Böyle bir bölüm de olsun forumda...
Belki bir şeyler eklemek isteyen olur.
MoRGaNa -- 30.03.2010 - 16:21
Aydınlığın ahengi
Rengin ahengi
Sesin ahengi
Hareketin ahengi
Çıplak ayakların
Kana bulanmış zincirlerin ahengi
Sökülmüş tırnakların ahengi
Ahenkler
Sonsuz ahenkler
Ey Afrika'nın kederli sesi...
Agostinho Neto
rinda -- 31.03.2010 - 02:58
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar
Pablo Neruda
Yabancı -- 31.03.2010 - 07:21
bakışlarda küçümeyiş okuyorum
yalnızım, bedbahtım, tesellisizim.
gökler sağır, sesim boğuk
ve lanet okuyorum talihime
kıskançlıktan kuduruyorum
kiminin ikbalini
aczimden utanıyorum.
hazlarım iğrendiriyor beni.
o zaman sen geliyorsun aklıma,
ve birden bire kanatlanıyorum, bir tarla kuşu gibi, mest
içim aydınlıkla doluyor, yükseliyorum yükseliyorum
neşideler söylüyorum hayata,
göklerin eşiğinden
bana ne toprağın çirkinliğinden
insanların zilletinden bana ne?
hatıran öyle sonsuz bir hazine
ve sevgin öyle büyük mutluluk ki dostum!
en mağrur hakanların tacını
hor görüyorum
William Shakespeare
MoRGaNa -- 31.03.2010 - 07:26
Afrika şiirini araştırdığımda az sayıda çeviriye rastladım.
Rastladığım şairlerden bir kısmı artık Afrika'da yaşamıyorlardı.
Şiirlerin genel örgüsünde açlık, yaşam koşullarının kötülüğü, sömürgecilik ve elbet hastalıklar özellikle AİDS konusu işleniyordu.
rinda -- 31.03.2010 - 07:50
Afrika Afrika'm benim.
Başeğmez savaşçıların Afrika'sı
Hani o ata yadigârı ovalara adını yazmış
Hani o büyükannemin şarkılarındaki
Karşı ırmak boylarındaki
Savaşçıların Afrika'sı
Ben seni hiç görmedim
Kanın damarlarımda oysa
O güzelim kara kanın
Kırları bayırları sulayan
O güzelim kara kanın
Bulaşır terlerine
Kölelikten canı çıkan çocuklarının
Afrika söyle bana Afrika
Senin sırtın mıdır bu
İki büklüm ezilgin olan
Küçük görmelerin ağırlığı altında
Kızıl yaralar açan sırtında çiçek çiçek
Kırbaç kırbaç inleyen sen misin yaz sıcağında
Erkek bir ses yanıtlıyor
Mert oğlum büyüyor işte yiğit ve güçlü
Burada bunca viranlığın ortasında
Beyaz soluk çiçeklerden bir ağaç
Afrika bu senin Afrikan
Yeniden dallanıp yeşeriyor bak sabırla inatla
Sunarak ürünlerine yavaş yavaş
Acı tadını özgürlüğün.
