yaratarak kendi sanal gerçekliğini oluşturur. Rüyalar buna en bariz örneklerdir. Otokontrol sistemleri, sürekli olarak "bu yaşananlar gerçek mi" doğrulamasını yürütür. Buna rağmen beyin aldanmalara çok açıktır. Beş duyu kanalını tümüyle aldatarak kişilere sanal gerçeklik yaşatabiliriz. Çünkü, zihin gelen sinyallerin/bilgilerin "güvenilir" olduğu sanısıyla çalışır. Örneğin, uzun süreli "bilgisayar oyunu" oynayanlarda, dönemsel bir "gerçeklik duygusu sapması" yaşanabilir.
Kişinin kendi içinde birden fazla kişiliğe bölünmesi de, yaşadıklarını anlamlı bir bütünlük haline getirme gayretlerine rağmen, dış dünyanın gerçekliklerine uzak yeni dünya tanımlarına sebep olur. Beyin, kapalı bir kutu gibidir burada. Kendi üzerinde çalışan programların "reel" gerçekliğini sorgulamaktan uzaktır. Virüslü bir bilgisayarın, kendindeki virüsü tanıyamaması gibidir bu. Kendi içinde tutarlı bir bütünlük oluşturulurken, virüs de bu oluşumun entegre bir parçası haline gelmiştir. Kendini "mükemmel" olarak tanımlayan kişiler, kendilerini böyle gördükleri için bu değerlendirmeyi yaparlar. İnsanlığın genel olarak yaşadığı sıkıntıların çoğu bu "donanımsal at-gözlüğünden" kaynaklanmaktadır.
"Yapay Zeka"nın "düşünme" sınırları nerelere kadar gider, bilemiyorum. Yaşadığımız dönemde geometrik bir artış söz konusu. Teknolojik gelişmeler katlanarak gidiyor. Bilgisayarların hızlı bir öğrenme sürecine girdikleri aşikar. Bilgi işleme becerilerini, fikir üretmeye doğru götürdüklerini söyleyebilirim. Sınırları belli yönerge akışlarının, ne zaman belirlenmiş sınırlar dışına çıkacağı merak konusu. Zaten şimdilik insanı, makinelere üstün kılan hızları ya da kapasiteleri değil, zihinsel oyunlarla "sınırlı yönergeleri" atlatarak yeni açılımlar yapabilmesi/ yeni fikirler çalıştırabilmesidir.
Makro teknolojiler de süratle gelişmektedir. Bu da, robotların çok daha hafif ve yumuşak olmalarını getirecek. Böylece hareket kabiliyetleri çok artmış olacak. Eğer, "öğrenme" yeteneği de eklenebilirse, yakın gelecekte yetkinliklerinin yüksek olabileceğini söyleyebiliriz. Önemli olan, bu süper bilgisayar sistemlerinin tam olarak insanı örnek almamasıdır. Aksi taktirde insanın defolu yanlarını kendilerine kopyalayabilirler.
gürsel selçuk
www.kamCa.org
05;12;2007
sonsuz -- 07.12.2007 - 05:55
Konuyla ilgili, Bir sorunun kendi düzlemi içinde çözülememesi tartışmasını hatırlattı bana. İnsan beynide gerçekten kapalı bir sistemdir. Dışarıdan gelen sinyalleri denetleme durumu olacaktır ilerleyen yıllarda. Hiç yanmıyor olsak bile yanma hissi veya yemediğimiz halde, birşeyin tadını alma gibi daha binlercesi yaşatılabilecektir insana.
Bu bana matrix teki bir dialoğu hatırlattı. "Şu an bu yediğimin aslında gerçek olmadığını biliyorum, ama bu tadı almak hoşuma gidiyor." Bir başka replik ise, tavuğun gerçekten tavuk tadında olup olmadığını bilgisayarların bilememesiydi.
Sorunların ve çözümü ile ilgili link aşağıdadır.
http://www.sonsuz.us/?q=node/3
xenix -- 07.12.2007 - 08:17
Mantık Dışı Sistemler (MDS) yıllar önce düşündüğüm, yapayzeka çalışmalarımın temelini oluşturan fikirlerdi. Bu fikirlerle ilgili ayrıntılı bir makale yazmıştım fakat daha sonra yarım kaldığı için yayınlamadım.
Özetle şunu ifade ediyordum. Bir sistemi mantık kuralları içine gömmek, o sistemi istemedende olsa sınırlamaktır. Mantık dışı sistemlere en güzel ve en canlı örnekler ise, şizofreni hastalarıydı. Uzun süren görüşmelerin sonunda, bize mantık dışı veya paradoks gibi gelen şeylerin onlar için hiçte öyle olmadığını farkettim. Bu konu hakkında daha ayrıntılı tespitleri paylaşmanızı dilerim sayın gumanji.
Bilgisev -- 08.12.2007 - 01:03
Kendi üzerine dönüşümlü önermeler karar verilmesi mümkün olmayan (doğruluğu veya yanlışlığı kanıtlanamayan) mantığa ters düşen önermelerdir. Bu önermeler kuyruğunu ısırmaya çalışan köpek gibi sürekli bir döngü içinde sonsuza kadar sürerler. Bu bakımdan bir sonsuzluk türü olarak tanımlanmaları gerekir. Bu tür sonsuzluğa “kendi üzerine dönüşümlü sonsuzluk” da diyebiliriz.
