Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -

İlişki Türleri

delete

Sadomazoşist ilişki tipi oldukça geniş bir davranışsal uygulamalar alanına sahiptir. En açık formlarında bu dinamik içimizden birisi tarafından kolayca fark edilebilir. Tabii ki, en çok bilinen formları, pekçok insanın farkında olduğu seksüel sadomazoziştik ilişkilerin klasik formlarıdır: kamçılar ve zincirler, deri kıyafetler, çivi topuklar, seksüel ve duygusal işkence yaratacak her türlü ekipman …vb. Bu en çok bilinen formlardaki etkin psikolojik/duygusal dinamikler ise yaşanan keskin bir acı, ve bu acıdan KURTULUŞ, çekilen keskin acıdan kurtulunduğunda yaşanan özgürlük duygusudur. Yakın modern tarihte bu arketipin en karanlık ve en çarpık boyutlarının vücud bulduğu en dikkat çekici kişi ise Marquis De Sade’dır.



Onun zamanında sadomazoşist arketipe , bunu deneyimleyen ‘soylu’ sınıf tarafından süslü, felsefi bir isim takılmıştı. İsmi ‘sefihlik’ felsefesiydi. Bahsedilen öğreti ise şuydu: Özgür, bağımsız olmak için kişi mutlaka acı çekmelidir. Bu felsefenin ilk dayanak noktası aslında Tanrı’nın doğası itibarı ile kötü olduğu ve Tanrı’nın işini yapmak için kişinin kötülüğü kucaklaması ve ‘doğanın kurallarını altüst etmesi’ gerekliliğidir. Size ne kadar saçma gelirse gelsin, bu denli çarpık bir düşüncenin doğrudan aynı derecede çarpık bir dinsel düşünce şekli olan Cennet Bahçesi Mitinden çıktığını anlamaya çalışın: Ruhla bedenin çelişkisi. Böylece vücutla (etle) ilintili ifade edilen günah, vücudun (duyguların) yaşamını çarpıklaştırır, çünkü dinsel emirler yoluyla yapılan baskı bunu gerektirmektedir.

De Sade’dan önce de kökeni itibariyle bu öğretinin etkileri mevcuttu. Örneğin, 1400’ler ve 1500’lerde inzivaya çekilmiş bazı dindar Hristiyanların yaptığı kendini dövme-kırbaçlama, bugün İslam Dünyasındaki bazı gruplar arasında görülmekte. Haçlı Seferleri sırasında, kişilerin ağızlarından ahlak dışı yaşam deneyimleri ile ilgili itirafları almak ve ahlaksızca yaşayan diğer insanları da itiraf etmelerini sağlamak için haç sancağının (bayrağının) altında erkeklere ve kadınlara (daha çok kadınlara) ağıza alınmayacak şekilde seksüel olarak ve sakat bırakacak biçimde işkence yapılması olağan bir şeydi. Museviler arasında Tanrı tarafından özel olarak seçilen ve ödüllendirilen ‘seçilmiş azınlık’a ‘ diğerleri tarafından işkence yapılması -zulüm uygulanması öğretilerde vardır. Örneğin, bazi Amerikan Kızılderili Kabilelerindeki Güneş Dansı’nda, kişinin meme uçlarına metal parçalar takılır, bu metallere takılan ipler bir direğe bağlanır. Güneş dansçısı vücudunun ağırlığını taşıyan tek şey meme başlarındaki metal parçalar olacak şekilde kendini bu direğe asar. Çekilen bu acı yukarıdan ‘vizyonlar’ın alınması anlamına gelir.

