Organik ve İnorganik

organik

Nicelik ve nitelik yasası, modern fiziğin en tartışmalı yönlerinden biri olan ve başka bir yazıda daha ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz sözde “kesinsizlik ilkesine” de ışık tutmaktadır. Tek bir atomaltı parçacığın tam konumu ve hızını bilmek imkânsızsa da, çok büyük sayılarda parçacığın davranışını büyük bir kesinlikle öngörmek mümkündür. Bir örnek daha vermek gerekirse: radyoaktif atomlar ayrıntılı bir öngörüyü olanaksız kılacak şekilde bozunurlar. Oysa çok sayıda atom istatistiki olarak o denli güvenilir bir hızda bozunur ki, bilimciler tarafından dünyanın, güneşin ve yıldızların yaşını hesaplamak için “doğal” saatler olarak kullanılırlar. Atomaltı parçacıkların davranışlarına hükmeden yasaların, “normal” düzeyde işleyen yasalardan farklı olması gerçeği, tek başına niceliğin niteliğe dönüşümünün bir örneğidir. Küçük ölçekteki olayların yasalarının geçerli olmaktan çıktığı kesin nokta, 1900 yılında Max Planck tarafından ortaya konulan etki kuantumuyla tanımlandı.

Koşulların dizilişi, belirli bir noktada, inorganik maddenin organik maddeye yol açtığı nitel bir sıçramaya sebep olur. İnorganik maddeyle organik madde arasındaki fark yalnızca görelidir. Modern bilim ikincinin birincisinden nasıl çıktığını tam olarak keşfetme yolunda hayli ilerlemiştir. Yaşamın kendisi atomların belirli bir tarzda örgütlenmesinden ibarettir. Hepimiz atomların bir toplamıyız, ama “yalnızca” atomların bir toplamı değil. Genlerimizin şaşırtıcı karmaşıklıktaki dizilişi içinde sonsuz sayıda olanaklar var. Her bireyin bu olanakları azami ölçüde geliştirmesini sağlama görevi yaşamın gerçek görevidir.

dna-dizilimi

Moleküler biyologlar şu anda bir organizmanın tam DNA dizilişini biliyorlar, ama bundan, organizmanın, gelişimi sırasında kendisini nasıl inşa ettiğini çıkaramıyorlar. Tıpkı H2O’nun yapısı hakkındaki bilginin, sıvı olma niteliğinin anlaşılmasını sağlayamaması gibi. Vücut kimyasallarının ve hücrelerinin analizi yaşamın formülünü vermeye yetmemektedir. Aynı şey zihnin kendisi için de geçerlidir. Sinir bilimciler beynin ne yaptığına dair çok büyük miktarda veriye sahiptirler. İnsan beyni, her biri diğerleriyle ortalama bin tane bağlantıya sahip on milyar nörondan oluşmaktadır. En hızlı bilgisayar saniyede bir milyar civarında işlem yapabilmektedir. Duvarda duran sineğin beyni aynı anda 100 milyar işlem yapmaktadır. Bu karşılaştırma, insan beyni ile en gelişmiş bilgisayar arasında bile ne kadar muazzam fark olduğu hakkında bir fikir verir.

İnsan beyninin muazzam karmaşıklığı, idealistlerin zihin olgusunu mistik bir haleye sarıp sarmalamaya kalkışmalarının nedenlerinden birisidir. Tek tek nöronlar, aksonlar ve sinapslar hakkındaki detaylı bilgiler düşünce ve duygu olgularını açıklamaya yeterli değildir. Ancak bunun mistik bir tarafı yoktur. Karmaşıklık teorisinin diliyle, hem zihin hem de yaşam yeni gelişen olgulardır. Diyalektiğin diliyle, nicelikten niteliğe sıçrama, bütünün, parçaların toplamından çıkarılamayacak ya da ona indirgenemeyecek nitelikler taşıdığı anlamına gelir. Hiçbir nöron kendi başına bilinçli değildir. Ama tüm nöronların ve bağlantılarının toplamı öyledir. Sinir ağları nonlineer [doğrusal olmayan] dinamik sistemlerdir. Bilinç dediğimiz olguyu doğuran, nöronlar arasındaki karmaşık faaliyet ve etkileşimlerdir.