LEOPOLD SEDAR SENGHOR
Çeviren : Gürkal AYLAN
MoRGaNa -- 31.03.2010 - 07:50
KIZIM
Senden istediğim zaman
Evde olmanı karanlıktan önce
Ben, sevgili kızım nefret etmiyorum senden
Yalnız korumaya çalışıyorum seni
Ziyafet çeken kaplanların pençelerinden
Karanlıkta
Fırlayan leoparlardan
Sezdirmeden hayaletler gibi
Senin üstüne sıçramaya hazır
Sadece korumaya çalışıyorum seni
Aç aslanlardan seni sessizce gözleyen
Dudaklarını yalayarak
Sana hücum etmeye hazır
Telaşlı telaşlı maymunlardan
Oynayan ağaçtan ağaca
Kendilerine ait bir temeli olmadan
Korumaya çalışıyorum seni
Kibirli tavuskuşlarından seven
Gösteriş yapmayı dolar balyalarıyla
Ve sterlin banknotlarıyla
Senin gibi kurbanlarına
Ben sana karanlıktan önce evde ol dediğim zaman
Sadece korumaya çalışıyorum seni sevgilim
Böğüren fillerden
Gecenin derinliğinde aşk partisi zamanlarında
Pullu timsahlardan ağızları
Herzaman açık ve hoş karşılayan
Gezinen her ziyaretçiyi karanlıkta
Daha yeşil çayırlar arayan
Seni korumaya çalışıyorum
Görünürde suçsuz kirpiden
Kalbini paramparça edecek
Sen onun ruhuna erişmeden bile önce,
Çakallardan
İşleri garanti etmek olan
Senin gibi masum ruhların her zaman yaşamalarını
Bütün ömürlerinden pişman olarak
Seni korumaya çalışıyorum
Zürafalardan sana yukardan bakan
Ve seni en tepeden başlayarak alacak olan
Aşağıya dibine kadar
Şişmiş hayvan memesinden dili herzaman tatlı olan
Zehirle
Sadece görevimi yapıyorum bir baba olarak
Benim görevim seni korumaktır
Kara mambalardan nefret eden kaçırmaktan
Bir hedefi
Sırtlanlardan ağızları herzaman sulanan
Seni korumaya çalışıyorum sevgili kızım
Endişeli
Sosyal doktorlardan yalnız senin üstünde ameliyat yapmaya hazır olan
Derin gizliliğinde gecenin
Hepsi senin kalbini kazanmak isterler,
Ve hatırla piton yılanı avlanır kurbanının üstünde
Rengini değiştirerek
Ah o renkleri gökkuşağının
Güzel değilmidirler
Fakat hatırla hepsinin asıl istediği
Kalbini parça parça etmektir!
Kızım dikkat et karanlığın gözleri yok
ALBERT NYATHI
Çeviren: Vehbi Taşar
rinda -- 31.03.2010 - 07:51
Güney Afrika edebiyatı üç büyük dil alanına bölünür:
Bantu dilleri, afrikaans alanı ve ingilizce edebiyat alanı.
Bantu Alanı: Bu alan Sotha, Ksasu ve Zulu edebiyatlarıyla
temsil edilir. Ve eskiyi temsil eder.
Afrikaans Alanı: Bölgeye yerleşen Hollanda kökenli
sömürgecİlerin dillerine afrikaans denmektedir. 20. yy
başlarında ortaöğretimde dilin zorunlu hale getirilmiş, edebiyat alanındaki meyveleri ise 1. dünya savaşı sonrasında
alınmıştır.
İngilizce Alanı: Çok kısa olarak belirtmek gerekirse; zenci
yazarların ingilizce yazmayı seçmelerinin nedeni, ırk ayrımı
konusunda uluslararası kamuoyunu duyarlılaştırmaktı.
Türkçeye çevirisi yapılan şiirlerden ulaşabildiklerim ingilizce
alanına giren şairlerin şiirleridir.
Don Mattera, Dennis Brutus ve Mongane Wally Serote
DENNİS BRÜTÜS
ŞAİR HAKKINDA
İngilizce yazan güney afrikalı şair. (Zimbabve; esk. Güney Rodezya, 1924)
Öğrenimini Güney Afrika’da tamamladı. Güney afrikalı zenci şairlerin en
tipiklerinden biridir.Hükümet ve polis yetkilileriyle birçok kez sürtüşmeye
girdi ve bu yüzden bir müddet Robben Island'daki çalışma kampında kaldı.
ABD'ye sığındı, orada edebiyat öğretmenliği yaptı. Bir çok şiir kitabı yayımladı.