Burada işaret etmek istediğim nokta şu: Sadomazoşist arketip bugün yaşayan milyonlarca insanın kollektif ruhuna nüfuz etmiş durumda; ve çoğunluğun bundan haberi yok. Evet, en açık biçimleri hemen hepimiz tarafından tanınabilir. Ve bu tanıma esnasında bizler şok ve dehşetle irkilip ‘bir insan nasıl böyle olabilir, böyle şeyler yapabilir, kendine böyle şeyler yapılmasına izin verebilir’..vb deriz. Günümüzde bu dinamik tarafımızca en kolay dövülen eş, suistimal edilen çocuk..vb sendromlarıyla anlaşılır. Tek yapmamız gereken televizyonu açmak ve gün geçtikçe popüler hale gelen TV showlarında çocuklukların uğradıkları tacizleri tartışan insanları seyretmektir, bu yolla aslında sado+mazoşist arketipinin topluma nasıl nüfuz etmiş olduğunu görürüz. Ama kaçımız bu arketipin daha gizli ve derinlerde olan formlarını farkedebilir? Daha az farkedilebilen bu formlar hangileridir?
Tekrar söyleyeyim, aynı işi yapmalarına rağmen kadının daha az para aldığı iş örneğinde görülemez mi? Ceza amacıyla sexsüel dikkatini partnerinden uzaklaştıran bir kadında ya da bir erkekte görülemez mi? Bir kişinin partnerine veya her ikisinin karşılıklı olarak aralıksız yaptıkları çeşitli eleştiri biçimlerinde görülemez mi?. Bu biçim de eğer niyet küçük düşürmek ve gurur kırmak ise ‘sataşma/rahatsız etme’ durumu ile ilişkilendirilebilir. Kadınların varoluşlarındaki tek amacın kendi ihityaçlarına hizmet olduğunu düşünen bir adamda bu görülemez mi? Kadınlar ona göre düşkün , en iyi ihtimalle ikinci sınıf varlıklardır. Bu da hakimiyet ve boyun eğmenin bir formu değil midir? Ve neden bir kadın kendini tam anlamıyla gerçekleştirmek istediği zaman bilinçli ya da bilinçsiz olarak ‘bir erkek gibi’ olmaya çalışır? Bir erkeğin bakış açısından bakıldığında bu kastrasyon komplexi değil midir? Ve neden kültürel olarak her toplumda bir erkeğin sexsüel hayatıyla, fetihleriyle ilgili olarak övünmesi, kadınlar hakkında atıp tutması sorun yaratmaz da bir kadının bu sayılanların aynısını yapması sorun yaratır? Bunu geriye doğru izlediğimizde Cennet Bahçesi Mitindeki, erkeğin kadın tarafından (asli) ilk baştan çıkarılışı arketipine varmış olmuyor muyuz? Böylece de kadının tecavüze uğramasına. Bu gerçekten de Orijinal mit den türeyen kastrasyon komplexiyle bağlanıtılı bir güç veya hiddet gösterisidir. Veya daha çok rastlanan şekliyle, sex ilişkisi kurmak maksadıyla bir kadını yatıştıran veya duygusal tavırlarla yakalaşan bir adamın ilişki biter bitmez kadından duygusal olarak uzaklaşması veya açıkça/üstü örtülü olarak kadını hor görmesi, hatta bazen kadına sinirlenmesi şeklinde görülür. Neden? Baştan çıkarılmaya teslim olmuştur! Bunu anlarsanız o zaman neden kadının SAF olmasının şart olduğunu, ve kadının neden erkeği için saf olmasının şart olduğu hissini taşıdığını anlayabilirisiniz: İlk (orijinal) suçla ilintili kefaret temiz olma -saf- olma ihtiyacını doğurmuştur.

