Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -

Prens, Vezirin Oğlu ve Padmavali

delete

Prens, Vezirin Oğlu ve Padmavali



Varanasi adında bir kent varmış. Şiva’nın yaşadığı bu yer, kutsal varlıklarla dolu imiş ve Kailasa dağının yaylası gibiymiş. Ganj nehri de tıpkı devamlı boyunda takılı bir kolye gibi, oradan akarmış. İşte bu şehirde Pratapamukuta adında bir kral yaşarmış. Ateş nasıl ormanı helak ederse, bu kralın yiğitliği de düşmanlarının ailelerini helak edermiş. Onun Vacramukuta adında bir oğlu varmış. Bu çocuk o kadar yakışıklıymış ki, Aşk Tanrısı yanında hiç kalırmış. Ayrıca düşmanları onun cesaretini iyi bilirmiş. Bu prensin canından çok sevdiği Buddhişarira adında bir arkadaşı varmış. Bu da vezirin çok zeki olan oğlu imiş.



Bir keresinde prens ve vezirin oğlu ava çıktığında çok uzaklara gitmişler ve oklarıyla aslanların kellelerini uçura uçura giderken, büyük bir ormana gelmişler. Öten kuşları, öbek öbek açmış çiçekleriyle orman adeta bir aşk evi gibiymiş. Ormanın içinde prens ve vezirin oğlu büyük bir göl görmüşler. Gölde renk renk açmış nilüfer çiçekleri arasında, hizmetkarları ile birlikte oraya banyo yapmaya gelmiş, göksel güzellikte bir kız varmış. Kız güzelliği ile adeta gölü dolduruyormuş ve mavi lotuslardan yeni bir orman yaratıyor gibiymiş. Ay gibi güzel yüzünün utangaçlığını gizlemek için beyaz bir lotusla yüzünü kapatmış ve hemen o anda gönlünü prense kaptırmış. Prens de aynı şekilde ona aşık olmuş.



Prens ona ve hizmetçilerine bakıp kızın kim olduğunu düşünürken, kız ülkesini ve başka bilgileri içeren işaretler yapmaya başlamış. Çiçek kolyesinden bir lotus çıkarıp onu kulağına takmış ve diş yaprağı denilen bir mücevher biçimine gelene kadar bir süre kıvırmış. Sonra başka bir lotüs alıp onu da kafasına koymuş ve elini anlamlı bir biçimde kalbinin üstüne bastırmış. Prens o anda ne anlama geldiğini anlayamamış ama vezirin zeki oğlu anlamış.



Prens kızdan ayrılıp kendi ülkesine döndükten sonra, mutsuzluktan perişan olmuş. Bir gün vezirin oğlu dayanamayıp prense kızın kolayca elde edilebileceğini söyleyince oğlan kendini kaybetmiş ve “Nasıl elde edebilirim ki, ne adı belli, ne ailesi ne de ülkesi? Neden beni rahatlatmaya çalışıyorsun?” demiş. Bunun üzerine vezirin oğlu yanıtlamış.

“Ne? Sen işaretle kızın sana ne anlatmaya çalıştığını anlamadın mı? Lotüsünü kulağına koymakla kız “ Ben Karnotpala ülkesinde yaşıyorum” demek istedi. Diş yaprağı mücevheri yapmakla “ Ben fil dişi oymacısının kızıyım” demek istedi. Lotüsü başına koyarak adının Padmavati olduğunu; elini kalbinin üzerine koymakla da, “Bu kalp senindir” demek istedi. Şimdi ben biliyorum ki, Kalinga bölgesinde Karnotpala adında bir kral yaşar. Onun sarayındaki gözde kişilerden biri, fildişi oymacısı Sangramavardhana’dır. Onun canından çok sevdiği kızının adı da Padmavati’dir. Bütün bunları halkın ağzından duymuştum ve o nedenle kız sana işaretler yaparken bunların hepsinin anlamını çözmüştüm.”



Prens vezirin zeki oğlundan bunları işitince çok sevinmiş ve bir plan yapmışlar. Ava çıkar gibi yapıp aslında sevgilisine kavuşmak için onun yaşadığı yöne doğru yola çıkmışlar. Prens yolda hızlı atlarıyla maiyetindekileri atlatıp Kalinga ülkesine vezirin oğlu ile birlikte varmışlar. Sarayın çok yakınında oturan yaşlı bir kadının evine misafir olarak yerleşmişler.



Vezirin oğlu yaşlı kadına fildişi oymacısını tanıyor musun diye sormuş.Yaşlı kadın “Onu iyi tanırım, ben onun dadısıydım, şimdi de kızına dadılık yapıyorum. Ama şimdi oraya gidemem zira üstümde elbiselerim yok, onları benim kötü kalpli kumarbaz oğlum gördüğü yerde hep alır.”