Sirens, Knuckles and Boots(1963) Letters to Martha and other Poems from a South
African Prison(1969), Poems from Algiers(1970), John Bruin takma
adıyla yayınladığı Thoughts abroad(1970) ve Strains (1975)
rinda -- 31.03.2010 - 07:53
O’nu astılar dedim, ilgisizce
İzah etmeden neden öldüğünü
Ya da aziz bir dost olduğunu hatırlamadan
Ya da arzularımızı, heveslerimizi
Öğüttüğünü bir potada
O yok artık: düşünemem
Şimdi hayal edemem bile
O’nu olduğu yerlere sürükleyen nedenleri
Ya da çektiklerini onların ellerinde
Ya da hüzünlerimizin o’nu ne denli yıktığını
Şimdi söylemesi kolay, ilgisizce asıldığını
Çeviri: Mevlüt Ceylan
DON MATTERA
ŞAİR HAKKINDA
DON MATTERA: 1935 yılında Güney Afrika 'da doğdu. 1951 yılında
doğduğu vilayetten farklı bir yerdeki Katolik rahip okulundan mezun
oldu. Gençliğinde istemeden sokak çetelerine karıştı ve bu yüzden
hapis yattı. Burada fikirleri yeni biçim alarak kendini şiir ve
politikada gösterdi. Baskı altındaki siyahiler arasında büyük ün
kazandı. Siyahi gazeteciler birliği kurarak devlet politikalarını
eleştirdi. 1973-1982 yılları arasında yazmak dahil her türlü
faaliyetine yasak kondu. 1976 yılında Müslüman olup Ömer ismini
aldıktan sonra ise siyahiler arasında bile yalnız kaldı. Yasak
kalktıktan sonra tekrar yazılarıyla ün kazanmaya başladı ancak bu
defa daha farklı bir ses ve görüşe sahipti. İşte bu sesle yazılmış
eseri Ezani Aşk Şarkısı (Azanian Love Song, 1987) O'nu dünyaya
tanıttı.
HATIRLA
Özgürlük nihayet
Ülkeyi dolaştığında
Mezarımı ziyaret etmeyi unutma
Ki tanıdık yollarda yürümek
Kırılmış zincirleri görmek
Önyargının yıkıldığını
Unutulmuş ziyanları
Bağışlanmış acıları
Görmek için
Kalkabilirim belki ayağa
Ve gözlerim tam olarak gördüğünde
Tüm bunları
Dolduğunda bu görünüşlerle
Korkudan kaçma benden
Ufalanıp toz olursam eğer yeniden
Uzun süre beklenen bir rüyanın
Beni huzura davet eden
Mutluluğu olacaktır o sadece
Ülkeyi en sonunda
Özgürlük dolaştığında işte
Yayın Adı: Azanian Love Song, Skotaville Publ.,
Johannesburg, 1987 Çeviren: Ahmet Yalçınkaya
* * *
MONGANE WALLY SEROTE
(1944 - ) Güney Afrikalı şair ve yazar. (İngilizce bilgim Serote hakkında
sadece bu bilgileri çevirmeye yetti : )
YANAN BİR SİGARA
Bu küçük kara çocuk
paketten bir sigara çeker gibi
geldi dünyaya
ve yakıldı.
Bakar yükselen, kıvrılan, dağılan
duman olmuş umutlarına
sonra, Hiç.
Büyür sigaranın külleri gibi büyür,
hem uysal, hem savunmasız.
Ve ezilip söndürülür.
Efsunn -- 01.04.2010 - 03:16
Alnına konsun bu öpüş!
Ve, şimdi senden ayrılırken,
İtiraf edeyim ki-
Günlerimi bir düş
Sayarken yanılmıyorsun;
Ama, umut gitmişse uzaklara
Bir gece ya da bir gün
Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
Fark eder mi bu yüzden?
Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
Yalnızca bir düş içinde bir düş.
Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının
Haykırışları içinde duruyorum:
Ve altın kum taneleri
Tutuyorum avucumda-
Ne kadar az! Ama nasıl da
Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlerine
Ben ağlarken - ben ağlarken!
Ah Tanrım! Daha sıkı
Tutamaz mıyım onları?
Ah Tanrım! Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız
dalgadan?
Bir düşün içinde bir düş mü
bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?
EDGAR ALLAN POE
xenix -- 01.04.2010 - 03:33
Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Aynı yalınlıkla ölmek isterim
Kırda bir çicek gibi, sakin, gösterişsiz.
Mum yerine yıldızlar parlasın üstümde
Yeryüzü uzansın altımda sessiz.
Ben aydınlık ve özgürlük delisiyim
Varsın hainleri gizlesinler soğuk bir taş altında
Dürüstce yaşadım ben, karşılığında
Yüzüm doğan güneşe dönük öleceğim.
Jose Marti
xenix
Hüseyin AKTAŞ -- 01.04.2010 - 03:46
Ben isterim ki
Bulutlar ağlasın
Çocuklar ağlamasın.
