canu -- 25.05.2009 - 05:08
Bu olayların bir şeye inanıp inanmamakla ilgisi yok. Bazı insanların evrimleşmemek için inatla direnmesiyle ilgisi olabilir.
"Ya benim olacaksın ya toprağın" .. yok namus.. yok yalnız bana ait olacaksın.. aidiyet.. mülkiyet..
Bilim mi?? Nerde her ıvır zıvır konu için Tv lere çıkıp boy gösteren sosyolog bilim insanları?? Tarihçiler.. hukukçular.. ya medya??? Bakar nısınız 15 yaşında bir çocuğa sorulan sorulara :(
Çocuk gözyaşları içindeyken, annesini babasını kardeşlerini yitirmişken .. haber yapacağım diye soruların ilkelliği çok mu gelişkince..İğrenç buldum :(
Zeka düzeyimizden önce "bilinç düzeyimizi" gözden geçirmeğe ne dersiniz??
ixtlan -- 25.05.2009 - 05:31
ama "Bu olayların bir şeye inanıp inanmamakla ilgisi yok" demişsiniz, ardından bir sürü inanç saymışsınız. namus diye bir şeye inanıyor adam, birinin birine ait olabileceğine inanıyor adam, mülkiyete inanıyor adam...
tegafüle -- 25.05.2009 - 08:35
bu olay petrol yüzünden ,kandavasıyla süslenip örtülmüş .Zaten doğudaki tüm olaylar onun yüzünden .
statik -- 25.05.2009 - 12:09
Önce zeka düzeyini yükseltecek, sonra konuşacak ve yazacaksın..
cümlesi eksik olmuş,
Önce "Halkın" zeka düzeyini yükseltecek, sonra konuşacak ve yazacaksın..
olacaktı, özür dilerim.
Bilinç zekayla ilintili olduğu için, (bileşik kaplar misali) zekaya direk hitap eden ne varsa bunları uygulamaya geçirmemiz lazım. Yani; beslenme, eğitim sistemi, barınma vs. zeka düzeyini yükseltecek ne gerekiyorsa onu yapmaya başlamalı ve aynı paralelde bilinçlendirilmeli.
Bu olayları yapanlar çok iyi incelenmeli. Hukukun yanında, pek çok testlerden geçirilmeli.
Merak ettiğim bir şey de, bunların inanışları.. acaba bunlar neye inanıyorlardı ki böyle gözleri döndü?
Bu sitede bir yerde üyemizin biri şöyle yazmış; "Evrimcilerde şefkat, merhamet, acıma olmaz" demiş....
Yoksa bunlar EVRİMCİ miydi???
pasiflora -- 25.05.2009 - 12:39
petrol mü:) teröristler petrol için mi dağa çıkıyo, way be.
şu konuyu da dine getirmeyin bari.din oyuncak değil.
statik -- 25.05.2009 - 13:05
Dinin oyuncak olduğunu kim söylemiş. Namaz kılan insanlara acımadan kurşun sıkanların neye inandıkları çok mu önemsiz? Olay dine değil de, din olaya yaslanmış duruyor. Bunlar bizden değil diye kestirip atarak kolaycılığı seçmek bu ülkenin hep kaderi olmuştur. Ülkeler felsefe ile değil realite ile yönetilir. Ortada bir realite var.. görürsünüz, görmezden gelir geçiştirirsiniz işte önemli olan seçim de bu.
medisis -- 25.05.2009 - 14:13
Yumurtayı alıp masada parmağınızla ittiriverin; oval yapısından dolayı dönüp dönüp eski yerine gelecektir.
Bu yüzden yumurtanın yuvarlanıp yuvadan düşme olasılığı azdır.
Eğer yumurta başka bir biçimde, diyelim ki yusyuvarlak olsaydı, yuvalarda durmayan yumurtalar yüzünden kuş sayısı azalacaktı.
Onlar azalınca tilkiler de azalacaktı...
Tilki azalınca fareler çoğalacaktı...
Fareler çoğalınca yeterince patates, mısır, turp, mercimek, bakliyat... Kısacası insanoğlunu besleyen yer ürünleri olmayacaktı...