Vezirin oğlu ona elbisesinin üst parçasıyla başka hediyeler vermiş ve eklemiş. “Sen bizim anamızsın, senden rica ettiğimiz şeyleri lütfen yap, fildişi oymacısının kızı Padmavati ye git ve seni gölde görüp aşık olan prens geldi ve beni sana gönderdi de”. Yaşlı kadın verilen hediyelere memnun olmuş ve kabul edip doğruca Padmavati’nin yanına gitmiş, kısa süre sonra yanına gelmiş. Prens ve vezirin oğlu ne oldugunu sorunca, “Ona gizlice, buraya geldiginizi söyledim. Bunu duyunca beni azarladı ve kafuru sürülü elleriyle her iki yanagıma da vurdu. Onurum iki paralık oldu ve ağlayarak geri geldim. Bak yavrum ellerinin izi yanaklarımda görülüyor” diye konuşmuş.



Bunları duyan prens ümitsizliğe kapılmış, ancak vezirin zeki oğlu ona eğilip fısıldamış. “Üzülme, düşüncesini açıkça söyleyemese de dadısına vurup yanaklarına on parmağının izini çıkarmakla kız şunu demek istiyor; önümüzdeki 10 gün içinde bekle, çünkü bu arada görüşmek mümkün değil.”



Vezirin oğlu prensi bu şekilde yatıştırdıktan sonra pazara gitmiş ve gizlice altınlarını satmış. Yaşlı kadına çok lezzetli yemekler hazırlatmış ve üçü birlikte yemişler. 10 gün sonra vezirin oğlu yaşlı kadını yeniden kıza göndermiş. Lezzetli yiyecek ve içeçeklere düşkün olan kadın kızın evine gitmiş ve geri gelmiş; “Gittim ve hiç konuşmadım ama beni gene azarladı ve bu kez kırmızı boyaya batırdıgı 3 parmağı ile göğsümü işaretledi.” Demiş.

Vezirin oğlu prense “Endişe edilcek bir şey yok, kırmızı boyayla 3 parmak işareti yapmakla kız üç geceye kadar seni kabul edemem demek istemiş.” Diye açıklama yapmış.



3 gün daha beklemişler ve sonra tekrar yaşlı kadını göndermişler. Kadın kızın evine varınca, kız yaşlı kadını onurlandırmış, yiyecekler sunmuş kadını memnun etmiş. Akşam olupta kadın evine dönmek istediginde, dısarıda korkunc bir gürültü kopmuş. “Kaçın kaçın ipini koparan bir fil insanları ezerek buraya doğru geliyor! “ diye bagırısmalar duyulmuş.



Padmavati yaşlı kadına demişki, “Şimdi hiç güvenliği olmayan bu ana yoldan gitme, orada fil var; biz seni bir koltuga oturtup bir iple aşağıya sarkıtalım ve şu geniş pencereden evin bahçesine in. Sonra ağaca çıkıp şu duvarı geç, sonra diğer agactan aşagi in ve evine git.” Kız bunları dedikten sonra yaşlı kadın kızın dediklerini bir bir yapmış. Eve gelince de olup bitenleri anlatmış. Vezirin oğlu prense dönüp demiş ki, “Dileğin yerine geldi, kız sana izleyecegin yolu gösteriyor. Sen de aksam olur olmaz aynı yolcan kızın evine git ve aynı yoldan içeri gir.”



Prens akşam olunca, aynı ağaclardan ve duvardan gecerek eve ulaşmış. Ucunda koltuk olan, aşağı sarkıtılmış ipi görmüş ve koltuga oturunca onu bekleyen hizmetliler prensi yukarı çekmişler. Prens sevgilisine kavuşmuş. Prens orada kızla Gandharva usulu evlenmiş. (törensiz, şahitsiz birleserek evlenmek)



Aradan birkac gün gectikten sonra prens kıza şöyle demiş. “Arkadasım vezirin oğlu benimle birlikte gelmişti ve şu anda dadının yanında kalıyor, şimdi gidip onu bir görmeliyim, sonra tekrar sana dönecegim.” Bunu duyan kurnaz Padmavati aşığına sormuş. “Kocacıgım, sana bir soru soracagım. Sana yaptıgım işaretlerin anlamını sezebilmiş miydin? Yoksa bunları arkadaşın mı keşfetti?” Prens yanıt vermiş. “Ben hicbirsey anlamamıstım, arkadasım herseyi anladı ve bana anlattı.”. Bunu duyan güzel kız ”Bunu daha önce bana söylememekle hata etmişsin. O senin arkadasınsa benim de kardesimdir. Onu herkesin önünde onurlandırmalı hediyeler vermeliyim” demiş.



Prens vezirin oğlunun yanına döndüğünde, kıza işaretleri onun çözdüğünü anlattıgını söylemiş. Vezirin oğlu bunu pek onaylamamış ve prense tedbirsizce buldugunu söylemiş.

Ertesi gün dadının evine Padmavati’nin sırdaşı elinde yiyeceklerle gelmiş. Vezirin oğlunun sıhhatini sorduktan sonra, ona elindeki lezzetli yiyecekleri vermiş ve bu arada prensin bu yiyeceklerden yemesini engellemiş. Hanımefendisinin de kendisini bekledigini söyleyip oradan ayrılmış. Vezirin oğlu “ Bak simdi prensim, sana müthiş bir şey göstereceğim” diyerek, elindeki yiyeceklerden birini bir köpeğe vermiş. Köpek yiyecegi yer yemez ölmüş.

Prens şaşırmış ve bu garip olayın anlamı nedir? Diye vezire sormuş. O da açıklamış.

“Doğrusu bu kız benim zeki oldugumu anladı. Onun işaretlerinin ne anlama geldigini bildigimi biliyor, o yuzden bu zehirli yiyecekleri gönderdi. Bunları yiyip ölmemi istiyor.Çünkü bu kız sana aşık ve seni kaybetmek istemiyor. Eğer ben sağ kalırsam benim etkimle evine dönebilir ve onu terk edebilirsin diye düşünüyor. Ama kızmaya gerek yok Bu soylu kadını akrabalarından ayrılmaya razı etmelisin Ben sana onu kaçırman için bir yol önerecegim.”



O sırada dışarıdan bir gürültü gelmiş, insanlar “Eyvah kralın küçük çocugu ölmüş” diye bagırısıyorlarmıs. Vezirin oğlu bunu duyunca cok sevinmiş ve prense demişki.

“Gece saraya git ve kızı sarhoş et. O uykudayken uzun bir çivi ile kalçasına bir işaret koy, bütün mücevherlerini al ve pencereden sarkıttıgın iple geri dön. İşin kalan kısmını da sana daha sonra açıklayacagım.”



Vezirin oğlu sözlerini bitirdikten sonra üç uçlu bir çivi yaptırmış ve prense vermiş. Prens gece saraya kızın odasına gidip kızı sarhos ettikten sonra vezirin oğlunun dediklerini tek tek yapmış.



Ertesi sabah vezirin oğlu mezarlığa gitmiş ve süratle bir çileci kılığına girmiş, prensi de çömezi kılığına sokmuş. Ona demişki, “Git ve kızın mücevher takımının bir parçasını pazarda satar gibi yap, fakat ücretini yüksek söyle ki kimse almaya kalkışmasın, ama herkes onun çalındıgını anlasın. Ve eğer seni tutuklamaya kalkısırlarsa hic cekinmeden “ Bunu bana satmam için ruhsal önderim verdi” dersin.



Bunun üzerine prens elinde mücevherle pazarda mucevheri göstere göstere dolaşmış ve tutuklanmış. Onu hemen kasabanın baş hakimine götürmüşler. Hakim bu mücevheri nereden buldugunu sorunca da prens “ Bunu bana satmam için ruhsal önderim verdi” demiş. Kasabanın yargıcı vezirin oğluna gelmiş ve sormuş. “Öğrencinizin elinde duran gerdanlığı nereden buldunuz?” .

Kurnaz adam rol yapmaya başlamış. “Ben ormanlarda dolaşan bir çileciyim. Şans eseri yolum buraya düştü. Geceleyin mezarlıkta dururken değişik yönlerden gelmiş bir takım cadılar gördüm. Onlardan bir tanesi çıplak kalbi üzerine koyduğu lotüsle prensi getirdi ve onu Bhairava ya sundu. Çok büyük güçlere sahip olan ve sarhoş durumdaki cadı dualarımı okudugum sırada yüzünde iğrenç ifadelerle tespihimi almaya çalıştı. Çok kızdıgım için büyü yapıp üç uçlu çatalımın ucunu kızdırıp kalçasına işaret koymuştum. O sırada bu kolyeyi onun boynundan aldım. Şimdi onu satmam gerekir, zira bu bir çileci için uygun degil.”



Yargıç bunları işittikten sonra gidip krala haber vermiş. Kral kaybolan inci kolyenin bu oldugunu görerek güvenilir yaşlı bir kadını, fildişi oymacısının kızının kalcalarında çilecinin söz ettiği işaretin olup olmadıgına bakmak üzere göndermiş. Yaşlı kadın geri döndügünde işaretin çok net göründüğünü söylemiş. Kral kızın bir cadı olduğuna ve cocugunu öldürdügüne hükmetmiş. Sonra çileci kılıgındaki vezirin oğluna gidip ona Padmavati’yi nasıl cezalandırması gerektigini sormuş. Onun önerisi ile kızın akrabaları sarayda kalmak koşulu ile, kızı sehirden kovmak kararı almış. Kız bütün bunların vezirin oğlunun hilesi oldugunu tahmin etmiş. Aksama dogru vezirin oğlu ve prens atlarına atlayıp, ağlamakta olan kızın yanına gelmişler. Onu yatıştırdıktan sonra kendi krallıklarına doğru yola çıkmışlar. Orada prens kızla mutlu bir hayat sürmüş. Ancak fildişi oymacısı, kızının ormanda vahşi hayvanlar tarafından parçalanıp yendigini düşünerek kederinden ölmüş. Daha sonra da karısı ölmüş.