karinca-koloni

Aynı şey, en değişik alanlardaki çok bileşenli sistemlerde çok büyük sayılarla görülebilir. Bath Üniversitesinde karınca kolonileri üzerine yapılan araştırmalar, tek tek karıncalarda görülmeyen davranışların bir kolonide nasıl ortaya çıktığını göstermiştir. Tek bir karınca, kendi başına bırakıldığında düzensiz aralıklarla yiyecek arayıp durarak gelişigüzel biçimde dolaşacaktır. Ancak, gözlem tüm bir karınca kolonisine yöneldiğinde, karıncaların kusursuz biçimde düzenli aralıklarla harekete geçtikleri derhal açığa çıkar. Bunun, emeklerinin verimini azami ölçüye çıkardığı düşünülmektedir: eğer hepsi bir arada çalışırlarsa, bir karıncanın başka biri tarafından yerine getirilmiş bir işi tekrarlama ihtimali yoktur. Bir karınca kolonisi seviyesinde koordinasyonun derecesi öyledir ki, bazı insanlar, onların bir koloniden ziyade tek bir hayvan olduğunu düşünürler. Bu da yine, doğada, hayvan ve insan toplumunda çok çeşitli düzeylerde varolan ve ancak bütün ve parça arasındaki diyalektik ilişki bakımından anlaşılabilecek bir olgunun mistik sunuluşudur.

Türlerin evrimini göz önüne getirdiğimizde, niceliğin niteliğe dönüşümü yasasını iş başında görebiliriz. Biyolojinin terimleriyle belirli bir hayvan “soyu” ya da “ırkı” kendi içinde döllenme kapasitesiyle tanımlanır. Ama evrimsel değişimler bir grubu diğerinden uzaklaştırdıkça, artık kendi aralarında döllenemeyecekleri bir noktaya gelinir. Bu noktada yeni bir tür oluşmuştur. Paleontolog Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge bu süreçlerin kimi zaman yavaş ve uzun süreli, kimi zaman da aşırı derecede hızlı olduklarını göstermişlerdir. Her iki biçimde, küçük değişimlerden oluşan tedrici bir birikimin, nasıl belirli bir noktada nitel bir değişimi tetiklediğini göstermektedirler. Bu biyologlar, ani değişim patlamalarıyla kesintiye uğrayan uzun denge dönemlerini tanımlamak için kesintili dengeler terimini kullanırlar. Bu fikir, Amerikan Doğa Tarihi Müzesinden Gould ve Eldredge tarafından 1972’de ileri sürüldüğünde, o zamana kadar Darvinci evrimi tedricilikle eşanlamlı gören biyologlar arasında sert bir tartışmayı kışkırtmıştı.

Uzun bir dönem boyunca, evrimin böyle keskin değişimleri olanaksız kıldığı düşünülüyordu. Evrim yavaş, tedrici bir değişim olarak resmediliyordu. Ancak fosil kayıtları, eksik olmakla beraber, uzun tedrici evrim dönemlerinin, bazı türlerin kitlesel tükenişine ve bazılarının da hızlı yükselişine sahne olan şiddetli sıçramalarla kesintiye uğradığı son derece farklı bir resim sunuyorlar. Dinozorların yok oluşu bir meteorun sonucu olsun ya da olmasın, büyük yok oluşların çoğunun bundan kaynaklanması olasılığının son derece küçük olduğu görünmektedir. Meteor ya da kuyruklu yıldız çarpmaları dahil, dış olayların evrim sürecinde “kazalar” olarak rol oynayabilmeleri bir yana, evrimi kendi iç yasalarının bir sonucu olarak gören bir açıklama aramak gereklidir. Şimdi paleontologların çoğu tarafından desteklenen “kesintili denge” teorisi, Darvinciliğin eski tedrici yorumundan kesin bir kopuşu temsil etmekte ve evrimin, içinde uzun durgunluk dönemlerinin ani sıçramalar ve her türden katastrofik değişimler tarafından kesintiye uğradığı daha tam bir diyalektik resmini sunmaktadır. Bu yasanın, çok geniş bir sahaya yayılan sonsuz sayıda örneği vardır. Şimdi, bu son derece önemli yasanın geçerliliğinden kuşku duymaya devam etmek mümkün müdür? Gerçekten onu gözardı etmeye ya da birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan çeşitli olaylara keyfi olarak uygulanan öznel bir buluş olarak üzerine bir çizik atmaya devam etmenin haklı tarafı var mıdır? Fizikte faz geçişlerinin araştırılmasının, görünüşte ilintisiz değişimlerin sıvıların kaynaması ve metallerin mıknatıslanması– hepsinin aynı kurallara uyduğu sonucuna vardığını gördük. Niceliğin niteliğe dönüşümü yasasının gerçekten doğanın en temel yasalarından biri olduğunu, her türlü kuşku gölgesinin ötesinde açığa çıkaracak benzer bağlantıların saptanması sadece bir zaman meselesidir.