Bunlar olmayınca Osman da olmayacaktı...
Halbuki Osman var...
Kuş bir taşın ya da dalın üzerine tüneyip kakasını yaptığında bile, kuşun da kakasının da bir hikmeti vardır.
Bir de bakarsınız ki erişilmez duvar gibi yalçın kayalıklar arasında, yemyeşil bir incir ağacı var...
Bu kuşun kakasının hikmetidir...
Ya da karganın yedek yiyecek olarak sakladığı bir cevizden filizlenmiş bir görkemli ceviz ağacı...
Kargaya cevizi saklama aklını veren de, gömdüğü yeri unutacak kadar akılsız yapan da bu müthiş düzenektir...
Aslında ormanları ekenler kuşlardır...
İnsanoğlunun geldiği yerdir; doğa, orman, ağaç, tilkiler, solucanlar, fareler, kuşun kakası, yumurta...
Ve Osman...
Osman tüm bunları bilmez...
Yumurtanın oval biçimindeki gizli hikmet ile kendi cinsinin varlığı arasındaki müthiş bağı anlayamaz...
O durmadan yok etmek ister doğayı...
Ağacı sevmez, ormanı açar, kediyi tekmeler, kuşu vurur, denizi foseptik yapar, ırmağa işer, karacaları-ayıları kovalar, yunusları öldürür, kurda-domuza düşmandır...
Doğaya saygısızdır...
Tabiatın en tehlikeli ve en büyük düşmanıdır...
Kuşun kakası ile yumurtanın oval biçiminin dahi, yaşamın nasıl vazgeçilmez parçaları olduğunu aklına getirmez...
Tüm bu nedenlerle ben insanın zeki yaratık maymundan geldiğine inanmam...
Eşekten geldiğine inanırım.
Bekir Çoşkunun bugünkü yazısı
İnsan kendi soyunu bile yok etmekten başka birşey düşünmüyor. Bekir çoşkuna tamamen katılıyorum:)))
canu -- 25.05.2009 - 14:53
durmadan yok etmek ister doğayı...
Ağacı sevmez, ormanı açar, kediyi tekmeler, kuşu vurur, denizi foseptik yapar, ırmağa işer, karacaları-ayıları kovalar, yunusları öldürür, kurda-domuza düşmandır...
Doğaya saygısızdır...
Tabiatın en tehlikeli ve en büyük düşmanıdır...
Kuşun kakası ile yumurtanın oval biçiminin dahi, yaşamın nasıl vazgeçilmez parçaları olduğunu aklına getirmez...
Tüm bu nedenlerle ben insanın zeki yaratık maymundan geldiğine inanmam...
Eşekten geldiğine inanırım.
Katılıyorum! Ama eşeğin ne insanlığını gördünüz yahu :))
Bazı insanlar ne yazık ki ne zihnen ne de ruhen evrimlerini tamamlayamadan geliyor bu gezegene. İnsan suretinde.. Bildiği tek şey ölmek veya öldürmek. Eşek öyle mi ?? Neden öldürsün ki? Dişi mi yok ona .. ya da yiyecek kıtlığı mı var ? Olsa bile öldürmez. Olsa olsa kendini korur. Ama buyrun ilkel insanlara bakın... Eline aldığı veya kendisine ulaşan her teknolojik gelişmeyi de öldürmek için kullanır bu insan suretindekiler :(
statik -- 26.05.2009 - 04:34
"Eşeklik etme" deriz ya, aslında "insanlık etme" demek lazım.
2 yıl önce tura çıkan bir İsviçreli, hiçbir eksiği olmamasına rağmen Sakız Adası'na girememiş.
Sebebi İspanya'dan aldığı eşeğin Kıbrıs eşeğine benzemesi imiş....
Eşekleri bile Kıbrıs, Yunan, Türk diye ayıran insanların "eşeklik etme demesi" Ne büyük çelişki değil mi?
Özay Şendir kaleminden.
canu -- 26.05.2009 - 05:27
"İnsan eşekten gelir" başlıklı insanın çevresine saygısızlığını anlatan dünkü yazıma hayvan sever dostlarım"Eşeklere haksızlık" diyerek kızdılar.
