Bizim sıkça okuduğumuz şeylerden birisi ,Fatih Sultan Mehmet için yapılmış bulunan çağ açıp çağ kapayan sultan övgüsünde de fark edilebileceği üzre, ortaçağın sona erip yeni çağın başlamasının İstanbul'un fethi ve doğu Roma imparatorluğu'nun tarih sahnesinden silinmesiyle ilişkilendirilmesidir.
(Tabi buna ilaveten Bizans'lı pek çok düşün insanı ve sanatçının fetih sonrası Avrupa'ya giderek rönesans ve reform hareketlerinin oluşumunda katkıda bulunmuş olduğu gibi bir "geyik" de var, ama onu şimdilik bir kenara bırakıyorum)
Diyeceğim şu ki, ne zaman ortaçağ yeniçağ geçişine dair birşeyler okusam bunun bazen coğrafi bazen teknolojik bazen de sosyolojik geçişler bağlamında farklı tarihlere denk geldiği -hatta değişik toplumsal zümreler için değişik geçiş dönmelerinden bile söz edilebileceği - buna karşın hiçbir geçişin -yaklaşık yüzyıl bakımından belki evet- ama kesin bir tarih ve gün anlamında ifade edilmediğini gördüm.
(Ayrıca konunun daha ince detaylarının tarihçi gözüyle pek çok paradoks taşıdığını ve çok da basit olmadığını farkettim. Örneğin ortaçağın antik yunanla ayrışmamış yönleri ipin bir ucunu teşkil ederken , buna karşın mesela rönesans ve reform hareketlerinin tüm tarihsel çekiciliğine rağmen döneme eşlik eden merkezi otoritenin pek çok anlamda Roma hukukuna öykünmesiyle yürütülen soykırımlar, ya da gemilerle kıtalar arasında taşınıp satılan köleler ve tüm bu kirli ticaretin ortaçağı karanlık olarak niteleyip ilerlemeyi kendine ideoloji edinmiş Rönesans sonrası gerçekleşmiş olması gibi pek çok ironik durum tarihi anlama noktasında önemli ayrım noktaları teşkil ediyor.)
Ama şimdilik bunları da bir kenara bırakarak sormak istiyorum.
Bizim kabul ettiğimiz ve okullarda çocuklarımıza öğretildiği şekliyle İstanbul'un fethi ve doğu roma imparatorluğunun tarih sahnesinden çekilmesiyle ifade edilen ortaçağ/yeniçağ geçişi ne tür gerekçelere dayandırılmaktadır?
Misafir -- 29.03.2010 - 16:22
Türk tarihi açısından bir dönüm noktası olarak kabul edilmesinden kaynaklanan bir takım argümanlar söz konusu bildiğim kadarıyla...Tarihçi değilim, işin ince ayrıntılarına inerek bir analiz gerçekleştirmem zor ama burada milliyetçi bir yaklaşım da varmış gibi geliyor bana...Hatta ne tesadüftür ki daha geçenlerde tarih hocam bu konudan bahsetmişti ve ben de bu çağ geçişlerinin başka toplum/uygarlıklar için hangi dönemlerde ve hangi önemli/dönüştürücü olaylarla gerçekleştiğini merak etmiştim. Sonuçta bir çağdan başka bir çağa geçilmesi için enikonu dönüştürücü bir takım olaylar yaşanması gerekiyor değil mi?Yoksa durduk yere bir çağ kapanmaz. Ama şunu da düşünmeden edemiyor tabi insan, İstanbul'un fethi türk tarihinde çığır açmış ve avrupa'nın bir bölümünü de doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemiş olabilir fakat bu olaya sahne olan coğrafyanın çok çok ötesinde - örneğin Güney Amerika'da - yaşayan insanlar insanlar için ne ifade eder ki?
gamaro -- 29.03.2010 - 17:02
Elbette ki bu işin bir siklet merkezi var ve uzaktakiler de ona göre konumlanıyor.Yazanlar yazmayanları kendine dahil ediyor ya da sınır ötesi başka kavramlarla anıyor.
(Benzer bir durumu "bir deprem ülkesi olduğumuz" hükmüne vardığımız süreçte de görebiliriz. Bu ülkede defalarca büyük depremler oldu, Erzurum ve Erzincan'da defaeten ve sayıları binlerle ifade edilen oranlarda kayıplar yaşandı, hatta çok daha yakın gemişte Afyon ve Adana örnekleri de var. Ama ne zaman ki İstanbul yıkıldı, biz de o zaman "deprem ülkesi" olduk.)
Tabi bunlar konunun farklı yönleri.Ben yine de istanbul'un fethi ile ortaçağın sona erip yeniçağın başladığı tezine zemin teşkil edecek ve fetih temelinde somutlaştırılmış tarihsel gerekçeleri merak etmekteyim.
Aktaş Hüseyin -- 30.03.2010 - 05:25
Bu işin "sıklet merkezi" feodalitenin yıkılmaya başlaması diye düşünüyorum. Toplar Konstantinapolis'i yıkmadı yalnızca. Avrupa'daki şatolar da yıkıldı.