5 yorum “Organik ve İnorganik”

  1. Şimdi, bu son derece önemli yasanın geçerliliğinden kuşku duymaya devam etmek mümkün müdür? Gerçekten onu gözardı etmeye ya da birbiriyle hiçbir ilişkisi olmayan çeşitli olaylara keyfi olarak uygulanan öznel bir buluş olarak üzerine bir çizik atmaya devam etmenin haklı tarafı var mıdır?

    Geçerliliğinden kuşku duymak değil, Ancak A niceliksel değişiminin oluşturduğu X Fazgeçişi nin Y olgusunu ortaya çıkarmak yerine neden T olgusunu ortaya çıkardığını merak edemez miyiz ?
    Y veya T olgusunun Organik veya İnorganik bir çıktı üretmesini sağlayan yasa Faz geçişinden ibaret midir ?

    İnorganik bir A niceliksel değişiminin yine İnorganik bir Niteliksel değişime sebep olmak yerine sonucu Organik olan bir Niteliksel değişim olması hangi kurallara bağlıdır. ?

  2. Sorunuz yazıda açıklanıyor aslında.

    Bütün, parçaların toplamından büyüktür.

    Bu bağlamda bütünlüğü oluşturan parçaların arasındaki ilişkiler niceliklerin niteliklere dönüşmesine yol açar.

  3. Bunu kabul ediyorum, ancak kastımı anlatamadığımı düşünüyorum. Niceliklerin niteliklere dönüşmesi bir realitedir.
    Sorun şu ki; yukarıda ki yazıda bahsedilen konu olan, İnorganik, Organik nicelik dönüşümünün içeriği neden bu şekilde ve bu belirlenmiş midir ?
    Yani İnorganik parçaların arasındaki ilişkiler niceliksel artış sonucu doğal bir sonuç olarak Neden Organik niteliğini alıyor da, mesela İnorganik bir nitelik olmuyor ?
    Zihin konusunda da bu yine aynı şekilde, İnorganik nicelik artımı ve hedef nitelik çıkarımı arasındaki fonksiyonel bağıntı A veya B niteliği sonucunu neye göre alıyor ?
    Ayrıca;

    Bütün, parçaların toplamından büyüktür

    ifadesi mistik bir çağrışım ima etmiyor mu ?

    1. Aslında, cevap yazmaya değer bir vaziyet yok ama, gene de bir durum değerlendirmesi yapmak ihtiyacı hissediyor insan.
      İnsanı materyalizm kafesine kapattığınızda akıl,izan, his, düşünce;yani, insanı insan yapan tüm haslet ve hususiyet de maddeleşiyor. Kafes yeterince büyük inşa edildiğinden, içindekiler kafesin dışına da bir bakma ihtiyacını hissetmiyorlar. Zaten kafesin inşa tekniği de faraday kafesi ile aynı.Yani, dış etkilere karşı korumalı…
      Nitelik-nicelik dönüşümü tamamen kontrolsüz olarak gerçekleşseydi dünyada şu an kaos hakimdi.
      Kafes içinde nitelik-nicelik dönüşümü keyfe-ma-yeşa(nasıl isterse) yapılıyor ama ‘can’a, ‘canlılığa’ dair bir iz, bir ibare yok.
      Sanki; dönüşüm organik yönünde gelişirse, can da otomatikman evrenden ilave ediliyormuş gibi bir anlayış var.
      ‘E,biz cana karışmayız’. Karışmayın tabiiki de, bir ‘can’ olduğunu ve bir de ‘Can Veren’ olduğunu da bilin…

Bir yanıt yazın