10.000 Saat Kuralı

Michigan Üniversitesi yeni bilgisayar merkezini 1971’de yeni bir binada kurdu. Zamanın en modern, en büyük bilgisayarlarını barındıran merkez, uzay filmlerini andırıyordu. Michigan Üniversitesi dünyanın en ileri bilgisayar eğitim programını sunuyordu. Bu programı alan binlerce çocuktan en ünlüsü Bill Joy’dur.

16 yaşında, Merkezin açıldığı yıl üniversiteye başlayan Joy, arkadaşlarının ‘sevgilisiz inek’ diye tanımladığı çok çalışkan bir öğrenciydi. Merkezi görür görmez kendisini bilgisayar dünyasına gömdü ve bir daha da buradan çıkmadı. Gecesini gündüzüne katıp üniversitenin bu olağanüstü imkanından yararlandı, yeni programlar geliştirdi. UNIX’i yeniden yazma görevi alınca o kadar iyi yazdı ki bugün bile dünyadaki milyonlarca bilgisayar bu işletim sistemiyle çalışır. İnternete ulaşmamızı sağlayan yazılımların çoğunu Bill Joy yazmıştır. Mezun olduktan sonra 3 arkadaşıyla kurduğu Sun Microsystems, bilgisayar devriminin başlıca oyuncularındandır. Orada yazdığı Java programıyla efsanesi daha da büyümüştür.

Tüm dünyadaki psikologlar bir kuşaktır bir soruyu tartışmaktalar: İstidat (doğuştan gelen yetenek) diye bir şey var mı?. Cevabın ‘evet’ olduğunda herkes hemfikir. Tartışılan nokta, yetenekte istidatın ne oranda, çalışmanın ne oranda rol oynadığıdır. Araştırmalar istidatın daha az, çalışmanın çok daha büyük rolü olduğu sonucunu vermiştir.

Örneğin elit Berlin Müzik Akademisinde yürütülen bir araştırmada kemancılar dünya çapında virtüöz olabilecek ‘yıldızlar’, ‘ iyiler’ ve ancak müzik öğretmeni olabilecek ‘vasatlar’ olarak üç grupta incelenmiştir. Hepsi 5 yaşlarında kemana başlayan ve önceleri yaklaşık aynı süreyle çalışan çocukların çalışma sürelerindeki fark yıllar geçtikçe git gide açılmaktadır. Yıldızlar 14 yaşındayken haftada 16 saat, 20 yaşına geldiklerinde 30 saati aşkın çalışmaktadırlar. Böylece elit kemancılar 20 yaşına geldiklerinde 10.000 çalışma saatine ulaşmaktadırlar. Buna mukabil iyilerin toplamı 8.000 saat, müzik öğretmenlerinin 4.000 saattir. Aynı durumun profesyonel piyanistler için de geçerli olduğu görülmüştür.

Araştırmanın çarpıcı bir sonucu da, arkadaşlarından daha az çalışıp da zirveye çıkan ‘doğal yeteneğe’ rastlanmadığı gibi, herkesten fazla çalıştığı halde zirveye ulaşamayana da rastlanmamasıdır. Sonuçta bir müzisyen üst düzey bir müzik okuluna girebilecek istidata sahipse, artık onu diğerlerinden ayıran sadece çalıştığı süredir. Zirvedekiler arkadaşlarından daha fazla çalışarak o noktaya ulaşmazlar; çok , çok daha fazla çalışmaları gerekir. Karmaşık bir görevde mükemmelliğe ulaşmak için asgari bir süre gerektiği kuralı uzmanlığın her dalında ortaya çıkmaktadır. Bilim adamları bu büyülü sürenin 10.000 saat olduğu konusunda mutabıklardır. Besteciler, basketbol oyuncuları, roman yazarları, buz patencileri, konser piyanistleri, satranç oyuncuları üzerinde yürütülen araştırmalarda bu sayı tekrar tekrar karşımıza çıkmaktadır. Elbette ki aynı süre çalışan herkes aynı derecede başarılı olmaz. Fakat dünya çapında uzmanlığın daha kısa sürede kazanıldığı da görülmemiştir. Gerçek ustalığa erişmek için, beynin aldıklarını özümsemesi ve yerleştirmesi gerekir. Bu yerleştirme de en az 10.000 saat bilfiil çalışarak mümkündür.

Mozart’ın bile çocukluk bestelerinin çoğu başka bestecilerin eserlerinin yeniden düzenlenmesidir. Gerçek anlamda şaheserlerini 21 yaşından itibaren yazmıştır ki o yaşa geldiğinde zaten 10 yıldır beste yapmaktaydı. Bu da kabaca 10.000 saatlik çalışma demektir. Satrançta büyük ustalığa erişmek de 10 yıl sürer. Yalnızca efsanevi Bobby Fischer bunu 9 yılda başarmıştır. Çalışma (pratik) iyi olduğunuzda yaptığınız bir şey değildir; iyi olmak için yaptığınız şeydir.

Düşünürseniz, 10.000 saat muazzam uzun bir süredir. Genç bir yetişkinin kendi başına bu süreye ulaşması neredeyse imkansızdır: ailenizin sizi teşvik ederek desteklemesi lazım. Yoksul olamazsınız çünkü geçim için başka bir işte çalışırsanız pratik yapmaya zamanınız kalmaz. Aslında bu sayıya ulaşabilenler genellikle ya hokeyciler gibi özel programlara kabul edilenler ya da önlerine olağanüstü fırsatlar çıkanlardır.

1971 deki Bill Joy’a dönersek: 16 yaşında bir matematik dahisi. Kamyon dolusu yeteneği var ama yeterli mi? O dönemde bilgisayarlar oda büyüklüğünde. Bugünkü mikrodalga fırınlarından daha az güce ve belleğe sahip bir tek bilgisayar milyon dolar tutuyor. Şansınıza yakınlarınızda bir tane varsa kiralamak ateş pahası. Bir makineyi yalnızca bir kişi kullanabiliyor.

Burada devreye Michigan Üniversitesi giriyor. Zira burası dünyada, aynı anda birkaç insanın çalışabileceği dev bilgisayar’lara sahip 2-3 yerden birisi. Matematik ve mühendislik okumaya gelen Bill Joy’u burada bilgisayar böceği bir ısırıyor, bir daha da bırakmıyor.

Bill Joy’un önüne çıkan fırsatlara bakın: Üniversite olarak Michigan’ı seçmesi, en gelişmiş bilgisayar’ın orda olması, Merkezin bütün gece açık tutulması ve böylece her gün 8-10 saat programlama yapabilmesi, bu sayede UNIX’i yeniden yazabilecek kapasiteye ulaşması. Evet, kuşkusuz Joy üstün zekalıydı, öğrenmeye hevesliydi ve işin en önemli kısmı bunlardı. Fakat uzman olmadan önce birileri ona nasıl uzman olunacağını öğrenme fırsatı vermeliydi. Böylece 10.000 saate ulaşabildi.

10.000 saat kuralı başarının genel kuralı mıdır? Hepimizin tanıdığı iki örnek daha sıralayalım: Bill Gates ve Beatles.

1957 de kurulan Beatles 1960 ta adını daha yeni yeni duyurmaya çalışan bir lise grubuydu. O yıl, bir organizatör tarafından Hamburg’da çalmaya davet edildiler. Liverpool’dayken çalıştıkları mekanda her gece 1 saat hep aynı şarkıları çalarlarken, Hamburg’daki 24 saat açık kulüpte haftanın her gecesi 8 saat çaldılar, hem de programı doldurmak için hep yeni şarkılar üreterek.

8 saat mi dediniz?

Haftanın 7 günü mü dediniz?

1964’te ünleri patlama yapıncaya kadar 1200 defa canlı performans yapmakla kalmamışlar, müziklerini de olağanüstü geliştirmişlerdi. En başarılı albümleri addedilen ‘Sergeant Pepper’s Lonely Hearts Club’ ı çıkardıklarında tam 10 yıldır çalışmaktaydılar. Şimdi bir de Bill Gates’e bakalım:

Seattle’da varlıklı bir aileden gelen Gates, ders çalışmaktan çabucak sıkılan bir çocuktu. Bu yüzden 7. Sınıftayken ailesi onu Özel Lake Side okuluna gönderdi. Gates’in okuldaki ikinci yılında Bilgisayar kulübü kuruldu. Velilerin düzenlediği bir kermeste kazanılan üç bin dolarla Seattle’ın merkezindeki bir ana bilgisayar’a bağlı terminal satın alındı. Yıl 1968. O zaman değil ilköğretimde, daha bir çok üniversitede böyle bir imkan yok. Olağanüstü!

Bill Joy bilgisayar’ la 1971 de, üniversitede tanışmıştı, Gates ise daha 1968’de. O andan itibaren de bilgisayar odasında yaşamaya başladı. Gates ve aralarında Paul Allen’ın da bulunduğu birkaç arkadaşı bu yeni tuhaf cihazı kendi kendilerine öğrendiler. Haftada 25-30 saat çalışıyorlardı. 8. Sınıftan lise sona kadar geçen 5 yıl, Gates’in Hamburg’uydu. Ailesinin varlıklı olup Lakeside’ı seçmesinden (1968 de kaç lisede bilgisayar terminali vardı?) başlayarak Bill Joy’unkileri aşan şans ve fırsatlar Gates’in hayatına yön vermişti. Öyle ki, Gates kendi yazılım şirketini kurmak üzere Harvard’ı bıraktığında 10.000 saati çoktan aşmıştı. Dünya üzerindeki kaç gencin bu kadar deneyimi vardı ki?

Beatles’ın, Bill Joy’un ve Bill Gates’in hikayelerine topluca bakarsak başarıya giden yolun resmini daha iyi görebiliriz. Kuşkusuz her üçü de inkar edilemez düzeyde, bir kuşakta tek tük görülecek yeteneğe sahipti. Bu kesin. Fakat onların hikayelerini farklı kılan olağanüstü yetenekleri değil, önlerine çıkan olağanüstü fırsatlardır.

Sıradışı başarılıların yararlandığı başka bir gizli fırsat da doğum tarihleridir. Dünyanın gelmiş geçmiş en zenginlerinin listesine bakıldığında 75 kişinin 14’ ünün 19. yy’ın ortalarındaki 9 yıl içinde doğduğu görülür. Sebep? 1860 ve 1870’lerde Amerika tarihinin en büyük transformasyonunu yaşıyordu. Demiryollarının döşendiği, Wall Street’in ortaya çıktığı dönemdi. Geleneksel Ekonominin dayandığı bütün kurallar yıkılmış ve yeniden yazılmıştı. 1831 ile 1840 arasında doğanlara büyük şans doğdu. Öncesi ve sonrasında bu fırsat yoktu. Kişisel bilgisayar (PC) döneminde de en önemli tarih 1975’tir. O güne kadar bilgisayar’lar dev boyutlarda ve korkunç pahalıydı. Her elektronik hastasının hayali kendine ait bir bilgisayar’a kavuşmaktı. 1975 de kişilerin parçaları birleştirip kendi bilgisayar’ını oluşturabileceği kitler piyasaya çıktı ve 397$ dan satılmaya başlandı. Bundan en fazla kim yararlanabilecekti? 1952 ile 1958 arası doğan gençler. Önce doğanlar işe girmiş, ev bark kurmuşlardı. Buna ayıracak para ve vakitleri yoktu. Sonrakilerin ise yaşı tutmuyordu. Nitekim Bill Gates (1955), Paul Allen (1953), Steve Ballmer (1956), Steve Jobs (1955) , Bill Joy (1954) ve Eve Schmidt hep bu şablona uymaktadırlar.

Bir yanıt yazın