Bir anafor gibi kendi etrafında dönen bu sonsuzluktan kurtulmak için yapılacak tek şey mantık kurallarını değiştirmektir. Yani, bir önermede ileri sürülen kavram ile onun karşıt kavramının aynı anda doğru olmalarına izin vermek gerekir. Bu durum klasik Aristo mantığında mümkün değildir. Bir kavran hem kendi hem de aksi olamaz. Örneğin bir insan hem kısa boylu hem uzun boylu olamaz. Bir önerme hem doğru hem yanlış olamaz. Çünkü bu kabul özdeşlik ilkesine aykırıdır.
Özdeşlik ilkesine göre A, sadece A dır. A kendinden başka bir şey olamaz. Özellikle A = A'nın aksi (zıddı) olamaz. Eğer bu kuralı kaldırırsak yeni bir mantık oluşturmuş oluruz. Bu mantığa “Hem-hem mantığı” diyelim. Modern fizik bilimlerinden Kuantum kuramında hem-hem mantığına uygun düşen önermeler bulunmaktadır.
Kuantum kuramının belirsizlik ilkesine göre bir cismin uzaydaki yerini kesin olarak bilmek istersek onun momentumu (hızı) hakkında kesin bilgiye ulaşamayız. Aynı durum zaman ve enerji çifti için de söz konusudur. Bu belirsizlik ilerde geliştireceğimiz daha hassas veya daha güçlü ölçüm aletlerinden bağımsız bir kısıtlamadır. Kuantum kuramına göre zaman sürekli ve ölçülebilen bir değişken değildir. Sadece süreksiz ve noktasal ‘an’ kavramı mevcuttur. İki an arasındaki süreyi doldurmak ve zamanın akış yönünü saptamak bize düşmektedir. Zaman yönü bize bırakılmış ise zamanın akış yönü geçmişten geleceğe doğru olabileceği gibi, tam aksi yönde gelecekten geçmişe doğru da olabilir. Geçmişten geleceğe doğru tek yönlü akan zaman kavramı yerine, her iki yönde akabilen tersinir zaman anlayışına varmak “Hem-hem mantığını” kabullenmemizi gerektirmektedir.
sanalmanik -- 06.12.2014 - 19:11
şizofreni bir nedir? bilmiyorum ama hastalık mıdır?
hastalık ifadesi çok makul görünüyor değil mi?
bana kalırsa çok eğreti duruyor hatta bana batıyor, çünkü hastalık ifadesi bi çözümsüzlük-bi kaçınma-bi bozukluk-bunu biz yapmadık demek gibi;
parazit dersiniz örneğin sinyali karıştıran bozan bi şey var; bu hastalıklı olmak insanın ruhuna yapıştırılıyor; benliğine yapıştırılıyor; Dış girdi yokmuş gibi (parazitimsi)
televizyon/cihaz hastalandı demez kimse ve sinyal kesilince düzelir gibi;
Ya da bilgisayara virüs girdiğinde bilgisayar hastalanmaz; Veri kaybı bile olsa hastalanan bilgisayar bozulan gerçek değildir; yapı değildir;
Eğer kişilik bir kurgu ve kurmacaysa o bozulsun-silinsin-kaybolsun;
(Gerçek elektomanyetik gözlem teknolojileri gerekiyor- Dünyada ve aslında gerçekte/gerçeklikte neler olup bittiğini, ne haltlar döndüğünü gerçekten bilmiyor muyuz?)
bi şeyler- olmayan şeyler- görmedim ama sesler duydum; Gerçek ayarında ve eşitinde zihnin-beynin her neyse işte oluşturuduğu gerçek yakını duyumunda sesler ve benzer başka sanrılar, yaşadım,
Sesler içerden geliyor yada içerde duyuluyor evet ama karmaşık; bir algı olarak gerçek bu, nasıl tanımlanır ve anlatılır bilmiyorum;
ben oldukça denedim izlemeyi ve yorumlamayı o dönemde; nasıl susar-değiştirilir-durdurulur/kapatılır ve aşılır gibi; ben mi yönetiyorum ya da kontrol edebilir miyim, duygudurumumu nasıl düzeltebilirim gibi şeyler; ve inanın bana zor; karmaşık;
şizofreniyim demiyorum ve böyle bir teşhisim yok;
ama şizofreni manik-bipolar ya da başka şeyler/delilikler her neyse; gerçeklik yitimi-gerçekliğin değişmesi; bloke olma(duygusal) kendini yönetememe-gerçek basınçlar ve başka acılarlı şeyler oldu ve yaşadım hayatımın bir döneminde,her neyse anlatılamayan şeyler;
her neyse böyle saçmasapan şeyler (de) var ve oluyor; kime nasıl oluyorsa; bilmiyorum neden-nasıl ve kime ve ne zaman-niye oluyor ama zor onu (da) bilmiyorum;
gerçekliğin yapısını bilmiyoruz ve varsayımlar ürettiklerimiz, o bilim milim hikaye, anlattıkları da öyle, bu öfkeli olduğum bi konuysa böyle öfke kusmam makul;
ve bu anlatılanlar bir masalsa ve siz görmüyorsanız ve hala benim aslında bu anlatamadıklarım üzerine ve hala aynı savlarla oturuyorsanız ve yaşıyorsanız her şey makul;
Sistem kapalı değildir belki bağlıdır ya da ağdır vb. Ve belki hiç bilmediğimiz dış ağ ve kablosuz ağ ve ağlarda vardır; her neyse;
Oturduğunuz yerden bildiğimizi sandıklarımızla konuşmak ve başkalarını (yazmıyorum )