Günümüz nasıl geçiyor? Uyanıp iş veya okul için sokağa çıkıp, akşam saatlerinde pili bitmiş bir beden olarak, savrula savrula eve dönerek değil mi? Dahası da var; evde, ya televizyonun karşısında uyuşuk gözlerle pinekliyoruz ya da bilgisayarın başına geçip, hayattan yarı kopuk, sanal dünyaya şehvetle bağlı neferlere dönüşüyoruz.
Çevrede beynimizi uyuşturmak için uyaran yüzlerce şey varken, biz bilinçli seçimler yaptığımızı düşünüp, başka bir uyuşturucuyla kandırıyoruz kendimizi; kibir. Mesela televizyonu, yalnızca haberleri izlemek için açıyoruz. Hangi haberleri mi? Yayıncı kuruluşun kendi tarafından yorumladığı haberleri… Varlığını sürdürebilmek için reyting elde edebileceği haberleri… İlgi görmeyeceği düşünülenlerin süslenerek karşımıza getirildiği haberleri…
Hesapta gündemi, güncel olanı takip ediyoruz bu sayede. Peki nedir bu güncel? Etiketlerdeki sayıların artması, bilmem nerede trafiğin kilitlenmesi, futbol takımının galip gelmesi ya da yenilmesi, sırf ünlü diye mikrofon uzatılan birinin vatandaşın sorunlarına kafa yorması ve benzeri... Zihninizde bir şeyler canlandı değil mi? Şimdi de bunları izledikten sonraki günü düşünelim. Sabah işe veya okula gidip, dün gece haberlerde gördüklerimizden dem vurmuyor muyuz arkadaşlarımızla? Hatta bazı konuları lastik gibi uzatmıyor muyuz ertesi günlere kadar… Bir de onlara eklenen o gecenin haberleri var…
Peki biz bunlara düşünüp, bunlardan bahsederken, geçip giden, git gide tükenen ömrümüz değil mi? İnsan olarak varlığımızın amacı, yaratılan sanal gündemleri takip edip, hayatımızı bu sanal gündemler hakkında düşünüp yorum yaparak geçirmek mi? Gündem denen şey, belki de hayatımızdaki en büyük uyuşturucu! Acaba en değerli varlığımız olan beynimizi, para denen ve uygarlık tarihini tepeden tırnağa şekillendiren bu illüzyon için mi yormalıyız? Bizim yaratıcılığımız, yeteneklerimiz yok mu? İnsanlığın daha hızlı gelişmesini sağlayacak icatlar bulmak için kafa çalıştıracağımıza, niye trafiğin daha az olduğu yerleri hesaplamakla uğraşıyoruz/uğraştırılıyoruz?
Bu sanal gündemler, yalnızca televizyonla sınırlı değil tabii. Bir de kişilere özel gündemlerimiz var. Bir müzik ya da şarkı sözüyle tüm ruh halimiz değişmiyor mu? Az evvel olduğumuzdan bambaşka bir kimliğe bürünmüyor muyuz? Yolda yürürken, hareketli bir parça eşliğinde temponuzu artırmadınız mı hiç? Yani asıl olmanız gereken halden bir anda çıkıp, beyninizi çok farklı bir konuya odaklamadınız mı? Aşk meşk davaları yüzünden, bir şarkı dinleyip acı çektiğiniz dönemler olmadı mı? Eğer bu soruların çoğuna yanıtınız “Evet” ise, müzik de gerçek bir uyuşturucu demektir.
Bir düşünelim daha neler var diye; sinema, futbol, konser, televizyon, İnternet, iş, okul, alkol, gazete ve dergiler, öyküler, romanlar, şiirler, oyuncaklar, elbiseler, resimler, kostümler, sevgililer… Böyle bakınca, üzerine düşündüğümüz ve bizi bir noktadan alıp farklı bir noktaya götüren ne çok şey var değil mi? Suni gündemler çöplüğündeyiz. Dört bir yanımız illüzyon. Eğer farkına varır da sıkılırsak, yapacak bir şey de yok; kanalı değiştirip bir diğer illüzyona zaplamaktan başka. Eğer bir gün, insan olarak yapmamız gerekenlerin bunlar olmadığına ve düşünmemiz gerekenlerin bu çöplüğün içindekilerden farklı olduğuna karar verirseniz, o zaman yanınızdakilere bu düşüncenizi sesli olarak dile getirin; çünkü biz binlerce yıldır amacımızı unuttuk. Şu an başardığımız yegane şey, gördüğümüz illüzyonlarla beyinlerimizi çürütmekten başka bir şey değil. Lütfen pillerimizi, amacımızı bulmak için düşünerek harcayalım.
deli -- 13.09.2009 - 07:16
yorgun yaşayana,yorulmuşsun beyninin içindeki vızıltıdan.haklısında.fakat çıkış noktasını bulamamışsın.yağmurdan kaçarken dolunun altında kalmışsın.daha çok incinmişsin.bırak bir şeyler icat etmeyi artık.uzan boylu boyunca çimenlere ve sadece dinlen artık.
günüm nasıl geçer.sabah kalkarım bazen de akşam.her gün bir yerimi eksik yıkarım.mesela bugün yüzümü yıkarken sol gözümü yıkamadım.yarın belki elimi yıkamam.evde ki bütün saatlerim 2 saat 14 dakika ileridedir.kitaplığımda ki iç çamaşırlarım ile gardolaptaki kitaplarımın yerlerini değiştiririm.ali rıza abi ile sohbet eder 6 lokma yemek yerim.ondan sonrası ise tamamen tesadüflere kalmış bir yaşam sürerim.
bir televizyonum vardı,özendim akvaryum yapacaktım.söktüm fakat içinde bir türlü su dolduramadım.hep aktı bir yerlerden.kirli çamaşır sepeti yaptım bende.
Göçmen -- 13.09.2009 - 08:41
Yorgun,,
belkide birçoğumuzun içinde bulunduğu , fakat kimimizin farkında bile olmadığı , kimimizin de farkında olup da başka yapacak bir şey bulamadığı bir durumdan söz etmişsin..Çok da güzel söylemişsin..
Zaman geçip gidiyor ve bizler her gün aynı ve gereksiz şeyleri yapmaktan hala bıkmadık..
Bence hiçlik budur işte... Yaratıcı olalım demişsin ama asıl mesele de burada.. Yararlı , saçma sapan olmayan birşeyler bulup yapmak o kadar da kolay değil.. Bu konuda örneğin , neler olabilir bizleri bu monoton hayatın sıkıcılığından kurtarıp, her yeni sabaha yeni bir heyecanla başlamamızı, ve bize ''oooo yapacak ne kadar yararlı ve yapmaktan keyif aldığım işlerim var bugün yine '' dedirterek yatağımızdan heyecanla kaldıracak işler?
Bunun cevabını bulduğumuzda da bu tv, internet oyunları gibi uyuşturucuları bırakmamız için gerekli tedaviyi de bulmuş olucaz sanırım...