Bu arketipin şu anda yaşayan milyonlarca insanın kollektif bilinçaltına nüfüz ediş derecesini abartmak çok zordur. Nasıl ki gördüğümüz bitkilerin şeklini ve formunu toprağa ekilen tohum belirliyorsa, kollektif bilinçaltımızda yerleşen tohumun şeklini ve formunu kişiler arasındaki ilişkinin –özellikle de kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkinin gerçekliğine olan etkisiyle gözleriz. Ve buradan yola çıkarak da insanoğlunun doğanın geri kalan tüm formlarıyla nasıl bir ilişki kurduğunu. Astrolojik olarak sadomazoşist ilişki arketipi Balık ve Başak burçlarıyla ilişkilendirilir. Yaklaşık olarak M.S 0 yılından beri Balık Çağında yaşamaktayız, ve yaklaşık M.S. 1200 den beri de Balık Çağı içinde Balık Altçağı yaşanmakta. Örneğin yıllar önce kendilerini bilinçli olarak saist ve mazoşist olarak adlandıran bir grup insanla ilgili bir araştırma yapmıştım. Bu araştırma, S&M ‘kilisesi’nin üyesi olan özel bir grubu kapsıyordu. Çalışılan insanların %90’nında vurgulanmış 12. Ve 6. Ev, Balık ve Başak’ta gezegen yığılması vardı, ve/veya Kuzey veya Güney Ay Düğümleri Balık veya Başak’ta yer alıyordu. Bu, (batılı insanlar için)Balık Çağında insanlara yardımcı olmak için gönderilen Nasıra’lı İsa’nın doğum haritasını düşünürsek şaşırtıcı olmamalı. Benim kullandığım ve bana en mantıklı gelen doğum haritası teolojist/astrolog David Jacobs tarafından rektifiye edilen harita. Bu haritada retrograde Pluto ve Mars Başak’ta, 9. evde çakışık ve 3. evde Balık’ta bulunan Güneş ,Ay, Venüs, Jüpiter, Saturn , ve Uranüs’e karşıt durumda. Ve Balık’ın yöneticisi olan Neptün Akrep Burcunda Güney Karmik Ay düğümü ile çakışık. Özünde, İsa’nın hayatı ‘günahlarımız için acı çekmeliyiz’ hayatı, kendi hayatını feda ederek, karmamızı absorbe ederek, suçumuz affettirme yoluyla, ‘Tanrım onları bağışla, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar’ diyerek ve ona ait olan ’Tanrım bu kupayı benden al’ sözlerinden de anlaşılacağı gibi KUSURLULUK kökenli suçluluk hissiyle yaşanan bir hayat. Bu ‘Tanrım ben zayıfım, ve bana verdiğin iş için yeterince mükemmel değilim, gitmeme izin ver’ demektir. Bunun anlatmak istediği şudur: Eğer bir kişi yeterince saf ise, mükemmel ise, iyi ise o zaman ona verilen görev kendiliğinden oluşur. Ama bu durumdaki mükemmellik sadece mükemmel olarak tasavvur edilen bir Tanrı ile mümkündür, ve İlk Günah’ın doktrini olan Cennet Bahçesi mitindeki baştan çıkarılmanın mağlubiyeti yüzünden insan küçük ve değersizdir. Bu nedenle, insanoğlu ve özellikle de kadın asla yeterince iyi olamaz, asla yeterince mükemmel olamaz, kendine verilen görevleri yerine getiremez. Bu areketipsel olarak şartlandırılmış psikoloji, mükemmel olarak tasavvur edilen Tanrı ile bağlantılı olarak SUÇ un ebedileştirilmesine ve devamlı olmasına neden olur. Tanrı’yı bu şekilde tanımlayan Hıristiyan ve İslam Dinlerindeki doktrinler değişmediği sürece bu sadomazoşist arketip sonusuza dek sürecektir. Örneğin, bu doktrinler Tanrının her şeyin kökeninde olduğunu söyler. Eğer öyleyse kusurun kökeni nerede yatmaktadır? Evrimin kökeni nerede yatmaktadır? Öfkenin kökeni nerede yatmaktadır? Suçun? Sexin? Ve diğerlerinin. Eğer kişi bu kavramlarla yüzleşebilirse (kavramları kucaklayabilirse), o zaman Tanrı denen şeyin KENDİNİ mükemmelleştirmeye uğraşan EVRİMSEL BİR GÜÇ olduğunu görür. Bu şekilde anlaşıldığı zaman aşk ve ihtiras günahın ve bunun yarattığı öfke/kefaret duygusunun yerini alır. İnsanlar yaşamı, kendilerinin doğa kanunlarını yok etmek için yarattığı kanunlarla değil doğa kanunları aracılığıyla anlamaya başlarlar. Sadomazoşist arketip ancak bu şekilde ortadan kalkar. Ve bu olana kadar, Hitler’in Musevilere ve Çingenelere uyguladığı soykırım, bir zamanlar Yugoslavya’nın girdabına kapıldığı ‘etnik temizlik deliliği’, veya Rusya’nın karanlık güçlerinin, kurmayı hedefledikleri istibdat hükümeti için Rus olmayan kişileri sınırlarından temizleme hezeyanları ve benzeri olaylar hep olacaktır. Kova Çağına doğru hareket ettiğimiz şu günlerde doğa kanunlarını yok eden insan kanunlarına karşı doğanın kanunlarını kucaklamamıza izin veren dönüşümün yaşanması gereklidir.(Ve bu davranış başlamıştır). Akrepteki Pluto ile Oğlaktaki Neptün ve Uranüs bu dönüşümü hızlandırmaktalar. Bu gezegenlerin bu burçlarda yer alması her 500 yılda bir olur.Son kez bu durum olduğunda Batı’daki son Rönensans’a bağlantılı olarak Hümanizm’e dönüş başlamıştı. Astrolojik olarak, her birimizin doğum haritasında bir yerlerde Balık ve Başak burcu bulunmakta. Soru ise şu: Sadomazoşizm sizin hayatınızda nerede ve nasıl işlemekte? Cennet Bahçesi Mitinin ve bunun kollektif bilinçaltına nüfuz edişinin etkileri yönünden en hassas olduğunuz yer neresi: Unutmayın ki tohum toprağın altında.

