Kilisenin Latinceyi resmi dil olarak kabul etmesi M.S. 3. yüzyıldır. Aslında sadece bu hadise bile hiristiyanlık tarihini geçmiş ve gelecek ekseni üzerinde değerlendirebilmek açısından önemli bir detaydır.
Geçmişe ait olarak söylenebilecek şey- benim edindiğim kanaat- kilisenin kökenlerini araştırma ve adlandırma sahası olarak yahudi geleneği ya da tevrat bilgisini değil, bilakis onlara tamamen yabancı olan Roma'yı tercih etmiş olmasıdır.(Bu aynı zamanda tarihsel bir zorunluluk olarak da ele alınabilir, çünkü yahudilik ile ayrımlaşma ve kendini tanımlama noktasında söz söylemek durumunda kalan kilisenin aslında elinde daha başka bir seçeneği de yoktu.)
Tam da bu noktada "Vulgate"ye vurgu yapmak gerekiyor.
( Vulgate 4. yüzyılda St. Jeromi tarafından latinceye çevrilen incildir. Yani gün geçtikçe hiristiyanlaşan Roma'nın incil ile kendi dilinde yüzleşmesini ifade eder. Çeviriyi yapan St. Jeromi hem katolikler hem ortodokslar için son derece saygın ve kutsal bir şahsiyet olmakla kalmayıp , onun çevirisi olan olan “vulgate” de hristiyan dünyasında halen ve gerçek anlamda bir kaynak kitap olarak kabul edilmektedir.)
Makalelerini okuduğum bazı tarihçiler Vulgate'nin önemi ile ilgili olarak bende şu izlenimi bıraktılar;
St. Jerome çevirisini yaptığı incili Roma'ya armağan ederken bir anlamda terminolojik bir sorun ile karşılaşmış ve tarihsel olarak bambaşka bir kültür ve anlayıştan gelen Roma ile eski metinlerin ait olduğu kültür ve anlayış arasındaki farklılıkların daha iyi anlaşılabilmesi noktasında haklı bir kaygı yaşamıştır. Bu bakımdan denilebilir ki, çeviri aslına sadık olmakla birlikte terminolojik anlamda pek çok noktada Roma'yı yadetmek durumunda kalmış, ve belki de çevrilen incilin daha iyi anlaşılabilmesi kaygısıyla hem Roma halk diline ait kavram ve sözcükler hem de Roma hukuk terimleri incile dahil edilmiştir. (E şimdi bunun anlamı da yaklaşık olarak şöyle oluyor sanırım; Roma kültürü ve hukuku -gizli ya da örtülü- daha en başından itibaren hiristiyanlık ile birlikteydi.)
Zaten olayı "dil" üzerinden irdelediğimizde böyle bir sonucun gayet normal olduğu yargısına da varılabilir.Zira herkesin de tahmin edebileceği gibi dil sadece bir iletişim ve anlaşma aracı olmayıp, algıları, kavramları, alışkanlıkları ve genel mantığıyla büyük bir kültürel mirası da beraberinde getirecektir ister istemez. Ve Vulgate'nin hiristiyan dünyasında bugün de dahil olmak üzere tarihin her döneminde tam anlamıyla bir kaynak kitap olarak kabul edilip kutsal sayıldığını düşünürsek, geçmişin Roma'sına ait mizaçın hiristiyanlığın geleceği üzerindeki etkisi de daha iyi anlaşılabilir sanırım.
(Dilin etki gücünü hayal edebilmek için şu örnek üzerinden düşünmek faydalı olabilir. Farz edelimki Kur'an'ın indiği dil olan arapça zamanla unutulmuş ve kullanım geçerliliğini kaybetmiş bir dil olsun ve bugün elimizde temel kaynak olarak başvurulan ve okunan bütün kur'anlar da nerdeyse bin yıl önce ve türkçe'ye çevrilmiş olan kitaplardan oluşsun.Böyle bir ihtimal sanırım çok şeyi etkilerdi.)
Kaldı ki "dil" bu sürecin sadece bir bacağıdır. Daha başka pek çok tarihi etken de mevcut ve Roma'nın tarih boyunca gerek politik örgütlenmesi, gerek hukuku, gerekse yazılı olmayan örf ve ananesi ile pek çok açıdan "din" içerisinde taşınması çok uzun ve detaylı bir öykü şüphesiz.. Ama amatör bir meraklı olarak bunun izlerini hristiyanlık tarihi üzerinden/içinden sürmek çok ilginç ve en azından benim için keyifli bir meşgale.
Eski Ahid'te dile getirilenleri ve tevrat hukukunu İsa 'nın ardından hükmü kalkmış olarak ilan eden, ama yeni ahid'de de genel geçer bir sosyal iyilik vurgusu dışında fazla birşey bulamadan Roma'ya entegre olmak durumunda kalan kilisenin, (isa'nın kilise benzeri ibadethaneler kurulması yönünde açıkça bir beyanı olmamasına rağmen) takip eden dönemde gittikçe daha bir etkinlik kazanması ve kurumsallaşmaya başlaması, akabinde bir iktidar ve güç savaşımı içerisinde yapmak durumunda kaldıkları tarihi açıdan incelendiğinde şeklen olmasa bile ruhen sanki hep Roma çıkıyor karşımıza..
