Cesaret/OSHO
Birçok korku vardır ancak bunlar temel olarak tek bir korkudan türemiş filizlerdir, dallarıdır, tek bir ağacın dallarıdırlar. Bu ağacın adı ölümdür. Bu korkunun ölümle ilgili olduğunun farkında olmayabilirsin ama her korku ölümle bağlantılıdır.
Korku sadece bir gölgedir. Şayet iflas etme korkun varsa ölüm korkusu pek görünür olmayabilir ama aslında parasız kalarak ölüme karşı korunmasız kalacağından korkmaktasındır. İnsanlar bir güvence aracı olarak para tutar ama herkes ölümden kurtuluşun olmadığını çok iyi bilmektedir. Ama yine de bir şeyler yapmak gerekir. En azından seni meşgul tutar ve kendini meşgul tutmak bir çeşit bilinçsizliktir, bir çeşit uyuşturucudur.
O yüzden, nasıl alkolikler varsa, bir de işkolikler vardır. Kendilerini sürekli bir işle meşgul ederler; iş yapmaktan vazgeçemezler. Tatiller korku verir; sessiz oturamazlar. O sabah üç kere okumuş oldukları gazeteyi tekrar okurlar. Sürekli meşgul olmak isterler çünkü bu sayede ölümle aralarına bir perde çekmiş olurlar. Ama özüne bakıldığı zaman, tek korku sadece ölümdür.
Diğer bütün korkuların sadece birer dal olduğunu anlamak önemlidir çünkü ancak o zaman kök hakkında bir şey yapabilirsin. Eğer temel korku ölümse, seni korkusuz kılacak tek şey içindeki ölümsüz bilincin farkına varacağın bir deneyimdir. Başka hiçbir şey işe yaramaz. Ne para, ne güç, ne prestij. Ölüme karşı tek sigorta sadece derin bir meditasyon olabilir. Çünkü meditasyon sana bedeninin öleceğini, zihninin öleceğini ama senin beden-zihin yapısından öte bir varlık olduğunu gösterecektir. Senin asıl özün, temel yaşam kaynağın senden önce vardı ve senden sonra da varolacak. Birçok biçime girdi, birçok şekilde evrildi. Ama en baştan beri asla yok olmadı; eğer bir başlangıç varsa. Ve sona kadar da asla yok olmayacak; eğer bir son varsa. Çünkü ben başlangıca ya da sona inanmıyorum.
Varoluş başlangıçsızdır ve sonsuzdur. O her zaman vardı ve sen de her zaman vardın. Formlar farklı olabilir; bu hayatta bile formlar hep farklı oldu.
Annenin rahmine ilk düştüğün gün, bu cümlenin sonundaki noktadan bile küçüktün. Sana fotoğrafını gösterseler, kendini tanıyamazsın. Ve sonuçta onun da öncesi var.
İki kişi ne kadar eskiyi hatırlayabildikleri konusunda tartışıyordu. Biri üç yaşlarındaki çocukluğunu hatırlayabiliyordu. Diğeri konuştu: "Bu hiçbir şey. Ben annemle babamın pikniğe gittiğini hatırlıyorum. Pikniğe giderken babamın içindeydim. Geri dönerken de annemin!"
Babanın içinde olduğun zamandaki formunu gösterseler kendini tanıyabilir misin? Sana bir resmini gösterebilirler; çıplak gözle görebilmen için resmi büyütebilirler ama yine de kendini tanıyamazsın. Ama o aynı yaşam formu, tam şu anda içinde varolmakta olan yaşam kaynağı.
Her gün değişiyorsun. Doğduğun gün, sadece bir günlükken de, yine kendini tanıyamazsın. "Aman Tanrım, bu ben miyim?" dersin. Her şey değişiyor; yaşlanacaksın ve gençliğin gidecek. Çocukluğun çok uzun zaman önce kayboldu ve bir gün ölüm de gelecek. Ama sadece form, biçim ölecek; öz değil. Hayatın boyunca değişen hep form oldu.
Formun her an değişiyor. Ve ölüm de değişimden başka bir şey değil. Önemli bir değişim, daha büyük bir değişim, daha hızlı bir değişim. Çocukluktan gençliğe geçerken, çocukluğu ne zaman geride bırakıp, gençliğe adım attığını fark etmiyorsun. Gençlikten yaşlılığa, her şey o kadar ağır değişiyor ki, gençliğin seni hangi tarihte, hangi yılın hangi gününde terk ettiğinin farkına varamıyorsun. Değişim çok ağır ilerliyor.
Ölüm, bir bedenden, bir formdan, başka bir forma kuantum sıçramasıdır. Ama senin sonun anlamına gelmiyor.
Sen asla doğmadın ve asla ölmeyeceksin. Sen her zaman varsın. Formlar gelip geçer ve yaşam nehri akmaya devam eder. Bunu yaşamadığın sürece ölüm korkusu seni bırakmaz. Sadece meditasyon, bir tek meditasyon yardımcı olabilir.
Ben söyleyebilirim, bütün kutsal kitaplar yazabilir, ama bunlar bir işe yaramaz; senin için hala bir kuşku varolabilir. Kim bilir, belki bu insanlar yalan söylüyordur, belki bu insanlar kendilerini kandırmıştır. Ya da bu insanlar başka kitaplar, başka hocalar tarafından kandırılmıştır. Eğer kuşku varsa, korku da her zaman varolacaktır.
Meditasyon seni gerçekle yüz yüze getiriyor.
Hayatın ne olduğunu şahsen bildiğin zaman, ölüm seni hiç rahatsız etmez.
Ötesine geçebilirsin... Bunu yapacak gücün ve hakkın var. Ama bunun için küçük bir çaba harcayıp zihinden zihinsizliğe geçmen gerekiyor.
BİR ÇOCUĞUN DOĞDUĞU ANI, HAYATIN BAŞLANGIÇ ANI OLDUĞUNU SANIRSIN. Bu doğru değil. Yaşlı bir adam öldüğü zaman, hayatının sona erdiğini düşünürsün. Bu doğru değil. Hayat, doğum ve ölümden çok daha büyük bir şeydir. Doğum ve ölüm, hayatın iki ucu değildir; hayat içinde birçok doğum ve ölüm gerçekleşir. Hayatın bir başlangıcı ya da sonu yoktur; hayat ve sonsuzluk aynıdır. Ama sen hayatın ne kadar kolay ölüme dönüşebildiğini anlamıyorsun; bunu kabullenmek bile imkansız.
Dünyada tasavvur edilemeyen birkaç şey vardır ve bunlardan biri de hayatın ölüme dönüşmesidir. Hayat, hangi noktada artık yaşam değildir ve ölüme dönüşür? Çizgiyi nerede çekeceksin? Doğum için de, hayatın başlangıcı için de böyle bir çizgi çizemiyorsun: Bebeğin dünyaya geldiği an mı yoksa rahme düştüğü an mı? Ama ondan önce bile annenin yumurtası ve babanın spermi canlıydı. Ölü değillerdi çünkü iki ölü şeyin bir araya gelmesi bir canlı yaratamaz. Çocuk hangi noktada doğuyor? Bilim buna karar verebilmiş değil. Karar vermek mümkün de değil, çünkü annenin yumurtalıklarındaki yumurtalar, doğduğu andan itibaren var.
Bir şeyin kabullenilmesi gerekiyor, varlığının yarısı sen daha rahme düşmeden bile annenin içinde canlı. Diğer yarın da babanın katkısıyla geliyor. Onun da canlı olarak katkı yapması gerekiyor. Spermler babanın bedenini terk ettiği zaman canlıdır. Ama uzun bir ömürleri yoktur, sadece iki saatlik bir ömürleri vardır. İki saat içinde annenin yumurtasına ulaşmaları gerekir. Eğer iki saat içinde ulaşamazlarsa, eğer sağda solda sürterlerse...
kaynak: osho; cesaret, 151 -168 arası owo yayınları(daha devam edecek bitmedii)