Bir sonraki ilişki tipini ben kendine yeterli ilişki tipi olarak adlandırıyorum. Kendine yeterli ilişki arketipi, her iki bireyin de kendi ihtiyaçlarını nasıl tanımlayacakları ve karşılayacaklarını öğrendikleri ilişki türüdür. Bu tipte, insanlar sadece olmak istedikleri için bu ilişkinin içindedirler; diğer kişinin kendisi için yapabilecekleri yüzünden değil. Projekte edilen ihtiyaçlar ve zorlamalar tamamen elimine edilmiştir. Bu kişilerin içsel olarak başka bir insana bağımlılıkları yoktur. Bu nedenle partnerlerini açık ve objektif olarak görebilirler. Kendini tehdit altında ya da güvensiz hissetmek, karşısındakinin ihtiyaç ve isteklerine göre davranmak duyguları elimine olmuştur. Tam tersine, her bir kişi diğerini bireysel gelişimini sürdürmesi için destekler. Bu da koşulsuz ilişkinin ortaya çıkmasını sağlar: Her ne olursa olsun seni her zaman seveceğim. Bu, şimdiye kadar incelediğimiz tüm koşullu ilişki tiplerinden tamamen farklıdır. Kendine yeterli ilişki tipi, bireylerin ihtiyaçları olmadığı anlamına gelmez. Sadece kişiler kendi ihtiyaçlarını karşısındakine yansıtmadan karşılamayı öğrenmişlerdir. Bu kişlerin iyi olmaları için bir ilişkide olmaları gerekmez. Bu kişiler ihtiyaçlarını partnerlerine yansıtmadıkları için de paradoxal olarak partner kişinin ihtiyaçlarını karşılamaktan mutluluk duyar.
Uzayy


Ve neden bir kadın kendini

Yabancı -- 15.01.2010 - 18:57

Ve neden bir kadın kendini tam anlamıyla gerçekleştirmek istediği zaman bilinçli ya da bilinçsiz olarak ‘bir erkek gibi’ olmaya çalışır?

Bu sorunun cevabının aşağıda ki ilişki tipinin içinde aranması gerektiğini düşünüyorum.