Hiçbiri öksüzlük
Yetimlik duymasın.
Ben isterim ki
Konuşsun her çiçek
kendi dilince
Silahların
kesilsin sesi.
Ben isterim ki
soğuğa, karanlığa
kapansın kapılar,
Gözler kapanmasın,
Sözler kapanmasın.
Ben isterim ki,
Yangınlar sönsün,
Umutlar sönmesin.
Erişsin her meyve
kendi çağında.
Yüreklere
acı söz değmesin.
Ben isterim ki,
eğilsin dallar
bereketten.
İnsanoğlu
başını eğmesin
utançtan ya da güçsüzlükten.
Ben isterim ki
gözyaşı gibi
aksın pınarlar
berrak, duru
toprağın üzerinde.
Pınar gibi
akmasın gözyaşı
yeryüzünün hiçbir yerinde.
Ben isterim ki
Her şey eğilsin
insanın önünde
insan insana tutsak olmasın.
Ben isterim ki
sevinç, mutluluk
bol olsun.
Yürekten yüreğe,
ülkeden ülkeye
açık yol olsun...
Resul RIZA - AZERBAYCAN
Çeviren : Ataol BEHRAMOĞLU
MoRGaNa -- 11.05.2010 - 17:29
bugün başladı "uluslararası istanbul şiir festivali"
bir dinletiye de katılma fırsatım oldu.
bugünkü dinletide
Eilean Ni Chuilleanain (İrlanda),
Luis Alberto de Cuenca (İspanya),
Shabbir Banoobhai (Güney afrika),
Thomas Möhlmann (Hollanda),
Mehmet Taner, Murat Menteş ve Bejan Matur vardı.
kısa izlenimlerimi paylaşmak isterim;
*en etkileyici sunum Thomas Möhlmann (bitince olağanüstü bulduğumu kendisine de söyleyip tebrik ettim merak etmeyin :)))
*en hayal kırıklığı Bejan Matur (hem çok geç geldi, bir süre beklendi gelmeyince başlandı ve oldukça geç bir vakitte teşrif ettiler. daha kötüsü bir başka şair şiirini okumaya başlarken bir de baktık Bejan hanım herkesin karşısında telefonla konuşuyor. herkes ona bakınca kısa kesip kapattı. gerçek bir hayal kırıklığıydı.)
*en eğlenceli Murat Menteş
*en didaktik Mehmet Taner
*en afrika Shabbir Banoobhai :)))
MoRGaNa -- 13.05.2010 - 14:54
ŞEHİR
'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.
Constantino KAVAFİS
(Yunanistan, 1863-1933)
Çev: Cevat Çapan
daphne -- 22.05.2010 - 04:48
SARAH BAARTMAN’A ŞİİR
Seni eve götürmeye geldim—-
eve, hatırlar mısın bozkırı?
yemyeşil çimeni büyük meşe ağaçlarının altındaki
hava serindir orada güneş de yakmaz.
Bir tepenin eteğine serdim yatağını
battaniyen çalı çırpıyla ve nane yapraklarıyla çevrili,
sarı beyaz çiçeklerle kaplı
akarsuyun şarkısı işitiliyor
çakıl taşlarının üstünden sekerek akarken.
Seni kaçırmaya geldim
Didikleyen gözlerinden
karanlıkta yaşayan
insandan dönme canavarın
emperyalizmin pençeleriyle
senin bedenini parça parça kesip doğrayan
senin ruhunu Şeytanınkine benzeten
bir de kendini yegâne tanrı ilan eden!
Senin ağrılı yüreğini ferahlatmaya geldim
yorgun ruhuna kucağımı sunuyorum işte
yüzünü avuçlarımla saklayacağım
boynundaki çizgileri bir bir öpeceğim
güzelliğinle gözlerim bayram edecek
ve sana şarkı söyleyeceğim
sana huzur getirmeye geldim ya.
Seni eve götürmeye geldim
kadim dağların adını haykırdığı.
Yatağını bir tepenin eteğine serdim,
battaniyen çalı çırpıyla ve nane yapraklarıyla çevrili,
sarı beyaz çiçeklerle kaplı
Seni eve götürmeye geldim
Sana şarkı söyleyeceğim
bana huzur getirdin ya.