Benim okurlarım her zaman haklıdır, şöyle dedim kendi kendime:
"Eşeklik ettin..."
Yani "eşeklik" eşeklere özgü değil.
... Yaşamlarımızın böyle rezil olmasında tabi ki eşeklerin suçu kabahati yok...
Bu dünyaya hiç zarar vermediler. ...
Beni bağışlasın eşekler...
Affetsinler ...
Özür dilerim eşeklerden, özür dilerim...
Eşeklerden özür dilerim- Bekir Coşkun (26.5 2009-Hürriyet)
xenix -- 26.05.2009 - 05:45
Zeka ile ilgisi olmayan bir durum. Tamamen bilinç durumu. Halkın zekası ne kadar ileri olursa olsun (kaldı ki yurt dışında bir ortamda bulunduysanız türk zekası diye bir kavram hakkında tartışmaya girmişsinizdir. ) bilinç olmadıktan sonra bu ancak katliamı nasıl daha güzel planladığınla ilgili olur. Benzer durumlar yurtdışında ki ülkelerde de olur. Sniper lı katiller, pompalı tüfekle okula dalan gençler de en ileri gibi görünen ülkeler de benzer şeyler yapabilir.
Zeka kesinlikle değildir. Zeka; olan şeyler arasında bağıntı kurabilme gücüdür. Pratikliktir.
Peki bu yapılan nedir? Sevgisizliktir, Bilinçsizliktir, kendini çok önemsemedir. Evet bir insan kendini çok önemserse yaptığı herşeyi haklı görecektir. Kimseyi umursamayacaktır. Doğaya zarar verecektir, insanlrı öldürecektir.
Bu sebebi hiç kimse göremez, çünkü herkes kendini önemser ve dediklerinin, yaptıklarının ısrarla doğru olduğunu savunabilir. Üstelik bunu da zekice savunur.
Halktan önce daha büyük bir sorun var, kendimiz... Önce kendimizden başlayalım düzeltmeye birşeyleri.
xenix
statik -- 26.05.2009 - 11:17
Bazı şeyler için "kesinlikle" kelimesini pek kullanmamak gerek.
Bununla ilgili yüzlerce örnekler var.
"Algı" kapalıysa nasıl açılır?
"bilinç" algı açılmasından sonraki aşama değilmidir?
pasiflora -- 26.05.2009 - 14:47
Namaz kılan insanlara acımadan kurşun sıkanların neye inandıkları çok mu önemsiz?
Allah'a inamış olması ya da inanmamış olması neyi değiştirecek ki sence? inanması, inanıp bunu yapması onun sorunu, suçu dine atamayız.ya da inanmamış olması, yine bunu yapması onun sorunu, bunu da inançsız olduğu için , inançsız insan herşeyi yapar zaten, onlardan herşey beklenir mi diyeceğiz?
güzel diyosun da, ortada bi vahşet ve diz boyu cehalet var.
xenix -- 26.05.2009 - 16:01
Zeka değil. Akıl, bilinç vs zeka ürünü şeyler değildir. Köydeki çoban hepimizden daha bilinçli olabilir ama zeki olmayabilir. Tam tersine çok zeki olup akıllı ve bilinçli olmayada bilir.
xenix
statik -- 27.05.2009 - 04:36
"Allah'a inamış olması ya da inanmamış olması neyi değiştirecek ki sence?" demişsin.
Bence bir yada iki kişi olsalar, cinnet geçirdiler denebilir,ama bunlar 8 kişiler yani grup olarak (planlayarak) yaptıkları bir eylem olduğu için neye inandıkları çok önemli!!
Allaha inanmak yetmez..
mensup oldukları dinin şartları bunlara böyle bir olayı vesile edemez, etmemesi lazım. Zira hiç bir dinde öldürme yoktur, mensup oldukları inanışları layıkıyle yerine getiren insanlar bu tür davranışlardan kaçarlar..
İşte bu noktada "allah korkusu" dediğimiz kavramın devreye girmesi gerekir.