Bir sonraki ilişki tipini ben kendine yeterli ilişki tipi olarak adlandırıyorum. Kendine yeterli ilişki arketipi, her iki bireyin de kendi ihtiyaçlarını nasıl tanımlayacakları ve karşılayacaklarını öğrendikleri ilişki türüdür. Bu tipte, insanlar sadece olmak istedikleri için bu ilişkinin içindedirler; diğer kişinin kendisi için yapabilecekleri yüzünden değil. Projekte edilen ihtiyaçlar ve zorlamalar tamamen elimine edilmiştir. Bu kişilerin içsel olarak başka bir insana bağımlılıkları yoktur. Bu nedenle partnerlerini açık ve objektif olarak görebilirler. Kendini tehdit altında ya da güvensiz hissetmek, karşısındakinin ihtiyaç ve isteklerine göre davranmak duyguları elimine olmuştur. Tam tersine, her bir kişi diğerini bireysel gelişimini sürdürmesi için destekler. Bu da koşulsuz ilişkinin ortaya çıkmasını sağlar: Her ne olursa olsun seni her zaman seveceğim. Bu, şimdiye kadar incelediğimiz tüm koşullu ilişki tiplerinden tamamen farklıdır. Kendine yeterli ilişki tipi, bireylerin ihtiyaçları olmadığı anlamına gelmez. Sadece kişiler kendi ihtiyaçlarını karşısındakine yansıtmadan karşılamayı öğrenmişlerdir. Bu kişlerin iyi olmaları için bir ilişkide olmaları gerekmez. Bu kişiler ihtiyaçlarını partnerlerine yansıtmadıkları için de paradoxal olarak partner kişinin ihtiyaçlarını karşılamaktan mutluluk duyar.

**************

Anaerkil düzenin yerini ataerkil düzen aldıktan sonra 'kendini gerçekleştirme' yetisi dahi erkeğe biçilmiş bir nitelik olmuş.

Yukarıda ki sağlıklı olduğunu düşündüğüm ilişki tipi erkeğin iktidar ve otorite zaafından arınması sonrası kadını duyabileceği ve ona dokunabileceği bir ilişki tipi.

Bence algılanması gereken şey 'EŞİTLİK' dediğimizde bereberinde bilinmesi ve farkına varılması gereken gerçeklitir.

Anlamak istediğim; 'ilişkide olmaları gerekmez' ve 'ihtiyaçlarını partnerlerine yansıtmamaları' vurgusu. Bu neyi işaret ediyor? Onun dışında gerçekten sağlıklı denilecek bir ilişki tipi olduğu şüphesiz.

Nedir bu sağlıklı? Toplumsal, geleneksel, kültürel değer yargılarının olmadığı, bireylerin bu tabuların ve dogmaların uzağında, sorgulayabilen ve anlama çabasında oldukları ve şişik egodan kurtuldukları bilinç durumu.

Şu soru sihirli bir soru. Neden? Ve bu sorunun gösterebileceklerini kendinde görmekten kaçmayan, sorgulayan, haksızlığını onaylayabilen açıklık ve dürüstlük varsa ve bu cesaretle 'neden'lerin işaretettiklerine bakılabiliyorsa.

Kadın ve erkek birbirlerini tatmin nesnesi olarak algılamıyorsa vede.


tatmin nesnesi.?!

MoRGaNa -- 17.01.2010 - 17:57

kadın ve erkeğin birbirini tatmin nesnesi olarak algılamaması durumunu anlayamadım ben..
neden ilişki kurarsınki o zaman?
ben kendimi gerçekleştirdim hiçbir şeyin önemi yok, artık her şeye eşit mesafedeyim, süperim gibi bir şey mi bu?

özellikli not;
"tatmin" sözcüğü cinselliği içermekle birlikte bütünsel olarak başka bir doluluk içeriyor.

ve masall'a not;
yukarıdaki yazı kime ait?


Tatmin nesnesi yapmak

Yabancı -- 17.01.2010 - 18:26

Tatmin nesnesi yapmak işlevsel bir birliktelik anlamına geliyor.

Onun varlığını ve taşıdığı niteliklerin bütünün algılayarak değilde beni doyuran ve benim hoşuma giden özelliklerini sevdiğim için ilişki kurmuş oluyorum.

Örnekse: Senin seviyorum çünkü yatakta iyisin, oldu ki beni bu anlamda tatmin etmedin o zaman seni sevmem anlamına da gelmez mi?

Bu kullanım ilişkisi oluyor. İlişkide cinsel tatminin önemsiz olduğu anlamında kurulmuş bir cümle olamaz tabiki.

İşte bu kullanım ilişkisi biraz bütünsellikten, doluluktan uzak, narsisist bir doyum odaklı oluyor.

Seni senin bütününü görebildiğim için değil, yalnızca tatmin ihtiyaçlarımı senden karşıladığım için seviyorum!!!

Oysa bütünlüklü bir ilişkide bencillik yoktur, birinin diğeri üzerinde otorite kurma ihtiyacı yoktur. Tatmin nesnem olduğu için değil 'olduğu gibi' liğini gördüğüm ve bundan haz aldığım için sevdiğim zaman saygılı ve eşitliğin olduğu bir ilişki yaşıyor olurum. Burada zaten tatminden söz etmek gerekmez çünkü yaşanan farkındalıklı tatmindir. Onun varlığının verdiği bütünsel doyumun onun dışında bir duygusal kaynağa ihtiyaç açlığı yaratmamasıdır.


bütünsellik

MoRGaNa -- 17.01.2010 - 18:45

"olduğu gibi"liğini görmek ve bundan haz almak...
tatmin sözcüğü ile ilgili olarak özel not yazma gereği hissetmemin nedeni de buydu zaten..
cinsel bir tatminden söz etmemiştim. (kaldı ki cinsellik de bu bütüne dahil onu ayırmıyorum bknz yukarıdaki not'um)
yukarıda sözünü ettiğiniz bütünsellik de tatmin içeriyor bana göre (kişisel görüştür katılmak zorunluluğu yoktur)
birini "olduğu gibi"liği ile görüp sevmek daha özenilesi ayrıca özlenilesi durum olsa da bir "bütünleşme/birleşme" içerir. ve aslında bu da tatmini içinde barındırır.




Tatmin: Karşısındakine

Yabancı -- 17.01.2010 - 19:12


Tatmin: Karşısındakine güven vererek onu istenilen bir biçimde hoşnut etmek, doyurmak. karşısındakinin cinsel isteklerini gidermek....

Tatmin sözcüğünün kullanımı ve çağrıştırdığı genelde bütünlüklü bir ilşkide alınan yüksek hazlarla ilgili değilde, işlevsellikle ilgili olduğu için tatmin nesnesini bütünsellikten uzak işlevsellik anlamında kullanmıştım.

O nedenle ben bütünselliğin içindeki hazların işlevsel anlama gelen tatminle ilgili olmadığını ifade ediyorum. Haz alınan doyumların genel adı. Ama tatmin belirli bir hazzı işaret ediyor daha çok. Biz hazzları olan ve bunun faekında olan canlılarız. Hazların doyumu aynı zamanda ruhsal bütünlüğümüz içinde gerekli ama tatminler biraz daha parçasal ve bütünlüksüz.

Örneğin mastürbasyondan alınan tatmindir ama cinsel birliktelikten alınan hazdır. Biri yapaydır diğeri doğaldır değilmi?


bu noktada hem aynı hem de farklı

MoRGaNa -- 17.01.2010 - 19:23

bu noktada hem aynı hem de farklı düşünüyoruz.
ben yine en üstte yazdığım nota dikkat çekeceğim.
daha kapsamlı kullanmıştım o sözcüğü çünkü..
sözcüklere takılmanın da anlamı yok gerçi..
her şey ortada aslında..

soruna gelince.......
mastürbasyon da sevişmek de doğaldır.
ortada yapay bir şey yok.
her ikisi de hem tatmin sağlar hem de senin söyleminle haz verebilir.

özel not;
tatmin ve haz sözcüklerini benzer anlamda kullanıyoruz, sözcüklere takılmayalım lütfen...





?

Yabancı -- 17.01.2010 - 19:39

Mastürbasyon erkek için doğal bir işlev gibi görünüyor ancak kadın için böyle olmadığı üzerine bir kuram var mesela.

Aslında mastürbasyonun olmasının nedeni cinsel birlikteliğe ihtiyaç duyduğu anda kişinin bunu karşılayamaması ve libidinal enrjiyi boşaltması.

Mastürbasyon doğal değildir çünkü o işlevde kişi yalnızca organıyla temastadır. Aslında mstürbasyona kişinin kendisyle kurduğu cinsel birliktelik bile denilebilir. Bu olsa olsa geleneklerin, kültürlerin, dogmatik baskıların sonucu bu kadar belirginleşen bir işlevselliktir. Hımm araştırmak lazım.

Cinselliğin sağlıklı tanımı her zaman diğer bedenin, onun dokunuşunun, onunla etkileşimin bütünlüğüyle yaşanan yüksek haz olmalı. Çünkü mastürbasyon işlevi bittikten sonra duygusal enerji boşalmaz ama libidinal gerilim boşalır. Yoksa biz neden kadın ve erkek olarak varız?


gerçek bir soru?

MoRGaNa -- 17.01.2010 - 19:56

gerçek bir soru ile gerçek olmayan soru arasında şöyle bir fark vardır.
birinde gerçekten karşıdakinin yanıtını merak edersin.
diğerinde ise kendi düşündüklerini dikte edersin.

öncelikle sorun gerçek bir soru mudur?
eğer gerçek bir soruysa ben yanıtımı verdim zaten.
erkek için doğal bir işlev olarak gördüğün mastürbasyonun kadın için böyle olmadığı üzerine olan kuramı bilemiyorum ben.
ben de bir kadınım.
ve ben anormal görmüyorum bu olayı...
derinlemesine araştırılması gerekiyorsa da salt kadın açısından değil aynı şekilde erkek açısından da araştırılmalıdır. birbirinden ayırmanın pek bir anlamı yok. bu benim konum değil. araştıran araştırır, bana sorarlarsa veririm yanıtımı onlara da :)
ayrıca cinselliğin sağlıklı tanımını yaparken "şöyle olmalı" diktesi de çok anlamlı değil.
elbet dokunmak, etkileşim özeldir, farklıdır ama...........

neyse....
uzar gider bu konu :)))

bizim kadın ve erkek olarak var olma sebebimiz de salt sevişip üremek için olmasa gerek..
..........diye düşünüyorum ben :)))
buradan dualiteye geçerim sonra oradan da başka boyutlara uçar giderim.
biri beni durdursun :))


:))

Yabancı -- 17.01.2010 - 20:14

Soru gerçekten merak ederek sorulan bir soruydu sevgili morgana.

Cevabınla birlikte çağrışanlar oldu ve karşılıklı empati kurmak anlamında eklemek istedim devamındakileri.

Dikte ediyor olmamaya özellikle dikkat ettim. Evet öyle bir niyet olmadığını yansıtmak için ''olmalı'' yerine ''olmasının sağlıklı olacağını düşünüyorum'' diyebilirdim. Ben herhangi bir akademik ünvanı olan biri değilim. Sadece meraklı, araştıran ve sorgulayan biriyim. Yani öyle aha budur diyecek bir kuramım, felsefi araştırmam yoktur.:))

Hayır erkek için doğal demedim. Doğal gibi görünüyor dedim. Ayrıca bu toplumda ki baskıcı, bencil erkek zihniyetini düşünürsek....... Öhö. Hemcinslerime savaş açtım.

Dikte etmeyi çağrıştıran sözcüğü farkederken diğerini atlamışsın :))




dikte baskıyı

MoRGaNa -- 17.01.2010 - 20:26

dikte baskıyı çağrıştırıyor, baskı da tırnaklarımın çıkmasına neden oluyor olabilir.
gözden kaçırdıklarım için özürüm olsun bu cümle :)


Özür?

Yabancı -- 17.01.2010 - 20:39

Çok incesin.

Aslında bu lanet dikte düzeninin kurucusu erkekler olduğu için ve mutlaka hayatının bir yerinde bunun olumsuz etkisiyle karşılaşmış olma ihtimalini tahmin ettiğim için bu saçma düzenin kadınların haklarını çiğnediği de için, ben bir erkek olarak senden özürdileyerek seni ve haklılığını öncellemiş olayım.:))


Adı uzay:) Bunun dışında

Masall -- 18.01.2010 - 05:44

Adı uzay:) Bunun dışında bilgim yok:)
Her ne kadar size huysuz deseler de:)Siz de çok incesiniz yabancı:)


...

Yabancı -- 18.01.2010 - 08:12

Teşekkür ederim masall. Bilmukabele..


fetişizm

sonsuz -- 08.03.2011 - 18:17

fetişizm ile ilgili olduğunu düşündüğümden güncelleme amaçlı bir yorumdur.



Sonsuz Us yorumlar yükleniyor...


Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -