Karşılıklı pek bir sevgi, sempati ve saygı yaşarlar. Görünüşte her şey yolundadır. Örf, adet ve usullere uygun davranılır; varsa bazı pürüzler pek göze batmaz; her iki tarafın da aileleri karşılıklı çok dikkatlidirler. Genelde, bilhassa gençlere önem verilir; aileler birbirlerini sevmeseler de katlanırlar; ne de olsa gençler esastır; onlar iyi ise mesele yoktur! Zamanla, hatta düğünden itibaren problemler başlar.
Verilen hediyeler; gelen altınlar; düğün masrafları; çağrılan misafirler; takılan takılar; alınan eşyalar, kim ne istedi ne aldı meseleleri. Derken düğün ertesi, varsa balayı, yalnız kalamamak, el öpme mecburiyetleri ve daha neler neler. Genç çift, daha başından, ben sen derdine düşen anne ve babalar için uğraşmaktan, mutluluklarını tam yaşayamazlar.
Baskılar artıyor
Zamanla tarafların da baskıları ile; geldin gittin; oturdun kalktın; surat astın, konuşmadın; şöyle dedi böyle dedi; neticede onlar da havaya girer ve taraf tutarlar. Bu sefer de 'senin annen', 'benim annem' tarzında ağız dalaşına başlarlar. Buradan itibaren muhtelif şekillerde anne, babaların evliliğe yaptıkları çeşitli etkilere bakalım.
Yeni evli genç kadın bu baskılara dayanamaz, baba evine dönmek ister ama ne mümkün! Ailesi hemen "Olmaz, sen artık bu evden çıktın; ayrılmak yok" der. Şimdi ne olacak? Ailesi adetlere göre hayır der; yeni ailesi bunaltır; kocası anlamaz; derken bir de çocuk gelir. Bu sefer zaten inleyen ilişkiler; hamilelik sıkıntıları, alınganlıkları; doğum ve loğusalık psikozları eşliğinde daha da berbatlaşır. Hele bazı yerlerdeki inanışlardaki gibi bu zor anlarda, kız tarafı değil de erkek tarafı aktifse, genç anne cidden kendini yapayalnız hisseder. Sonraki yıllar maalesef, çilekeş bir kadın; problemli bir evlilik; kaynana baskısı; bir sürü yavrucak şeklinde geçer. Terapiste gelindiği zaman, kişileri tanıma aşamasında; bize getirilen sorunlar hep bu günlere dayanır. Erkekler aile töreleri, adetleri icabı karşı gelemez; karısını koruyamaz, ya da cidden, gönülden kendisi de böyle düşünür. Ve eşini de itaate zorlar, baskı uygular. Veyahut annesine "aşıktır", onun her dediği mutlaka dinlenir; anneye inanır ve karısını dik başlı , inatçı, kıskanç, cahil bulur. Haydi, yine münakaşalar, küfürler ve belki de ev içi şiddet.
Diyelim ki bir de tersi olsun. Yani; karısını seven, onu haklı bulan ama çaresizce arada kalan bir erkek olsun. Bu sefer de ailesi ile karısı arasında mutsuz bir adam. Annesinden "karı köylü" "kılıbık", karısından da "pısırık" "salak" lafları duyan bir genç ne yapacaktır. Tabii ki huysuz, aksi veya biçare ama en önemlisi mutsuz olacaktır. Bu da yine evliliğe yansıyacak, iki tarafa da yaranamayacaktır. Çocukları varsa, babaanne annelerine, anneleri babaanneye küfrettikçe onlar da şaşkın ortada kalacaklardır; sessiz kalan babalarına olan saygıları azalacaktır. Tabii aynı şeyler kız tarafı için de düşünülebilir. Ancak çoğunlukla kızlarının saadeti için, anneler babalar damatlara kızsalar dahi, pek yüz göz olmamayı tercih ederler. Evini terk edip baba ocağına sığınan kızlarını, belki damada karşı, korumak ya da kavgalara müdahale etmek haricinde, hadiselere pek karışmak istemezler. 'Ne de olsa karı kocalar' der; ancak fiziksel bir hadisede, kadının erkek kardeşi, babası vs.; damadı döverek, söverek kovabilirler. Ancak ne yazık ki, gazetelerde gördüğümüz bir sürü trajediler de böyle başlamaktadır.
Biraz da tam tersi; aşırı seven, veren, koruyan, gözeten anne ve babaların evliliğe yaptığı etkilerden söz edelim. Eğer erkek tarafı ise böylesine veren taraf, genelde pek memnun kalınır. Ama karşılığında, özel hayatlarına müdahale ediliyor; şahsiyetlerini kaybediyor; her şeylerine karışılıyor; veya durmadan verilenler yüzlerine vuruluyorsa? İşte, size yine evlilik için problemler. Eğer kadın tarafı ise böylesine verici olan, hediyelere boğan, her an ellerinde bir şeylerle eve gelen, sürprizler yapan, alınan her şeyi onlara da aktaran. Bu sefer de erkekte problem başlar. "Niye veriyorlar, ben sana alamıyor muyum?" vs. tarzında bir sürü itiraz. Zavallı kadıncağız, devamlı veren anne babasına teşekkür mü etsin; yoksa kadirşinas olmayan bir evlat gibi hayır mı desin; ya da şımarık bir ifade ile hiç teşekkür etmesin mi, ne yapsın bilemez. Eğer vakitli vakitsiz eve damlayan anne baba, bir de onların kavgalarına rast gelip her şeye karışmaya veya ara bulmaya başlarsa, ayıkla pirincin taşını. Yeni evlilerin aralarını bulmayı, iç işlerine karışmak kabul eden genç adam, acısını karısından çıkarır. Arada kalan genç kadın, kocasını nadan bulur incinir, taraf tutar ve böylece "sizler" tabiri altında, ailesine yapılan bütün hakaretleri göğüsler.
Göz yummayın
Bu misaller uzarda uzar. Hatta, sonraki yıllarda bile, evliliklerde yankı bulur. O günlere dayanan hakaretler, her kavgada temcit pilavı gibi, ısıtılır ısıtılır konur. Bunlardan bıkan taraf uzaklaşmaya; başka sahalara göz atmaya; belki de yeni ufuklara açılmaya başlar. Evliliklerde, karı kocanın birbirini anlaması, yardım etmesi, arka çıkması ve aralarından kağıt bile geçmeyecek şekilde sımsıkı sarılmaları lazımdır. Öyle ki, bazen danışıklı dönüşüklü bir şekilde anne babaları idare etmeleri; her zaman birlikte olmaları; anne babalar önünde, onları tahrik edecek davranışlardan kaçınmaları (çok iç içe olmak, sarmaş dolaş gezmek), şahsiyetlerinden ödün vermeden sevgi ve saygılarını esirgememek gerektir.
İyi niyetin fazlası
Ne yazıktır ki, genelde küçüklerin büyüklerin suyuna gitmesini ve olgunluk göstermesini beklemekteyiz. Zamanında kendileri de aynı yollardan geçmiş olmalarına rağmen kaynanalık yapabilmekte ve eşlerini de kendilerine arka çıkmaya zorlamaktadırlar. Anne şefkati, anne sevgisi vs. derken "elin kızına", "geline" diş bileyip, kendilerinin önde gelmesini talep etmektedirler. Evli çiftlerin, anne ve babalarına değer vermekle birlikte, kendi evliliklerini daha ön plana almaları gerekir. Aralarında, ailelerinin sorunlarını konuşup, bunu birbirlerine aşkla yedirmeleri ve sindirmeleri esastır. Çok vahim durumlarda psikolojik yardım alıp, anne ve baba baskısında kurtulmayı deneyebilirler. Bu baskı, iyi niyetle, sevgi ve şefkatle bile yapılmış olsa; her ailenin kendi halinde kararları alabilmesi lazımdır. Yine de unutmayalım ki; evlilik zaten iki ayrı insanın birlikteliği olarak bile güç bir müessesedir. Buna birdenbire tanımadığınız "yabancı" anne babaları ekleyip, problemlerimizi arttırmayalım.
Kaynak : Sabah
Siirperisi.net
statik -- 14.02.2009 - 02:57
İki adam barda tanışmışlar, sohbet olsun diye “Sana bir soru” demiş biri:
“Tekrar dünyaya gelsen yeni hayatında neleri yapmazdın?”
-Asla kumar oynamazdım...
“Çok mu para kaybettin?”
“Aksine, çok kazandım...”
-Eeeee?...
“Cepte para olunca” demiş diğer adam, elinde viski bardağını parmakları ile sıkıp ağlamamak için dudaklarını ısırırken, devam etmiş:
“Pa-Pa-Para olunca, evlendik işte!”
Zeitgeist -- 05.03.2009 - 07:41
Günümüzün temel sıkıntılarından bahsedilen bu yazıyı biraz irdelediğimizde aile ilişkilerinin ve insanların zihninde gelişen aktivitelerin kimi zaman ne gibi sonuçlar doğurduğunu görüyoruz. Evlilik iyi bir şeydir. Yapılan anketlerde Erkeklerin %92'si kadınların ise %98'inin evlenmeye ve tek eşli yaşamaya meyilli olduğunu görüyoruz.(Fisher, Cinsel Aşkın Anatomisi) Dışarıdan yapılan her müdehale aslında kötü amaç gütmüyor gibi görünse de insanların mutsuzlaşmasında ana etkenlerden biri haline geliyor. Neden dış müdehaleler var dersek eğer, çocukları üzerinde yıllar yılı emeği geçmiş ebeveynlerin çocuklarının -çocuklar erişkin hale gelmiş olsa dahi- etkilerinden çıkamamasından kaynaklanır. O zaman aklıma takılan bir şey daha var. Bu çocukları kim yetiştirmiştir? Eğer çocuklarını gerçekten iyi yetiştirmis olsalardı hayatlarına bu denli karışmalarına gerek kalır mıydı sevgili dostlar? "Evladıma güvenirim kararları için öneride bulunurum ama asla ve asla karışmam, çünkü onu ben yetiştirdim."Bu cümle biraz ego koksa da yapılması gereken davranış biçimidir kanımca. Bunun aksi olan bir durumda yeni kurulan aileden yetişecek çocuklar da gelecekte bu gibi sıkıntıları yaşayacaklardır. Temel sorun yetiştirme biçimidir. Gelişim çağında yapılan her belirleyici ebeveyn tavrı çocuğun geleceğini kodlar. Buna bağlı olarak yemek sırasında yemeği hızlı bitirmesi gerektiğini, aksi halde daha hızlı yiyen birinin onun yemeğine göz dikme ihtimalini bilen bir çocuk gelecekte yemeklerini kontrolsüz olarak hızlı yiyecektir. Bir adım daha gidersek bencil biri olması da muhtemeldir. Tüm olup bitenler, basit olarak şöyle ele alınabilir. Bir anne eğer oğluna "ağaca çıkma" derse henüz korteks aktivitesini oluşturamamış bir çocuk neden ağaca çıkmaması gerektiğini anlayamaz. Ancak anne "o ağaçtan düşersen başına gelecekleri bir düşün istersen" derse? Tüm gerçeklik yetiştirilme biçiminde gizlidir. Bunu anladığımızda basit ve konrolsüz bir cinsel ilişkiden doğan yavrunun ne kadar da büyük bir sorumluluk istediğini daha net görürüz.