.......................................
Diana Ferrus, Güney Afrikalı bir aktivist yazar, şair. Afrikaans dilinde de İngilizce de yazıyor
nötr -- 26.08.2010 - 19:29
SÖYLENMEMİŞ ŞARKI/ Rabindranath Tagore
Söylemeye geldiğim şarkı söylenmedi bugüne kadar.
Günlerimi harcadım çalgı aletimin tellerini takarak ve çıkararak.
Doğru zaman gelmedi, doğru ayarlanmadı sözler;
Kalbimin içinde yalnız arzulamanın işkencesi var.
Çiçek açılmadı, yalnız rüzgârdır içini çekip geçen.
Onun yüzünü görmedim, ne de sesini dinledim ben;
yalnız yumuşak ayak seslerini işittim evimin önündeki yoldan.
Geçti ömür boyu süren gün onun oturacağı yeri yayararak üstüne yerin;
fakat lamba yanmadı ve davet edemem onu içine evimin.
Ümidiyle yaşarım onunla tanışmanın; fakat zamanı gelmedi henüz o toplantının.
MoRGaNa -- 27.08.2010 - 18:51
"Bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor" demişti Tagore...
hatta buldum şiiri şöyleymiş tamamı;
Bir Öpüyorsun Ağzın Şaraplaşıyor
Aç kapını aç sabahın eri girsin
Bu ıtır kokusunu kaldır yüreğimi dağlıyor
Aç kapını aç bırak yakamı gideyim
Yeter bunca öptüğün
Bunca sarıldığın yeter
Bir öpüyorsun ağzın şaraplaşıyor
Eriyip kendim yitiriyorum
Aç kapını aç bırak yakamı gideyim
Geri ver beni herşey senin olsun
Senin olsun özgür kıl yüreğimi
nötr -- 27.08.2010 - 19:24
SON İLKBAHAR
Gün sona ermeden önce
Benim bu arzumu yerine getirmelisin
Yalnız bir defa için,
Bahar çiçeklerini
Beraberce toplamağa gidelim.
Senin bahçene
İlkbahar ayları
Tekrar tekrar gelecekler.
Yalnız seninle eğlenmek için
Dua ediyorum.
Günlerim!...
Boşuna geçip gittiler
Onları ihmal ettim.
Ansızın bugün
İkindi aydınlığında
Gözlerimin
Seninkilerle buluştukları anda
Daha fazla zamanın
Olmadığını anladım.
Bunun içindir ki
Bir hasis gibi
Belki de,
En son baharımın günlerini
Büyük bir sabırsızlıkla
Saymaktayım.
Ey sevgili!...
Korkma!
Senin çiçekli bahçelerinde
Uzun zaman duracak değilim
Ve
Ne bugünün sonunda
Ne de veda anında
Ardıma dönüp bakacağım.
Onlarda gözyaşı görmeği bekliyecek
Gözlerimi seninkilere çevirip
Bakmıyacağım
Gül sevdiceğim!...
Tatlı kahkahalarla gül....
Ve sonra
Sincabın ardından
Onu korkutmak için koş.
Kulaklarına
Unutulmuş hatıraları
Fısıldamayacağım
Ve seni
Acele yolunda
Durdurmayacağım.
TAGORE
MoRGaNa -- 27.08.2010 - 19:27
Celal Hosrovşahi gözleri uzaklara dalarak Onat Kutlar'a bir şiir okur.
"Kimden bu?" diye sorar Onat Kutlar...
"Kimden olacak Furuğ'dan elbet" diye yanıtlar onu Hosrovşahi...
"Bugüne kadar okuduğum en güzel aşk şiirinin sonu"
"Bak tam karşımızda gecenin mumu
Damla damla nasıl eriyor
Nasıl doluyor ağzına kadar uyku şarabıyla
Gözlerimin simsiyah kadehi
Senin ninnilerini dinlerken
Ve bak nasıl
Şiirlerimin beşiğine
Sen doğuyorsun, güneş doğuyor"
Furuğ Ferruhzad'ın "Güneş Doğuyor" şiirinden...