Hani derler ya, allah korkusu yoksa insan her şeyi yapabilir.. onun için bende diyorumki; Hadi kanundan, jandarmadan, devlet'ten korkmuyorsun bunu anladık da, allah korkunda mı yok!!
Çağdaş, aydın, bilinçli, zeki bir halk yetiştiremediğimiz ve yetiştiremeyeceğimiz için;
Bence dinler olmalı.. Hemde layıkıyla olmalı ve işte "bilinç" dediğimiz kavram burda devreye girmeli..
Yani bilinçli, ve dinin isteklerini (özellikle kuran'ın) tam olarak yerine getiren insanların, hiç değilse korkacakları bir allahları olur.
Akıl yada fikir, her ne ise de,
(Aziz Nesin'in dediği gibi) halkın belli bir yüzdesinde birşeyler eksik.
xenix -- 27.05.2009 - 18:08
Bugün ne aborjinlerde, ne eskimolarda, ne kızılderililerde ne de başka bir çok dinsiz, allahsız topluluklar da böyle bir olay görünmüyor. Neden?
statik -- 03.06.2009 - 12:11
nisa(90)ve nisa(91) ile birlikte bütün halinde yorumlamak gerek.
Nisa 90: Ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavime sığınanlar ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip) bundan göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) Allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış şartlarını size bırakırlarsa, artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.
Nisa 91: Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden güvende olmayı istiyor bulacaksınız. (Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün.
Bazı ayetleri o günün şartlarına göre değerlendirmek gerekir.
statik -- 03.06.2009 - 12:36
CİNAYETİ NASIL İŞLEDİĞİNİ ANLATTI
Murat Yüksel'in, annesi ve en küçük yeğeni Vedat'ı evde bulduğu kabloyla boğduğunu, öldürdüğü diğer kişiler arasında sadece Arif'in bir süre kendisine direndiğini ve bir süre boğuştuklarını anlattığı belirtildi.
Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin Ruh Sağlığı ve Hastalıklar Hastanesinde yaptığı incelemede, farklı tarihlerde zanlı ve baba İbrahim Yüksel'in “şizofren”, kardeşi Ali Yüksel'in “ağır şizofren”, anne Güney'in “depresyon” tedavisi gördüğü tespit edildi.
Ali Yüksel'in sürekli ilaç kullandığı, hastaneye yatırılmadan önce de “kendini peygamber olarak gördüğü” öğrenildi.
Korkarım katliamların Devamı gelecek!!
oik0s -- 04.06.2009 - 05:03
Ensest ve akraba evliliklerin oldukça çok görüldüğü ülkemizde bu tip olayların yaşanması doğaldır. Kan bağı evlilik sonucu doğan çocuklar bazen sakat doğar fakat bu çocuklarda fiziksel engel olmasa bile çoğunlukla düşük IQ gözlenmektedir. Bu tip kalabalık aile içinde şiddet ön plandadır: Baba çocukları ve anneyi döver, anne çocukları, büyük çocuklar küçük çocukları... Bu zincir sürer durur. Şiddet, doğal ve kanıksanan bir durum haline gelmiştir.
Sanırım bunları biliyoruz. Fazlaca birşey söylemeye gerek yok...
Asıl söylemek istediğim; Kuran ve çeşitli yorumlarıdır.
Statik diyor ki; Kuran'da şiddet yok... Bu oldukça naif bir görüştür ve aslında kendisinin ve birçoklarının olmasını istediği olgudur. Gerçek böyle değildir. Dünya böyle işlemez.
Gerçeğin kendisi şiddet ve ölüm doludur. Bugün S.Arabistan'da adamlar arapça bilmiyor diyemeyiz ve onların yorumunda şiddet gene ön plandadır.(Berberin az daha kafası gidiyordu) Peygamberin kendisi dememiş midir - Ne mutlu İstanbul'u alacak fatihe- diye; bu bir gasp ve şiddet içermiyor mu?
Şimdi aile içi şiddet ile gaspı aynı kefeye koyup, diğer yandan kendine meşru dayanak arayan şiddet dolu kafaları ne yapacağız ? Adam dayanağını bugüne kadar gelmiş geçmiş baskıcı rejimlerin dinsel yaptırımlarına dayandırmıyor mu? 1400 senelik bir hikayedir bu ve o günün bugünün şartları diye birşey söz konusu bile değil... Kafa hala aynı kafa...
xenix -- 04.06.2009 - 16:23
Şiddet gittikçe artıyor mu? Yoksa gazeteler, televizyonlar özellikle mi veriyor daha çok haberi anlamış değilim. Ama gidişat iyiye değil eğer şiddet olayları artıyorsa. Sanırım topyekün kafayı yeme operasyonları başladı da bizim haberimiz olmadı.
Ya da çok saygı duyduğum birisi, bugün, kıyamet yaklaşıyor o yüzden demişti...
xenix
statik -- 05.06.2009 - 06:10
Önceki yazımda dedimki;
""Çağdaş, aydın, bilinçli, zeki bir halk yetiştiremediğimiz ve yetiştiremeyeceğimiz için;
Bence dinler olmalı..
Hemde layıkıyla olmalı ve işte "bilinç" dediğimiz kavram burda devreye girmeli..
Yani bilinçli, ve dinin isteklerini (özellikle kuran'ın) tam olarak yerine getiren insanların, hiç değilse korkacakları bir allahları olur.""
Din kitaplarının şiddet içeren ayetleri masumlara dönük değil. Genellikle savunma ve savaş durumları ile ilgili.
Dinin tam olarak anlaşılamaması kaosları getiriyor.
"Bir masumu öldüren tüm insanlığı öldürmüş sayılır" Bu da dinimizde ifade edilmiş bir sözdür.
Yobazlıktan, bağnazlıktan, gericilikten bir an evvel kurtulmak için islamında kendine çekidüzen vermesi gerekmez mi? günümüzde olumsuzluk ifade ediyormuş gibi görünen, cımbızla ayıklanmış söylemleri(ki bunlarda tartışılır) öne sürmek, dinin tamamına yapılan bir haksızlıktır.
Kur'anda insanlığı ilgilendiren çok güzel ayetlerde var, nasıl görmek istersek öyle görürüz.
Ben burda dini tartışmak istemiyorum, şiddetin önüne nasıl geçilebilir, ona bakmaya çalışıyorum. Bunlardan biride din olabilir mi acaba? dedim, hepsi bu..
oik0s -- 05.06.2009 - 06:33
Bırakınız ölüm emri ve savaş içeren ayetleri, cennet ve cehennem ayrımı bile şiddet içermektedir. Hem de olabilecek en dehşetli şiddet...
Kitabın neredeyse her sayfasında bu ayrım dehşetcengiz bir şekilde yapılmaktadır.
Bana kalırsa yeni bir formül düşünmek gerek:)
statik -- 05.06.2009 - 07:05
dinler olmazsa, taşlar yerine oturur mu sence? sanki öyle diyormuşsun gibi algıladım;))
herşeyin çivisini dinler mi çıkarıyor? yoksa din diye savundukları safsatalar mı?
thecyberian -- 05.06.2009 - 09:59
Buraya fizikle ilgili araştırmalarımı yapmak ve bu konuda yazılan yazıları okumak hatta fikirlerimi paylaşmak için geldim. Gerçektende çok güzel yorumlar buldum son derece tatmin edici seviyedeydi her biri. Ama gel gelelim insan zekasını bu kadar iyi kavramış ve bu konuda grup olarak bilinçli birşeyler yapılmaya çalışılmiş sitede insanlar nelerden ne şekilde bahsediyor. Doğuyu hepimiz biliyoruz..batıyı da biri yaptığına cahillik der öbürü medeniyet içerisinde ki travma ve ekonomik durumlar. Aslında hepsinin insan hazzına ilişkin olduğu ve insanın kendini doğada büyük görmesi hayatı kendi etrafında döndüğünü zannetmesi üzerine gelişmiş durumlardan ibarettir. Konuyu mantık ilkeleri ve insan zekasının yönelimleri üzerine tartışacaksak tartışalım ama bu şekilde belirli toplumsam oyuncaklar üzerinden (din gibi) devam etmek bence çok akıllıca değil diye düşünüyorum.
statik -- 05.06.2009 - 10:36
"Doğuyu hepimiz biliyoruz.." demiş;
Yani doğu'dur normaldir mi? demek istemiş.
Mantık ilkeleri dediğiniz, batıya veya doğuya göre coğrafi kıvrımlara ayak uyduran bir kavrammıdır?
Zeka, tüm insanlar için kabul görmüş eğilimlerin açılımlarını yakalamaya çalışan bir olgu değilmidir?
Sadece insan hazzı ve doğadaki büyüklük taslanması bitince, bu tür sorunlu konular sona erer mi?
thecyberian -- 06.06.2009 - 05:20
statik
Öncelikle konuya olan mantıksal yaklaşımınız ve sorduğunuz güzel sorulardan dolayı size teşekkür ediyorum. Belkide asıl sorulması gereken soruları sordunuz diye düşünmüyor değilim. Konuyu kendi bakış açımla anlattım ama elbette belirli mantık ve akıl ilkelerinin doğrultusunda hareket etme ve bunu sorgulama bilincini taşımak durumundayız.
Doğuyu hepimiz biliyoruz dedim ve batıyı da diye ekledim. Burdaki maksadım ikisine türkiye coğrafyası üzerinden genel toplumsal bakışların genellemesinden kısaca bahsetmekti. Bu ülkede insanlar doğu kültürü ve batı kültürü arasından algısını tam kavrayamamış olsalarda kafalarında bir bölünmeyle yaşarlar. En azından ikisininde uç noktalarını gördüğümü düşünerek bu kanıya vardım. İstanbuldaki veya batıdaki bizim modern,medeni diye kabul ettiğimiz insan grupları cehaleti, basitliği ve basiretsizliği kendince küçümser yüzlerini daha entellektüel yönlere dönerek kendi psikolojilerine genel entellektüel zeka içerisinde partner aramakla meşguldurler. Bu insanların doğudaki olaya bakışları aşırı nefret ve hınç duygularından ziyaede burada yapılan eğitimi ve kültürü basite indirgeyerek eleştirmekten öteye gitmez.
Konuya birde doğudan bakarsak buradaki insanların vazgeçilmez ve genel hayat amacı olarak gördükleri doğrular vardır. Kişilerin ve oluşturdukları bencil bireyselliğin etkisi olduğunu düşündüğüm bir takım doğrular burada insanların gündelik hayatının ana çekirdeğini oluşturduğundan kişi hareketleri,duyguları ve refleksleri müthiş önem arz etmektedir. Tabi bu duygusal reaksiyonların tepkimesi olarak, panik atak, özgüven psikolojine karşı geliştirilen savunma psikolojisine yönelik öfke ve gurur gibi kavramlarda en olumsuz boyutlarda yer almaktadır. Gelelim birbirlerine nasıl baktırklarına..
Çok basittir bu batıda modern ve medeni kalıplarda olduğu düşünülen insanlar birbirleriyle çatıştığında durumun tesadüfi bir psikoloji, ekonomik bir etki ve olağan bir toplu psikolojiden meydana geldiğini açıklar ve kendi savunmalarını yaratırlar. Ola ki benzer bir konu doğu kültürü dediğimiz ülkemizin doğusunda yer alan insanların başına geldiğinde durum yukarıda saydığım nedenlerden çok yine yukarıda belirttiğim basite indirgeme ve kendi özgüvenini ve bilincini üstün gösterme tutumuyla yorumlanır biter.
Sizinde anlayacağınız üzere zekanın bir mekanı değil sadece bir ülke üzerindeki coğrafi şartlarının getirdiği konumlar bazında başlıklarla el alarak doğu ve batı kavramı diye anlatmak istediğim budur.
Zeka, tüm insanlar için kabul görmüş eğilimlerin açılımlarını yakalamaya çalışan bir olgu değilmidir?
Gerçekten güzel bir soru. Zeka dediğimiz şey bizim mantık ilkeleri ve uygulayabildiğimiz deneylerin sonuçlarıyla ortaya çıkan genel geçici durumlardan oluşan göreceli kavramlardan fazlası değildir. Eğer tüm insanlar belirli bir eğilime girmiş ve bu eğilimi kabul görmüş olsalardı ve yine açılımlarda bir yakalama çabaları olsaydı şuan bu forumda bu başlıktaki bir konu üzerinden burda yazmıyor olurduk.
Sadece insan hazzı ve doğadaki büyüklük taslanması bitince, bu tür sorunlu konular sona erer mi?
İnsanın ölümsüzlüğü kurgulaması ölümlü oluşundan gelir. Zekanın bir evrimi olduğunu varsayarsak zekayı güçlü kılan şeylerin istek ve güdüler olabileceği ama hazza ve duygusallığa yer açıcak konular olmayacağını belirli bir zaman diliminde gözlemleyebiliriz. Biyolojik alandada yapılan bir çok çalışma insanın duygusal zekasıyla mantığının uyumlu çalışmadığını bize anlatmaktadır. İnsan hazzı ve doğadaki büyüklük taslaması biterse herşey harika olmayacaktır ama en azından kendi zekasını anlama yolunda büyük bir yol almış olacak ve beyninin ona kurdurduğu gereksiz detaylardan kurtulma şansı çok daha büyük olacaktır. Başlıkta belirtilen bu tarz konularında belirli bir süre sonra tamamen sona ereceğine eminim ama insanın yapısını oluşturan dna ve atom yapılarını çok detaylı bir şekilde incelediğimizde üst insana ulaşma evresindede yine başka hatalar üretip üretmeyeceğinden emin değilim.
statik -- 07.06.2009 - 13:44
cevapların için teşekkürler. Her biri ayrı ayrı bir tartışma platformu olabilir.
Öldürme konusuna geçersek;
Ölüm yaşamın karşıtı değildir. Yaşamın karşıtı yoktur.
Ölümün karşıtı doğumdur. Yaşam ölümsüzdür, ebedidir.
Benim dikkatinizi çekmek istediğim bir şey de;
""Ölüm korkusu deneyimini geçirmiş olanların çoğu ölüm korkusunu yitirmiştir...""
Acaba, bu bölgenin gözardı edilen bir gerçeği de, çok sık ölümle burun buruna gelmelerinin bir etkisi olabilir mi?
Kan davaları, çarpışmalar, yolsuz köyler, zor doğumlar, zor şartlar ve pek çok olaylar, yöre halkını ölümden korkmamaya iteleyebilir mi? Ölümden korkmayanlar, öldürmeye daha yatkın olanlar değilmidir? Bunlar ne kadar etkendir?
Birazda burdan bakmak lazım..
thecyberian -- 08.06.2009 - 09:29
Sorduğunuz güzel sorulardan dolayı bende size teşekkür ediyorum.
Ölüm yaşamın karşıtı değildir demişsiniz kesinlike doğru eğer bir ölümsüzlük olsaydı muhtemelen insan zekası bunu karşıtlıklar arasına koyardı. Yaşam ölümsüzdür kısmını açıkçası pek anlayamadım muhtemelen yaşamın değerinden bahsetmek istemişsiniz. Bu konuda size şöyle bir şeyden bahsetmek istiyorum. Hiçbirimiz doğduğumuz yeri,tarihi ve çevremizi tercih edememiş bulunuyoruz. Taş devrindede doğabilirdik çok daha gelişmiş bir dönemde de. Eğer insan zekası 1 den 100 e kadar sıralı olsa ve bizlerde bu rakamlardan birini oluşturuyor olsaydık 100 olanın hakikate ulaşmasına imkan olduğu üzere rakamlardan dahada öncelikli bir hususu gözden kaçırma ihtimalimiz yüksektir. Burada rakamın önemi sadece bu dünyadaki insanın ulaşabileceği bilginin genişliğini verir. Ama esas olan hangi rakamda olduğumuz değil hangi rakamdan yukarıya doğru ne kadar sıçrama yapabildiğimizdir diye düşünmekteyim. Çünkü eğer dünya bazı atom veya atomaltı kavramların karşılaşmaları sonucu dalga frekansı üzerinden varolmuş bir durum ve hayatında bu dünya ile birlikte başladığı varsayılırsa bu dalga frekansının hayat bitsede geriye kalan tek şey olacağını düşünmekteyim. İnsanlarda bir frekansı içerisinde barındırırlar ve az önce bahsettiğim rakamsal sıçrama dalganın kuvveti,yönü ve kararlılığı gibi unsurları oluşturmasının çok muhtemel olacağını düşünmekteyim..belkide bizler için büyük sürprizi gerçekleştirecek bir araç bu sıçramadan geçmektedir..kimbilir.
"Ölüm korkusu deneyimini geçirmiş olanların çoğu ölüm korkusunu yitirmiştir.." demişsiniz
Bu insanların gerek bilinç içerisinde gerekse bilinçaltında doğdukları an itibariyle göreceli bir zamanda farketmiş oldukları bir korku diyorum. Muhtemelen daha farklı birçok nedeni olabilir ama bahsettiğimiz korku dediğimiz psikolojik ve duygusal bilinç içerisinde yer alan bir kavramdır. Bu kavramı oluşturan şartlar kavramı mantıksız kılan şartlar oluştuğunda daha kolay silinebilir. Ki bahsettiğimiz korku hisside herzaman aşılmak,önüne geçilmek ama sırf hazzından dolayı bilinçte kendine ciddi yer bulan bir durumdur. Tropikal bir adada insanların ağaca tırmanmaktan korktuğunu varsayarsak ve birinin gizlice ağaca tırmandığında düştüğü ve kendini yaraladığı bir durumda ağaca tırmanan kişi 2 ihtimali düşünecektir. Ya ağaca tırmandığından bunun bir lanet,ceza veya sonuç olduğu yada ağacında tırmanılabileceğinin farkındalığına vararak birkaç tecrübede daha bulunarak anlamaya çalıştığı. Korkuda buna benzer..
Saygılarımla...
statik -- 08.06.2009 - 10:15
özellikle zeka ile ilgili şu düşünceniz çok önemli.
""Ama esas olan hangi rakamda olduğumuz değil hangi rakamdan yukarıya doğru ne kadar sıçrama yapabildiğimizdir diye düşünmekteyim.""
Aslında insanlık zaman içerisinde zeka basamaklarını atlamış gibi görünsede, konumuzdaki olaylar oluştuğunda, basamakları tekrardan sorgulama gibi bir durumu doğuruyor.
Oluşan bilgiler zekayı, zeka da bilgileri oluşturuyor. Bu döngü pek çok yan mecralarla beslenmek durumunda.
Belkide bu yüzden (sizin birazda hayıflandığınız) din, çağdaşlık, vs..algılamayı tetikleyen diğer unsurları devreye sokabilir. Dinin kavramsal zekadan çok, duygusal zekaya ihtiyacı olduğu gerçeğinden bakarsak eğer; Karşımızda yadsınamaz bir gerçek olarak durduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Adı geçen kavramlara insanlığın epey bir eğilimi var çünkü.
Bu eğilimlerin açılımlarını yakalamaya çalışmak, fazlaca yüksek basamaklı bir kavramsal zekayı gerektirecektir.
Saygılar benden..
sanalmanik -- 25.05.2015 - 17:28
ne diyeceğimi bilemedim önce Demirtaş'a (sayın) soralım bakalım o ne diyor-diyecek dedim;
burda bir yanlış anlaşılma olmasın saygıyla- derin saygım sevgim-ilgim vardır
belki çözümü görece ve bizden iyidir yani aslında bana bu soru gelse yani tanışıyor ve iletişebiliyor olsam ona sorar ya da tartışırdım örneğin;
sonra aklıma geldi bir çocuğun eline de çalışan bir silah verseniz-versek herkesi öldürebilirdi; burada bana iğreti gözüken silahın-silahtı yani-ne işi vardı o elde-kim üretti ve verdi de-silahın silah olarak o elde olmasıydı;
teknoloji bilim diyosak zaten o kültür ve miras onu üretmezdi;
burada silah kavramını daha gelişmiş bir şeyle değiştirelim;
felsefe taşı efsanesi ya da kudüslülere verilmiş tanrısal cihazlar ve sade rahiplerin dokunabildiği;
ahit sandığı bulan köylü