(Aslında mutlak gücü ve iktidarı hedefleyenleri tilkiye benzetirsek, Roma da kürkçü dükkanı oluyor bu anlamda.Ve kim ki bunu en ihtiraslı ve en yalın anlamda hedefliyorsa Roma ile de şeklen ve öz bakımından o kadar benzeşmek durumunda kalıyor. Mesela Roma'yı 20. yüzyılın ortasında aslına en uygun şekilde diriltmek isteyen şahsiyet kimdi derseniz, benim cevabım Adolf Hitler olur. Hitler'in III.Reich'ı iç görüsünden hukuğuna, ayrıca yürüttüğü siyaset ve gelecek planlarına kadar bir anlamda Roma İmparatorluğunun hemen bütün bileşenlerine sadık kalınarak ve 20. yüzyılın ortasında yaratılmak istenmesi hadisesidir benim için.)
Ve şimdi düşünüyorum da, Roma Hukuku'nun üniversitelerin ilgili fakültelerinde halen temel ve zorunlu bir ders olarak okutuluyor olmasına şaşmamak lazım.Yani bu denli etkili ve dönüp dolaşıp dirilen bir insani "öz" ve "şiddete" ait hukukun bence de akademik camianın ilgili bölümlerinde zorunlu olarak okutulması gereklidir ki, insan kendini bilsin.
Bu arada konunun bir başka yönü de islami dünyanın eski yunan ve Roma ile olan iletişimi. Platon'u Ve Aristotales'i ölümlerinden asırlarca sonra hristiyanlaştırıp kendilerine mal edenler sadece isa mesihe inananlar değildi kuşkusuz. İslami düşünürler de hem Platon hem Aristotales ile fazlasıyla hem de hristiyanlardan daha geniş ve farklı açılarla muhatap olmuşlar . (Örneğin Hristiyanlar Aristotales'in sadece mantığını Platon'un ise evren modelini almışken islami düşünürler bunlarla yetinmemişler). Yine de islamiyetin eski yunan ve Roma ile etkileşimi üzerine daha fazla okumam gerekiyor..Şimdilik bu kadar, my sweet ortaçağ...:)
Hüseyin AKTAŞ -- 08.04.2010 - 16:50
Gamaro,
Bu gidişle ortaçağdan çağ ortasına bir roman da konduracak gibisin. Fena kaptırmış gibisin. Ara sıra dinlenmelisin bence. "Tatil yapmayan çalışmıyor demektir":)
Günümüz hukukunun kökleri tarihin en eski hukuk önermelerine kadar dayanır kuşkusuz. Sonra gelen her yasa kendinden öncekini "yadsır ve inkar ederken", kendinden öncekinin olumlu yanlarını da takınagelmiştir. Eskiyi tamamen yıkıp kökten kazıyarak yeni bir düzen kurulduğunu görmedim hiç bir zaman. Bu anlamda Roma'dan da, Eski Yunan'dan da hatta ve hatta mitlerden ve dinlerden de, bugünkü hukun etkilendiğini söyleyebiliriz...
Tüm bunlardan sonra araştırmanı tamamladığında günümüze ve birazcık da yarınımıza ilişkin neler önereceksin, merakla bekleyeceğim. Sana kolay gelsin...
gamaro -- 08.04.2010 - 17:09
Xenix bir kaç gün önce yazmıştı.Ben de tembellik yapma hakkımı böyle kullanıyorum Hüseyin bey:)
Gamaro -- 02.08.2010 - 08:54
Aradan geçen süre boyunca konuya bir miktar daha baktım ve şunları ilave etme ihtiyacı hissettim;
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; incil'in (daha doğrusu kanonik inciller ve yeni ahit'in) orijinal (ya da ilk) yazılımlarının latince oldukları yönünde açık bir beyana rastlayamadım. Bilakis hemen her yerde grekçe veya eski ibranice/aramice metinlerden yapılmış latince çevirilerden bahsedildiğini okudum. Daha doğrusu dikkatimi çeken asıl şey, ne zaman kutsal kitap ve latinceden bahsedilse, bunun sürekli "eski tercümeler/çeviriler" vurgusuyla anlatılmış olmasıydı.
Dolayısıyla St. Jeromi'nin çevirisiyle "vulgate" olarak adlandırılan ve bugün hristiyan aleminin kaynak versiyon olarak kabul ettiği tercümenin ilk latince tercüme olmayıp, ondan önce de başka bazı latince tercümelerin ortalıkta dolandığını ifade etmem ve forum metninde atladığım detayı düzeltmem gerekiyor. Ya da şöyle ifade etmek daha doğru olacak sanırım; St. Jeromi'nin yaptığı yeni tercüme ve bu şekilde "vulgate"nin ortaya çıkışı, klisenin onca farklı tercüme arasında kutsal kitabın tek ve resmi bir versiyonuna duyduğu ihtiyacın bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.
Zaten işin perde arkasına baktığımızda Vulgate'ye giden yolda Papa Damasus diye birisi çıkıyor karşımıza ve onun Klise ve konsil adına St. Jeromi'ye böyle bir görev verdiğini okuyoruz. Bununla birlikte, genel olarak septuagint adıyla anılan eski latince tercümeler varken papa Damasus'un neden böyle birşeye (yeni bir versiyona) ihtiyaç duyduğu noktasında başka ipuçlarıyla da karşılaşıyoruz. Ve bunların önemli bir kısmı da bu tür eski çevirilerin pek çoğunun bir nevi "yahudi ruhu ve tekniğiyle" yapılmış oldukları ve bu bakımdan yeryüzüne söz olarak inmiş olan rab ve mesih İsa'nın tam olarak anlaşılması ve kavranabilmesi noktasında yeterli duyarlılık gösterilmeden kaleme alınmış metinler olduğu noktasında birleşiyor. Papa Damasus deyim yerindeyse klise ve konsil adına böylesi bir ihtiyacı ve farkındalığı birinci ağızdan tespit ediyor ve St. Jeromi de bu işi çözmesi maksadıyla resmi olarak görevlendiriliyor ve ortaya vulgate çıkıyor.
Okuyabildiğim kadarıyla Papa Damasus ve St Jeromi'nin birliktelikleri ve hayat hikayeleri zaten başlıbaşına bir mesele ve apokrif metinler dışında bir de septuagint'lerin tarihi ve bunlar üzerlerinden yapılan spekülasyonlar vs. derken konu fazlasıyla uzatılabilir ve yeni tartışmalar açılabilir elbette. Ama benim gördüğüm ve forum bağlamında kendimce vurgulamak istediğim asıl şey şu ki; yeni ahit ve kanonik incillerin orjinal yazım dilleri ne olursa olsun (şahsen ben hala grekçe, aramice veya ibraniceye ait başka alt dillerde yazılmış olduklarını düşünüyorum) hristiyan inancının İsa'dan sonraki bir kaç yüzyıl içerisinde ve klise babaları eşliğinde kendini özelleştirme, farklılıklarını betimleyebilme ve geçmişle arasına ayırd edici sınır çizgileri çekme noktasındaki arayışı, yahudiliğe inat Roma'yı tercih ederek şekillenmiş ve böylece klise kendi özgün yapısını yahudi geleneği veya bu geleneğin uzantıları üzerinde değil, bilakis Roma'nın mirası denebilecek bir zemin üzerinde inşa etme yoluna girmiştir.
Gamaro -- 02.08.2010 - 08:54
Teolojik pencereden bakıldığında bu ilginç bir durumdur aslında. Çünkü semavi bir öncülden ziyade, neresinden baksanız içinden pagan bişeyler fışkıran Roma kültürü ile etkileşim halinde kalmak ve böyle bir bahçede oynamak ilk bakışta garip gelebilir insana. Lakin güç dengeleri içinde Roma'nın etkisi, ayrıca gün geçtikçe yayılıp yaygınlaşan hristiyan kitlenin ağırlıklı olarak Roma geleneğinden geliyor olması kliseye bu tür tarihsel zorunluluklar bahşetmiş olmalıdır diye düşünüyorum. Bununla birlikte, İsa'nın ardından herhangi bir hükmü kalmadığı iddaa edilmesine rağmen, eski ahitin de yeni ahit'le birlikte aynı kitap içerisine alınması durumu var ki, bu da yahudilere yönelik bir jest (daha doğrusu dönemin şartları içerisinde yahudilerle yürütülmesi gereken başka nazik ve alt dengelerin bir sonucu) olarak algılanabilir elbette.
Ancak herşey bir yana, klisenin temel tercihi açıktır ve bunun öznesi de Roma'dır. Zaten latince'nin daha üçüncü yüzyılda klise tarafından resmi dil olarak kabul edilmesi de gelişmekte olan bu tercihin ayak sesi gibidir. Buna ilaveten, St. Jeromi'den önce sağda solda dolanan bazı latince kutsal kitap tercümelerinin "yahudi ruhuyla ve rab İsa'ya ait kutsal söz'ün gerçek mahiyetini yeterince ve doğru birşekilde yansıtmaktan uzak bir teknikle" kaleme alınmış olduğu ana tezinden yola çıkarak resmileştirilen "yeni incil" arayışı da yine aynı durakta sonlanmış ve vulgate bu şekilde ortaya çıkmıştır. Tüm bunların etkisi ise, St. Jeromi güvencesinde yahudi ruhu ve tekniğinin yeni ahitten uzaklaştırılmış olduğu düşünülse bile, ancak bu kez de asıl anlamını Roma hukuku, kültürü, ekonomisi ve gündelik hayatına ait terimler eşliğinde bulmuş olan elit bir latince'nin, beraberinde Roma'ya ait pek çok öz'ü de vulgate içinde hristiyan öğretiye katması olmuştur, diye düşünüyorum. Zaten forum metninin asıl gayesi de budur.