Tarihin Akışını Etkileyen Rüyalar

Uyanıkken bir türlü içinden çıkamadığımız soruların cevaplarını rüyada bulmak mümkün mü? Ya da rüyadan zihnimizde yaratıcı bir fikirle uyanmak? Her ne kadar kanıtlanması zor olsa da, tarihin akışını etkileyen kimi keşiflerin ardında rüyaların payı varmış gibi görünüyor:

Niels Bohr – Atomun Yapısı: Kuantum mekaniğinin babası olan Bohr, 1911’de doktorasını tamamladıktan sonra atomun yapısı üzerinde çalışmaya başlamış, ama uzun bir süre arayışı sonuçsuz kalmıştı. Derken bir gece rüyasında atomlar gördü: Elektronlar, güneşin etrafında dönen gezegenler gibi çekirdeğin etrafında dönüyordu. Bu rüyadan sonra laboratuvar çalışmalarıyla bu modelin doğruluğunu kanıtlayan Bohr, 1922 yılında bu buluşu için Nobel Ödülü aldı.

Albert Einstein – Işık Hızı: Görelilik kuramını keşfetmeden çok önce, henüz gençken Einstein rüyasında kızakla kaydığını görmüştü. Kızak giderek hızlanıyor, öyle ki ışık hızına yaklaşıyor ve gökteki yıldızlar da bunun sonucunda birbirine karışmış, biçimsizleşmiş görünüyordu. O an Einstein erişebileceğimiz hızın bir sınırının olması gerektiğini anladı ve uzun yıllar boyunca bu teorisini kanıtlamaya çalıştı. Başardığında, tarihin muhtemelen en ünlü teorisini ortaya koymuştu.

Elias Howe – Dikiş Makinesi: Elias Howe dikiş makinesi fikrini ilk ortaya atan kişi değildi, ama varolan modelleri geliştirip ilk modern dikiş makinesini yapan (ve 1846’da dikiş makinesi için ilk patenti alan) o oldu. Aile kayıtlarında yazılanlara göre, Howe dikiş makinesinde iğne deliğinin nerede olması gerektiğini bir türlü çözememişti, ta ki bir gece rüyasında bir yerli kabilesince öldürülmek üzere olduğunu görene kadar. Yerlilerin birinin mızrağının ucunda bir delik olduğunu farketmesi, Howe’a aradığı fikri verdi ve bu rüyadan kısa bir süre sonra dikiş makinesi tamamlandı.

Otto Leowi – Sinir Uyarılarının İletimi: Almanya doğumlu farmokolog ve fizyobiyolog Otto Leowi, 1921 de rüyasında sinir uyarılarının iletiminin elektriksel değil kimyasal olduğunu kanıtlayan bir deney gördü. Uyanınca rüyasını not aldı ve tekrar uyudu. Ama sabah heyecanla notlarına baktığında hiçbir şey anlaşılmadığını görerek yıkıldı. Neyse ki, çok zor geçen bir günün ardından o gece rüyasında yine aynı deneyi gördü ve ertesi sabah hemen laboratuvara koşup, kendisine Nobel Ödülü kazandıracak keşfi -bu defa uyanıkken- yapmayı başardı.

Bunların dışında, Rus kimyacı Dimitri Mendeleyev periyodik cetvelin tamamını rüyasında görüp, uyanınca hemen not aldığını ve sonradan sadece bir değişiklik yaptığını söylemişti. Alman kimyacı August Kekule de benzen molekülünün halka biçimindeki yapısını, bir gündüz düşünde kendi kuyruğunu yiyen bir yılan gördükten sonra keşfetmişti. Buluşlarını rüyaların esinlediğini söyleyen bir diğer biliminsanı da Hintli matematikçi Srinivasa Ramajuan’dı.

Elbette gerekli zihinsel donanım ve sıkı bir çalışma olmadan rüyalar büyük keşiflere yol açamaz; ama uyanıkken çıkmaza girmiş bir zihnin farklı bir bilinç durumundayken yeni bir bakış açısı yakalaması da olmayacak şey değil.

Bir yanıt yazın