MoRGaNa -- 27.08.2010 - 19:35
Tagore bir şiirinde de şöyle diyordu;
..........olduğun gibi gel.........
şiirin tamamını bulamadım :))
duygusunu anımsıyorum ama...
Delişey -- 22.08.2011 - 15:02
kadın
Orkide canına kıyıyor senin ellerinde.
Ölüyor kalçalarını yalayan okyanus.
Neden zorla tutuyorsun içinde
beyaz arılar giyinmiş iskeletimi?
Çürük meyvelerden bir kolye gibi
satıyorsun ekvatorumu.
Bir deniz hayvanı kabuğuyum sağ göğsüne asılı.
Küfür dersleri için hangi öğrencileri seçeceksin?
Sözcüklerin ağır, boğazına kadar kan dolu.
Masalın cahil.
Al kırbacını
ve güçsüz sözümden al hıncını.
Kadın, senin etinde kendi üzerime tükürüyorum.
Alain BOSQUET,
Gıcık -- 23.08.2011 - 01:58
Delişey de epey bi şairleşti son zamanlarda, aşık mıdır nedir zavallı?!... Yoksa kara sevda mı ki?...
Delişey -- 23.08.2011 - 03:27
gıcık:) sen bi bardak soğuk su iç bakalım gıcığın sakinleşsin hehhee yoksa ali gıdık olursun demedi demee:)))
Yabancı -- 23.08.2011 - 16:54
Kendimden başlıyorum her defasında
Kendime dönüyorum yine aynı yolculuğun sonunda
Önce eksik olanları topluyorum bir günün etrafında
Sonra fazlayı çıkarıyorum biriktirdiğim ne varsa
Kalan boşluk korkutabiliyor çoğu zaman
Zaten ucu ucuna gidiyor yaşamak batacağım günü bekliyorum
İnsan hep zararda biliyormusun?
Yabancı.:)
marmaramus -- 23.08.2011 - 19:20
bugünlerde süreduran hava/katliam operasyonları karşısında sessiz kalışımızın üzerine sanırım okunması gereken alabildiğine anlamlı bir şiir;
BİR KARDEŞ MAVİ
Canı cehenneme rahat uyuyanın
Kapısını örtenin perdesini çekenin
Yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
...Duvarları ancak çarpınca görenin
Canı cehenneme başkasının yangınıyla
Evini ısıtıp yemeğini pişirenin.
Bahçesine dek gelen alevleri
Şehrayin sanan aptalın
Canı cehenneme,camlarında
Parçalanmış cesetler uçarken
Bir iğdiş incelikle çiçekleri sulayanın.
Mutfakla yatak odası arasında
Çarşılarla gövdesi bencillik hırsı
Yılgınlıkla yenilgisi arasında
Dünyayı tüketenin canı cehenneme.
Orda dağlar bir mezarlık
Bulutlar kan salkımı sular toprakta düğüm
Orda evler oda oda kanarken
Burda yeşerenin canı cehenneme.
Ey bir halkın gözyaşıyla ruhunu yıkayan kin
Ey zulümle yükselen başarı
Ölü sayısına endeksli maaş;
Uzun masallar ardında mağrur
Boynunda ölüm çanıyla oturan güç
Senin de senin de canın cehenneme
Ey sultan hamit tuğralı korucu alayları
Kardeşi kardeşe kırdıran siyaset. . .
Bir gün elbet bir gün elbet
Örter üstünü bu ağır yanlışın
Sevgiyle, yalnızca sevgiyle işlenen
Bir dal incelik,bir simli gülüş
Bir kardeş mavi.
ŞÜKRÜ ERBAŞ
aurora -- 19.11.2012 - 16:43
66. SONE
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var ya, o koyuyor adama.
aurora -- 19.11.2012 - 16:47
ANNE GREGORY İÇİN
William Butler Yeats
Kulağını örten o mükemmel bal renkli gür
Saçlara bakıp ümitsizliğe kapılan
Bir genç adam hiçbirzaman seni
sevmeyecek yalnız kendin için
Sarı saçların için değil.’
Ama ben bir saç boyası alıp
Onların rengini değiştirebilirim,
Kahverengi, ya siyah, ya da havuç rengine,
O ümitsizliğe kapılan genç adam beni yalnız kendim için sevsin diye
Sarı saçlarım için değil
‘Duydum ki daha dün gece
Yaşlı dindar bir adam
İncilde bir sure bulmuş ispatlayan
Sadece Tanrı, sevgili kızım,
Seni yalnız kendin için sevebilir
Sarı saçların için değil.’
Baal -- 19.11.2012 - 16:49
Şiiri türkçeye kendin mi çeviriyorsun?
aurora -- 19.11.2012 - 16:58
Tabiki hayır. Shakespeare'i çeviremem ki, eski ingilizce. :) thou! :P
Baal -- 19.11.2012 - 16:59
İngilizceyle alakan nereden kaynaklanıyor? Öğretmen misin?
aurora -- 19.11.2012 - 17:03
İngilizce öğretmenliği okuyorum. Öğretmenlik yapıyorum ama, henüz mezun olmadım :)
G Milat -- 20.11.2012 - 02:08
Shakespeare'den 66. sone :) Çok severim
Tired with all these, for restful death I cry,
As, to behold desert a beggar born,
And needy nothing trimm'd in jollity,
And purest faith unhappily forsworn,
And guilded honour shamefully misplaced,
And maiden virtue rudely strumpeted,
And right perfection wrongfully disgraced,
And strength by limping sway disabled,
And art made tongue-tied by authority,
And folly doctor-like controlling skill,
And simple truth miscall'd simplicity,
And captive good attending captain ill:
Tired with all these, from these would I be gone,
Save that, to die, I leave my love alone.
W. Shakespeare
G Milat -- 20.11.2012 - 02:08
İngilizce'den devam edeyim. Bildiklerimizden..
THERE'S SOMETHING I HAVE LEARNED FROM WHAT I'VE LlVED
There's something I have learned from what I've lived:
lf you're to live something, live it to its fullest
Your beloved should fall exhausted from your kisses
You should fall exhausted from smelling a flower
One can watch the sky for hours
Can for hours watch the sea, a bird, a child
To live on earth is to mingle with it
Growing roots that cannot be eradicated
When you hug a friend you should hug him vigorously
You should fight with all your muscles, body, passion
And once you stretch out on the hot sand
You should rest like a grain of sand, a leaf, a stone
One should listen to all the beautiful music on earth
So as to fill all his being with sounds and songs
One should dive into life as if
Diving from a rock into an emerald sea
Distant lands should lure you, people you do not know
You should burn with desire to read all the books, to know all the lives
You should not exchange for anything the pleasure of drinking a glass of water
All the joys should fill you with the yearning to live
And you should live grief also, with honor, with all your being
For grief also, like joy, matures a person
Your blood should mingle with the great circulation of life
In your veins must circulate the eternal fresh blood of life
There is something I have learned from what I've lived:
If you're to live, live big, as if you are mingling with the rivers, the sky, the whole universe
For what we call a life span is a gift to life
And life is a gift to mankind
ATAOL BEHRAMOGLU
(1942)
G Milat -- 20.11.2012 - 02:22
İlk gün.. İlk buluşma.. İlk bakışma :)
FIRST MEETINGS
We celebrated every moment
Of our meetings as epiphanies,
Just we two in all the world.
Bolder, lighter than a bird’s wing,
You hurtled like vertigo
Down the stairs, leading
Through moist lilac to your realm
Beyond the mirror. When night fell, grace was given me,
The sanctuary gates were opened,
Shining in the darkness
Nakedness bowed slowly;
Waking up, I said:
‘God bless you!’, knowing it
To be daring: you slept,
The lilac leaned towards you from the table
To touch your eyelids with its universal blue,
Those eyelids brushed with blue
Were peaceful, and your hand was warm. And in the crystal I saw pulsing rivers,
Smoke-wreathed hills, and glimmering seas;
Holding in your palm that crystal sphere,
You slumbered on the throne,
And – God be praised! – you belonged to me.
Awaking, you transformed
The humdrum dictionary of humans
Till speech was full and running over
With resounding strength, and the word you
Revealed its new meaning: it meant king.
Everything in the world was different,
Even the simplest things – the jug, the basin -
When stratified and solid water
Stood between us, like a guard.