Kesin çizgilerin olmayışı ise şundan dolayı. Burjuvazi feodalitenin bağrında gelişme imkanına sahipti. Burjuvazinin doğuşu ile feodalitenin sonu uzun süre birbiri içine geçmiş bir süreç olarak yaşandı. Gerçi çağları ben okullarda gördüğümüz gibi, ilk, orta, yeni, yakın gibi ayırmıyorum. Bana göre çağları belirleyen üretim ilişkilerindeki köklü değişimlerdir. Yine de bu bakımdan baktığımda, ilkel komünal toplumu, köleci tolumu, feodal toplumu, kapitalist toplumu/ ilk, orta, yeni, yakın çağlarla nasıl eşleştirebiliriz diye düşündüğüm olmuştur.
Senin soruna dönecek olursak Gamaro,
bu dönemde toplar şatoları yıkarken
mübadelenin yerini de para almaya başlamış durumdaydı.
Şatoların dışındaki alanlarda burjuvalar doğmaya başlamış
burjuvayla birlikte ücretli işçilik gelişmeye başlamış
bunlar yeni kentler oluşturmaya başlamış
merkezi devletler kurmaya başlamışlar
ve ulus bilinci ortaya çıkmaya başlamıştır.
Yerleşik hayata doğu toplumlarından önce geçen batı toplumlarında
tarım alanındaki birikimlerin, sanayi sermayesini doğurması da, batıda doğudan önce olmuştur. Bu yüzden çağları belirleyenler uzunca bir süredir Avrupa merkezli gelişmelerdir. İster sınıfsal açıdan, isterse toplumsal açıdan... Göçebe doğu toplumlarında toprak mülkiyeti gelişmediğinden, tarım sermayesi, giderek de sanayi sermayesi gelişmemiştir. Yada Avrupa toplumlarına göre 200 yıl gibi bir "burun farkıyla" gelişmektedir...
Burada şu sorulabilir: Peki İstanbul'un fethi ile feodalite yıkılırken, feodal bir çağ kapanırken, Osmanlı süreci feodalite değil miydi?
İşte ben de bu günlerde bunu düşünmekteyim. Türklerin tarihine baktığımda köleci toplum da göremiyorum. Belki köle alış-verişi olmuştur. Ama üretim ilişkileri açısından köle emeğine dayalı bir toplum düzeni göremedim. Osmanlıya gelindiğinde ise Üst yapı kurumları olarak feodal yapılar olsa da, ticareti kavradıklarını, dünya ticaret yollarına sahip olmaya çalıştıklarını görüyoruz. Avrupada doğan burjuvazi de bunu yapmaya çalışıyordu. Yani bizim feodallerimiz burjuvazi gibi davranıyordu... Oysa aynı toplumsal süreçleri yaşamış değillerdi... Galiba ozaman da "çağ atladık" biz...
gamaro -- 30.03.2010 - 07:41
Sevgili Hüseyin bey:)
Üretim ilişkileri, sınıf savaşımı ve toplumsal maddi üretimin üst yapı değerleri üzerindeki belirleyiciliği..ve hemen sıralamaya başladığınız gibi ilkel komünal toplum, köleci toplum, feodal toplum, kapitalist toplum..
Sonra? Tarihe yüklenen erek?
Ben zamanında Altuhesser' e takılı kalmıştım biraz Hüseyin Bey, şimdilik bu kadar söyleyeyim.:)
(Bu arada, yukarda kullandığım gülümseme tamamen dostanedir, lütfen yanlış anlaşılmasın)
Aslında kafamı toparlayabilirsem ayrı bir forum açmayı düşünüyorum. (şimdilik nerden başlayacağımı bulamamanın dağınıklığı içerisindeyim) Önce hristiyanlığın yeryüzünde kök salmaya başlaması ,takiben eski ve yeninin başlangıçta birbirini tarttığı , daha sonra çatıştığı dönemler, ve akabinde Roma'nın resmen hristiyan olmasını takip eden yaklaşık bin yıllık bir süreç..Yani tarihçiler için genel tabiriyle "ortaçağ".. (Ayıptır söylemesi, okudukça daha bir hayranlıkla izliyorum bu dönemi, ortaçağlılar kendilerine düşeni yapmışlar)
Elbetteki siz, ben ya da bir başkası çağ ayrımı ve adlandırması noktasında eleştiriler getirebilir.
Ama ortaçağın tarihi konumlanışı ile hiçbir derdi olmayanların İstanbul'un fethi'ni ders kitaplarında rutin olarak bir son darbe şeklinde vurgulamaları hangi tarihsel nedenlere dayandırılmaktadır, benim sormak istediğim şey buydu sadece.(Bu bilgiyi tiye almıyorum, gerçekten merak ediyorum.)
Hüseyin AKTAŞ -- 30.03.2010 - 14:15
Gamaro,
Benim referanslarım elbette, emeğin serüveni ve üretici güçlerin gelişimiyle üretim ilişkilerindeki değişiklikler...
Orta çağın bitişi olarak İstanbul'un fethini gösteren tarih anlayışının, senin soruna karşılık olarak bir dizi "tarihsel nedenler açıklaması" sunabileceğini sanmıyorum.
Sana kolay gelsin. Bulduklarını biz de okuruz nasıl olsa.