Krala bu öyküyü anlatan Vetala sormuş.

“Şimdi benim bu öykü ile ilgili bir tereddütüm var, bana bunu açıkla; Kızın annesiyle babasının ölümünden kim sorumludur? Ey kral, eğer doğru yanıtı bulamazsan kafanı yüz parçaya bölerim bilmiş ol.”



Evet ben de simdi size soruyorum, kızın anne ve babasının ölümünden kim sorumludur?

Yanlış cevap verirseniz kelle gidecek. Ona göre iyi düşünün :)))


elbette salak

Marsseh -- 29.12.2009 - 16:12

elbette salak prens:)

marsseh: 100 de fena sayı değil, bölünerek mi çoğalsam:)


tez vurun kellesini :)

Camael -- 29.12.2009 - 16:35

Lezzetli yiyecek ve içeçeklere düşkün olan dadı mı desem acep:)Gerçi; Bu öyküde anne ve babasının ölümünde herkesin payı var gibi gibi:)


Cevaplarınızda

RedSonja -- 30.12.2009 - 07:01

Nedenini de yazalım arkadaşlar. Buradan hatırlatma olsun diğer arkadaşlara.


Vezirin oğlu: prense

Camael -- 30.12.2009 - 07:17

Vezirin oğlu: prense kızın kolayca elde edilebileceğini söylediği için.
Prenses:gizlice evlenip,ailesine yalan söyledği için.
Diğerleri: Kızın cadı olduğuna inandıkları için.
Dadı:Lezzetli yiyecek ve içeçeklere düşkün olup. prensese arabulucuk yaparak, haber taşıdığı için.:)
Prens:Aptal aşık olduğu için.


Hortlağın 1. Öyküsü - Cevap

RedSonja -- 01.01.2010 - 09:38

Krala bu öyküyü anlatan Vetala sormuş.

“Şimdi benim bu öykü ile ilgili bir tereddütüm var, bana bunu açıkla; Kızın annesiyle babasının ölümünden kim sorumludur? Ey kral, eğer doğru yanıtı bulamazsan kafanı yüz parçaya bölerim bilmiş ol.”



Vetala’dan bunları işiten kral onun lanetinden korkmadan şu yanıtı vermiş;

“Ey büyü sanatlarını bilen yaratık, bu ne zor soru böyle, niçin üçünden biri suçlu olsun? Bütün suç kral Karnatpala’dadır.”

Bunun üzerine Vetala demişki; “Niçin? Kral ne yaptı ki? Konuyla ilgisi olan bu üçüdür. Prens, Padmavati ve Vezirin oğlu.”

Kral demiş ki; “Bu üçünden hiçbiri kabahatli değildir. Çünkü vezirin oğlu efendisinin istekleri doğrultusunda davranarak bir suç işlememiştir. Padmavati ile Prens ise aşk tanrıçasının oklarıyla yanıp tutuşurken hiçbir şeyin farkına varmaz haldeydiler. Fakat Kral Karnatpala öyle mi? Politika biliminden haberi yok, casusların işlerini araştırmıyor, hırsızların hilelerini anlamıyor, işaret dili ve simgeler konusunda deneyimsiz, bu nedenle de düşüncesiz adım atıyor. Suçlu olarak o görülmeli.”



Cesedin içerisindeki Vetala kraldan doğru cevabı alınca hemen omzundan kaybolmuş ve büyü gücü sayesinde görünmeyen bir yere gitmiş. Kral yılmaz cesaretiyle cesedi tekrar almak üzere Şimşapa ağacına doğru gitmiş, oraya vardığında karanlıkta, cenaze ateşlerinin loş ışığında, yerde inleyen cesedi görmüş. Sonra kral, içinde Vetala’nın olduğu cesedi yeniden omzuna yüklemiş ve sessizce kararlaştırılan yere dogru yürümeye başlamış. Bir süre sonra Vetala yeniden seslenmiş; “Kral, şu içine düştüğün bela çok büyük ve sana uygun değil; sana bir öykü daha anlatayım da eğlen. Dinle!”



Yeni hikaye gelecek :)

Sonsuz Us yorumlar yükleniyor...


Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -