Kuantum Mekaniği

QuantumKuantum fiziğinin gelişimi, bilimde dev bir ileri adımı, “klasik” fiziğin aptallaştırıcı mekanik determinizmden kesin bir kopuşu temsil etti. Bunun yerine çok daha esnek ve dinamik –yani tek kelimeyle diyalektik– bir doğa görüşüne sahibiz. İlkin küçücük bir ayrıntı, neredeyse bir anekdotmuş gibi görünen kuantumun varlığını Planck’ın keşfetmesiyle birlikte, fiziğin tüm çehresi dönüşüme uğradı. Radyoaktif dönüşüm olgusunu açıklayabilen ve spektroskopinin karmaşık verilerini ayrıntılarıyla analiz edebilen yeni bir bilim söz konusuydu. Bu da doğrudan doğruya yepyeni bir bilimin kurulmasına yol açtı; eskiden çözümsüz kalan sorunları çözme yeteneğindeki teorik kimya. Yeni kalkış noktası benimsenir benimsenmez, genelde bütün bir teorik zorluklar yığını bertaraf ediliyordu. Yeni fizik, atom çekirdeğine hapsolmuş şaşırtıcı kuvvetleri ortaya çıkardı. Bu ise doğrudan doğruya nükleer enerjinin –dünyadaki yaşamın potansiyel imhasına giden yolun– istismarını ya da nükleer füzyonun barışçıl kullanımı sayesinde akla hayale sığmaz, sınırsız bir bolluk ve toplumsal ilerleme manzarasını beraberinde getirdi. Einstein’ın görelilik teorisi, kütle ve enerjinin eşdeğer olduğunu açıklar. Eğer bir cismin kütlesi biliniyorsa, bunu ışık hızının karesiyle çarptığımızda enerji haline gelir.

Einstein, şimdiye dek bir dalga olarak tasavvur edilen ışığın bir parçacık gibi davrandığını gösterdi.

Diğer bir deyişle ışık yalnızca maddenin bir başka biçimidir. 1919 yılında, ışığın kütleçekim kuvvetinin etkisiyle büküldüğünün gösterilmesiyle bu kanıtlandı. Daha sonraları Louis de Broglie, parçacıklardan oluştuğu düşünülen maddenin, dalgaların tabiatını andırdığına dikkat çekti. Madde ve enerji arasındaki ayrılık böylece ilk kez ve ebediyen yerle bir edildi. Madde ve enerji … aynı şeydir. Bilim açısından muazzam bir ilerlemeydi bu. Ve diyalektik materyalizm açısından da madde ve enerji aynı şeydir. Parçacık fiziğinde yıllarca hüküm süren tartışma, foton ve elektron gibi atomaltı parçacıkların parçacık mı yoksa dalga mı olduğu sorunu nihayet, atomaltı parçacıkların hem bir parçacık hem de bir dalga gibi davranabileceğini ve davrandığını ortaya koyan kuantum fiziği tarafından çözüme kavuşturuldu. Işık, tıpkı bir dalga gibi, girişim yapar, ama bir ışık fotonu aynı zamanda tıpkı bir parçacık gibi atomdan elektron da söker. Biçimsel mantığın yasalarına aykırıdır bu. “Sağduyu” bir elektronun aynı anda iki yerde birden olabileceğini nasıl kabul edebilir? Ve üstelik de aynı anda inanılmaz hızlarla ve farklı doğrultularda hareket ettiğini? Işığın hem bir dalga hem de bir parçacık olarak davranması katlanılmaz bir çelişki olarak görüldü. Atomaltı dünyanın çelişik olgularını biçimsel mantıkla açıklama teşebbüsleri akılcı düşünüşün hepten terk edilmesine yol açar. Kuantum devrimiyle ilgili bir çalışmasının sonuçlar bölümünde, Banesh Hoffman şunları yazabiliyordu: O halde, Tanrının olağanüstü güçlerine daha ne kadar şaşıracağız? Yeri ve göğü bir ilk özden öylesine ince bir güzellikle yaratmıştır ki, bununla, beyinleri ve akılları, kendisinin gizemlerine nüfuz etmeleri için ilâhi bir vahiy yeteneğinin ateşiyle donabilmiştir. Salt Bohr ya da Einstein’ın aklı, bizi onun gücü hakkında şoke ediyorsa, onları yaratan Tanrının ihtişamını övmeye nereden başlayabiliriz. Ne yazık ki istisnai bir örnek değil bu. Bilim hakkında bizzat bilimciler tarafından yazılmış olanları da dahil, modern literatürün büyük bir kısmı böylesi mistik, dini ya da yarı-dini inançlarla tıka basa doludur. Birçok bilimcinin bilinçli ya da bilinçsiz olarak benimsediği idealist felsefenin doğrudan bir sonucudur bu.Kuantum-

Kuantum mekaniğinin yasaları “sağduyu”ya (yani biçimsel mantığa) meydan okur ama diyalektik materyalizmle tam bir uyum içerisindedir. Meselâ nokta kavramını ele alalım.

Tüm geleneksel geometri, daha sonra bir doğru, bir düzlem, bir küp vb. haline gelen bir noktadan türer. Ama daha yakından bir gözlem, noktanın varolmadığını ortaya koyar. Nokta, uzayın en küçük ifadesi, boyutu olmayan bir şey olarak düşünülür. Gerçekte, böyle bir nokta atomlardan –elektronlar, çekirdek, fotonlar ve daha da küçük parçacıklardan– oluşur. Eninde sonunda, kuantum dalgalarının durmak bilmez girdabında yok olup gider. Ve bu sürecin bir sonu yoktur. Hiçbir sabit “nokta” yoktur. Sözümona gözlenebilir nesnel gerçekliğin “ötesinde” yatan kusursuz “biçimler” bulma uğraşısındaki idealistlere verilecek son yanıt budur. Bilim-kurgunun en inanılmaz serüvenlerinden biçim ve süreçlerin biteviye çeşitliliği itibariyle çok daha harikulade olan yegâne “nihai gerçeklik”, sonsuz, ebedi ve her an değişen nesnel evrendir. Sabit ve değişmez bir konumdan –bir “nokta”– ziyade, bir sürece, asla sonlanmayan bir akışa sahibiz. Buna, bir başlangıç ya da bir son biçiminde bir sınır dayatma girişimlerinin tümü kaçınılmaz olarak başarısızlığa uğrayacaktır.

10 yorum “Kuantum Mekaniği”

  1. Meselâ nokta kavramını ele alalım.
    Tüm geleneksel geometri, daha sonra bir doğru, bir düzlem, bir küp vb. haline gelen bir noktadan türer. Ama daha yakından bir gözlem, noktanın varolmadığını ortaya koyar. Nokta, uzayın en küçük ifadesi, boyutu olmayan bir şey olarak düşünülür. Gerçekte, böyle bir nokta atomlardan –elektronlar, çekirdek, fotonlar ve daha da küçük parçacıklardan– oluşur. Eninde sonunda, kuantum dalgalarının durmak bilmez girdabında yok olup gider. Ve bu sürecin bir sonu yoktur. Hiçbir sabit “nokta” yoktur. Sözümona gözlenebilir nesnel gerçekliğin “ötesinde” yatan kusursuz “biçimler” bulma uğraşısındaki idealistlere verilecek son yanıt budur. Bilim-kurgunun en inanılmaz serüvenlerinden biçim ve süreçlerin biteviye çeşitliliği itibariyle çok daha harikulade olan yegâne “nihai gerçeklik”, sonsuz, ebedi ve her an değişen nesnel evrendir. Sabit ve değişmez bir konumdan –bir “nokta”– ziyade, bir sürece, asla sonlanmayan bir akışa sahibiz. Buna, bir başlangıç ya da bir son biçiminde bir sınır dayatma girişimlerinin tümü kaçınılmaz olarak başarısızlığa uğrayacaktır.

    Bu iddianın bir sıkıntısı vardır.Noktayı boyutu olmayan ama yine de sınırlı bir varlık olrak düşünmek demek, ondan oluşan diğer geometrik şekilleri de sınırları olmak zorunda bırakacaktır.
    Bu durum yukarıdki ifadenin sonunda bahsedilen

    Bilim-kurgunun en inanılmaz serüvenlerinden biçim ve süreçlerin biteviye çeşitliliği itibariyle çok daha harikulade olan yegâne “nihai gerçeklik”, sonsuz, ebedi ve her an değişen nesnel evrendir.

    ifadesine zıt bir anlam çıkarmasıdır. Yazı kendi içinde çelişkiler barındırmaktadır.
    Nokta gibi boyutsuz ama sınırları olmak durumunda olan neredeyse soyut bir kavramdan veya olgudan hareketle nasıl olup ta “sonsuz ve ebedi”bir evrene ulaşıldığı cevap bekleyen bir sorudur.

    Sonlanmayan bir akış kendi içinde tutarsızdır, değişim sonlanmanın bizatihi kendisidir ve sonlanan milyonlarca süreç varken tümünün de bu sonlanmaya uğramayacağını düşünmek var olan gözleme aykırıdır.

    Bunun dışında Noktanın var olmadığında dair yapılan gözlemin eksik olduğu, ve buna bağlı olarak da şayet bu gözlem doğru olsa idi, diğer geometrik şekillerinde var olmasının mümkün olmayacağı anlaşılabilirdi.
    Bir olgu gözlem aralığının dışında kaldığında onu yok saymak fizikçilerin davranışıdır. Ancak matematikçiler için bu doğru değildir. Bu sebeple limit kavramını geliştirmişlerdir.
    Aksi durumda açıklanamayan anomalilerin içinden çıkamazlardı.
    sıfır ile bir sayının çarpımı gibi örneğin. Veya sonsuza bölme işlemi gibi.

    Ykarıdaki düşüncenin doğru olduğunu varsaysak bile bu defada kurallar bir Nokta gibi var olmak durumunda kalacaklardır. Örneğin Noktalardan kare oluşturmakla, çember oluşturmak arasındaki farklar gibi.
    Kurallarda bir varlık olarak kabul edilirse, Kİ bunlarda fiziksel objeler gibidirler. Varlık sadece Evrenden ibaret değil evrendeki kanunları da içermelidir.
    Nasıl ki Banesh Hoffman’a ait düşünceye getirdiğiniz eleştiriyi sadece Evrenin varlık noktasına dair ise, onun bu konuda kurallara dair de söylediği sözler vardır.
    Yani yaratmada sadece varlık değil, sizin var olduğunu söylediğiniz, Kuantum dalgaları gibi nesnel gerçeklikler ve diyalektik yapıda “yaratılmıştır”.

    Yaratmanın özelliği hiç bir şeyi dışarıda bırakmamasıdır.

    1. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki yazdığım yoruma dair özgün fikirlerinizi merak ediyorum. Yazılarınızın büyük çoğunluğunun alıntı olması dolayısı ile bu yazılarda size ait fikirlerin ne olduğu konusunda tereddüt yaşıyorum.
      Teşekkürler.

  2. Teşekkürler.

    Öncelikle yorumlarınızı keyifle okuduğumu dile getirmek isterim. Aslında hepsini cevaplayacağım. Hemen cevap vermememin sebebi bir kaç yazı sonra yorumunuza cevap olacak şeylerin olması.

    Gelelim konumuza. Kişisel olarak sonlu ama sınırsız bir evren fikrine yakınım. Aslında evrenin çapının yaklaşık hesaplanabildiği günümüzde sonsuz evrenden kastın benimkine yakın bir şey olduğunu ama belki çeviri belki de ifade şeklinden kaynaklı bir durum olduğunu söyleyebilirim. Hani sonsuz zenginlik ve çeşitlilik anlamına gelen sonsuz olasılıklı bir evren de denilmiş olabilir. Sınırlı ama sonsuz diyebilecğeiniz gibi sonlu ama sınırsız da kullanılabilir. Bu iki boyutlu bir varlığın küre üstündeki konumu gibidir. Biz de 3boyutlu varlıklar olarak 4. boyutta bükülüyoruz. Tabi bunu algılamak ancak yüksek hızlarda bulunan parçacıkları veya karadelik yakınlarındaki olayları gözlemlerken mümkün oluyor.

    Nokta konusu ise matematikte olduğu gibi fizikte de maddenin en temel taşlarına indiğinizde (yeni yazı konularından birisi olacak) aslında boşlukta oluşup – yok olan enerji dalgarından ibaretiz.

    Boyutsuz olan noktaların sonsuzunu bir araya getirerek; sınırlı ama sonsuz noktadan oluşan kare, daire, üçgen, doğru vs elde ediyoruz. Nokta tek başına yoktur evet. (Matematikte de böyledir. Aslında zaten önce matematikte böyledir)

  3. Bu durumu fark ettim zaten teşekkürler, tahminen son 5,6 yazınız daha önce yaptığım yorumlara ön hazırlık amacıyla yaptığınız aralarındaki ilişkiden fark edilebiliyordu. Alıntıda bulunan

    Sözümona gözlenebilir nesnel gerçekliğin “ötesinde” yatan kusursuz “biçimler” bulma uğraşısındaki idealistlere verilecek son yanıt budur.

    ifadesi bu silsilenin son bulduğu izlenimi verdi.

    O sebeple yorum yazma gereği hissetmiştim. Yorumunuza daha sonraki yazıların tamamlanmasından sonra dönebiliriz. Ancak ifade etmek istediğim bir kaç nokta var. Kastettiğiniz sonsuzluğu anladığımı düşünüyorum. Bu sonsuzluktan ziyade süreklilik olarak ifade ediliyor. Sonsuzluk ifadesi daha çok kişisel bir yorum olabilir. Space-Energy konusu da benim daha önce ilgilendiğim konulardan birisi, hatta daha önceki yorumda ifade etmeye çalıştığım düşünceler theory of everything ile ilgili araştırmaların sonucunda yaptığım çıkarımlardı.

    Matematikte zaten var olduğunu söylediğiniz şeyi tam olarak bilmiyorum. Buna dair bir örnek verebilir misiniz ?

    Yani şunu mu söylüyorsunuz ?

    lim x > sonsuz ; f(x) = SUM(0) ==> f(x) > 0

  4. Matematikte sonsuz bir sürekliliktir zaten. