Yağmur Adam

BİR ŞEYİ ÇOK FAZLA İSTEMEYİN

Bana mı öyle geliyor, emin değilim ama sanki her yaz bir kuraklık yaşıyoruz. Sonbahar, kış ve ilkbaharda ne kadar çok yağmur yağmış olursa olsun, haberleri sunan adamlar her yazın başında yaklaşmakta olan bir su krizini bildiriyorlar.

Vergi mükellefleri olarak, politikacılarımızın bu sürekli tekrarlayan soruna bir çözüm bulmalarını talep etmek hakkımız. Ne kadar para gerekiyorsa harcayın ve çözün bunu.

Herhalde şimdi oturmuş kafanızı kaşıyorsunuzdur. Başkentteki adamların su sorununu nasıl çözebileceklerini merak ediyorsunuzdur. Ben burada size sadece teoride bir çözümün var olduğunu değil, bu çözümün daha önce uygulandığını da göstereceğim.

Charles Mallory Hatfield adlı adamı ele alalım. Vefatının üzerinden çok zaman geçmiş olan Charlie, teknik olarak bir plu-vikültüristti.

Pluvi-kim? Ne?

Bu, bilim dilinde “yağmur yağdıran” anlamına geliyor. Gerçi Hatfield “nem yükseltici” terimini tercih ediyordu. Hatfield, evimiz olarak kabul ettiğimiz bu mavi gezegene ayak basmış belki de en ünlü yağmur adamdır.

1875 yılında Kansas, Fort Scott’ta doğmuştu. Ailesi 1880’lerde Güney California’da bir çiftliğe yerleşti. Dokuzuncu sınıftan sonra, New Home Dikiş Makineleri Şirketi’nde satış elemanı olarak çalışmak üzere okulu bıraktı. Bu dönemde, yağmur yağdırmak üzerine ilk deneylerine başladı. 1902’ye gelindiğinde, yirmi üç kimyasal maddenin gizli karışımı (bazıları bunların hidrojen ve toz çinko olduğu sonucuna varmıştır) ve galvaniz ile kaplı buhar tankları kullanarak oluşturduğu yağmur yağdırma teknikleri mükemmel düzeye ulaşmıştı.

1904 yılı Şubat ayında, Los Angeles halkına, o yılın Aralık ayından bir sonraki Nisan ayına kadar geçen sürede kırk beş santimetre yağmur yağdıracağı sözünü vermişti. Altı metrelik tahta bir kulenin üzerine tüneyen Hatfield gökyüzüne gizli reçetesinin meyvelerini bıraktı. Hemen ardından yağmur yağmaya başladı. Meteoroloji Dairesi, yağmurun çok daha büyük bir fırtınanın öncüsü olduğunu bildirdi bildirmesine ama bu Hatfield’in kendine pay çıkarmasını engellemedi. Başarısı sayesinde bölgede bir tür yerel kahraman statüsüne yükseldi ve ‘Yağmur Adam’ lakabıyla tanındı.

Aralık ayında, kuraklık çeken bölgeye daha fazla yağmur indirmesi için yeniden tutuldu. Nisan sonuna kadar en azından kırk beş santimetre yağmur sözü vermişti bir kere. Mart ortasına gelindiğinde, hedefine sadece bir iki santimetre kalmıştı. Çabalan karşılığında bin dolarlık para ödülü ve paha biçilmez bir şöhret kazandı. Konferanslar serisine başladı ve yanlış bir şekilde profesör olarak lanse edildi.

1905 yazında, Alaska’da büyük bir kuraklık baş göstermişti ve madenciler durumlarından yakınıyorlardı. Tuhaf olan, içecek su bulamadıkları veya ekinler büyümediği için değil, altın toplamak için suya ihtiyaç duyduklarından üzgündüler. Alaska’daki altının çoğu tortu şeklinde durduğu için, şiddetli su akıntılarının altın parçacıklarını niteliksiz taşlardan ayırması gerekiyordu.

Bölgenin ciddi bir sorunu olduğu ortadaydı. O halde kimden yardım isteyeceklerdi?

Hayalet Avcılarından, elbette.

Ah hayır… Yanlış hikaye.

Tabii ki, madenciler Amerika’nın bir numaralı nem yükselticisiyle ilişkiye geçtiler -Charles Hatfıeld.
Hatfield’ın Alaskalılarla yaptığı anlaşma gayet basitti. Yedi kişilik bir kurul Hatfield’ın ne kadar yağmur yağdırması gerektiğine karar verecek ve eğer bu hedefe ulaşırsa kendisine on bin papel ödenecekti. Başarısız olduğu takdirde, sadece ulaşımı ve masrafları karşılanacaktı.

Hatfield, 1906 yılının Haziran ayı başında dükkanı açtı. Kulelerini kurdu ve ev yapımı birasından bol miktarda hazırladı. Bu sihirli iksirini karıştırdı da karıştırdı. Kaynattı, kaynattı, çalıştı, çabaladı. Duman bulutları gökyüzüne yükseliyordu. Yine de, Temmuz ortasına gelindiğinde ancak birkaç damla yağmur düşürebilmişti. Doğrusunu isterseniz, o yıl tarihteki en kurak Temmuz aylarından biri olarak kayıtlara geçti. Alaska sakinlerinin sabrı taşmaya başlamıştı. Sonunda Hatfield resmen kentten kovuldu ama bu arada masrafları karşılığında bin yüz dolar almayı da unutmadı.

Hatfield’ın kariyeri mahvolduğuna göre bunun hikayemizin sonu olduğunu düşünebilirsiniz ama acele etmeyin. Kabul edersiniz ki kimse başarısız olduğu işleri özgeçmişine eklemez. Birçok insan hala onun yeteneğine inanıyordu ve Hatfield’a yeni işler yağmaya devam etti.

1915 Aralık ayında, San Diego Girişimciler Kulübü üyeleri Hatfield ile bağlantı kurdular. Ne istediklerini tahmin edebilirsiniz: Her daim güzel kalan haş-iki-o elbette. San Diego’da 1897’de inşa edilmiş olan Morena barajı, düşük yağmur oranları sebebiyle hiçbir zaman tam kapasite çalışamamıştı. Şehir planlamacıları, ancak bol miktarda su tedarik edilmesiyle tam kapasiteye ulaşılacağını biliyorlardı elbette.

Hatfield şehre şu şartları İçeren bir anlaşma önerdi: Eğer yüz santimetreden az yağmur yağdırırsa, hiçbir ücret talep etmeyecekti. Yüz ile yüz elli santimetre arasında yağmur düşerse, santimetre başına bin dolar ödeme yapılacaktı. Yüz elli santimetreden sonrası da bedava olacaktı.

Şehir, Hatfield’ın uçuk teklifiyle ilgilenmeyince o da teklifini değiştirdi. Barajı, on bin dolar karşılığında, tamamen doldurmayı önerdi. Bunu bir yıl içerisinde başaramazsa, şehrin ona hiçbir borcu olmayacaktı. Kaybedecek bir şeyi olmayan şehir meclisi teklifi kabul etti.

Ama insanın ne istediğine çok, çok, çok, çok dikkat etmesi gerekir.

1916 yılının Ocak ayı başında, Hatfield ve kardeşi Paul, Morena Barajı yakınlarındaki yüksek platformların üzerinde her zamanki gibi buhar tanklarını kurdular. Kısa sürede bulutlar gökyüzünü kapladı ve yüklerini boşalttılar. Yağdı… Yağdı… Yağdı…

Sanırım anlamışsınızdır.

Ani sağanak ile bölgede seller meydana geldi. Evler ve çiftlikler sular altında kaldı. Bölge sınırlarının içindeki ve dışındaki yollar metrelerce derinlikte suyla kaplandı. Şehre yardım ulaştırmak neredeyse imkansızdı. 20 Ocak günü yağmur durdu ama sadece birkaç gün için. Ve yağmaya devam etti…

Gökten o kadar çok yağmur düştü ki, hem Otay hem Sweet-water barajları sadece tam kapasiteye ulaşmakla kalmadılar, sonunda taştılar. 27 Ocak 1926 akşamı, Aşağı Otay seti yıkıldı ve yaklaşık on üç milyar galon su vadiye boşalıp oradan da denize yöneldi. Akıntıya kapılan yaklaşık yirmi kişi (farklı kaynaklara göre rakam değişiyor) hayatını kaybetti. Evler temellerinden söküldü. Raylar büyük ölçüde tahrip olduğu için demiryolu hizmetleri aksadı. Bölgedeki 112 köprüden ikisi hariç hepsi yıkıldı. Telefon ve telgraf hatları tahrip olduğu için iletişim bütünüyle kesildi.

Şaşırtıcı olan, Hatfield kardeşlerin vadide sebep oldukları tahribattan bihaber olmalarıydı. Sonunda yağmur sakinleşmeye başladığında, Morena barajı kapasitesini doldurduğu için, anlaşma şartlarını yerine getirmişlerdi.
Kardeşler, teçhizatı sökerken, bir grup öfkeli çiftçinin peşlerinde olduğunu öğrendiler. En kısa sürede toparlanıp, Benson kardeşler takma ismiyle paralarını almak için San Diego’ya gittiler.

Tabii, şehir meclisi ödemeyi yapmaya yanaşmadı. Anlaşılan, yağmur yağdırma işlemini uygulama fırsatı bulmanın heyecanı içinde Charles hiçbir belgeyi imzalamamıştı. Eyvah! Ortada yazılı bir anlaşma olmaması, şehrin hiçbir ödeme yapmak zorunda olmadığı anlamına geliyordu. Hatfield hepsini dava etmekle tehdit edince, şehir kendisine kabul edemeyeceği bir öneri getirdi. On bin doları ödeyeceklerdi; şayet sel sonucu ölmüş altmış kişinin ve üç buçuk milyon dolarlık maddi zararın sorumluluğunu üstlenirse. Hatfield da aptal olmadığı için teklifi geri çevirdi ve mahkemeye başvurdu.

Neticede, iki farklı mahkeme kararıyla, Hatfield’in büyük selinin Tanrının işi olduğu karara bağlandı. Yağmuru o yağdırmadığına göre, çabaları için herhangi bir tazminat alması da söz konusu değildi. Hatfield’ın davalarından birinin 1938 yılına kadar, yani zaman aşımından düşene dek kitaplarda bahsi geçti.

Hatfield parasını alamamış olsa da, San Diego’ya yağmur yağdırmaktaki başarısı dünya çapında duyuldu. Çok çeşitli yerlerden hizmetini talep edenler çıktıysa da, o mesleğini çoğunlukla California bölgesinde sürdürdü. 1929 yılında, Hondu-ras’taki büyük bir orman yangınını on gün içinde söndürmek üzere anlaştı. Büyük Kriz’in başlamasıyla birlikte yağmur adamlık görevini mecburen bırakan Hatfield, Los Angeles’ın Eagle Rock banliyösüne yerleşti. Dikiş makinesi satıcılığına geri döndü.

Yaşamı boyunca, beş yüzün üzerinde başarılı yağmur yağdırma işlemine imza attığını iddia etti. 1956 yılında, başrolünde Burt Lancester’ın oynadığı The Rainmaker (Yağmur Yağdıran) adlı Hollywood filminin galasına davet edildi. (Filmin kimden esinlendiğini tahmin edebilir misiniz?) 12 Ocak 1958’de, 82 yaşında öldüğünde, yağmur yağdırma sırlarını da mezara götürdü. Gerçekten yağmur yağdırabiliyor muydu yoksa sadece bir başka şarlatan mıydı, hiç bilemeyeceğiz.

Bir yanıt yazın