We were led to who knows where.
Before us opened up, in mirage,
Towns constructed out of wonder,
Mint leaves spread themselves beneath our feet,
Birds came on the journey with us,
Fish leapt in greeting from the river,
And the sky unfurled above…
While behind us all the time went fate,
A madman brandishing a razor.
Andry Tarkovsky
aurora -- 24.11.2012 - 15:38
Nasıl da düştük! Yanlış kurallar yüzünden,
Ve Doğa'daki değil de Eğitim'deki budalalar nedeni,
Engellenmiş, aklımızın her türlü gelişmesi,
Kafasız olmamız isteniyor, tasarlanan bu,
Ve birimiz sıyrılsa ötekilerin arasından,
Daha canlı bir hayal-gücüyle; bastırılır hırsımız,
Öyle güçlüdür ki karşı çıkanlar bize,
Korkumuzu bastıramaz umutlarımız.
Lady Winchilsea
(Kadınların konumuna karşı öfkeyle dolup taştığını görmek mümkün.)
aurora -- 24.11.2012 - 15:42
Heyhat! Yazmayı deneyen bir kadını
Kendini bilmez bir yaratık sayarlar,
Hiçbir erdem telafi edemez bu hatayı.
Cinsiyetimizi ve tarzımızı yanlış anlıyormuşuz
Terbiye, moda, dans, kıyafet, oyun,
İşte bunları istemeliymişiz;
Yazmak ya da okumak ya da düşünmek ya da araştırmak,
Güzelliğimizi gölgeler, zamanımızı tüketirmiş,
Ve en güzel çağımızda engellermiş zaferlerimizi.
Berbat bir evin sıkıcı işleriniyse
En büyük sanatımız ve yararımız sayar kimileri.
Lady Winchilsea
Baal -- 30.11.2012 - 07:35
ERTELEME / Fernando Pessoa
Öbür gün, evet, yalnızca öbür gün...
Yarın öbür günü düşünmeye başlayacağım,
Belki her şey olup bitecek; ama bugün değil...
Hayır, bugün değil; bugün yapamam.
Öznel nesnelliğimin şaşırtıcı inadı,
Gerçek yaşamımın uykusu, araya girmesi,
Sezinlemesi, bitimsiz bezginlik-
Bütün dünyam bir tramvaya yetişme çabası-
Öyle bir ruh o...
Yalnızca öbür gün...
Bugün hazırlanmak istiyorum...
Hazırlanmak istiyorum kendi yarınım için, öbür günü düşünmek için...
Sonucu belirleyecek olan bu.
Halihazırda planlarım var, ama hayır, bugün planlama yok...
Yarın plan yapma günüdür.
Yarın dünyayı fethetmeye masama oturacağım;
Ama ancak öbür gün fethedeceğim dünyayı...
Ağladığımı hissediyorum,
Apansız ağladığımı hissediyorum, derinden içime doğru...
Bugün ne olup bittiğini bilmeyin, bu bir giz, söyleyemem.
Yalnızca öbür gün...
Çocukken her hafta Pazar günü sirki beni eğlendirirdi.
Bugün bütün eğlencem çocukluğumdaki tüm hafta süren Pazar günü sirki...
Öbür gün, bambaşka biri olacağım,
Yaşamım zaferle taçlanacak,
Zekamın bütün gerçek nitelikleri, iyi öğrenimim, uğraşım-
Hepsi toplanacak bir araya herkese duyurmalı...
Ama herkese sunulan boşa gidecek yarın...
Bugün uyumak istiyorum, gerçek nüshayı yarın yapacağım...
Bugün için, hangi gösteri yineleyecek çocukluğumu bana?
Yarın bir bilet satın alabilirsem,
Gerçek gösteri öbür gün çünkü...
Daha önce değil...
Öbür gün göstereceğim halkın karşısında yarınki kendimi
Öbür gün bugün ben olmadığım görülecek sonunda.
Yalnızca öbür gün...
Sokak köpeği gibi uykuluyum.
Gerçekten uykum var.
Yarın size her şeyi söyleyeceğim, ya da öbür gün...
Evet, belki de yalnızca öbür gün..
Adım adım...
Evet, adım adım..
14 Nisan 1928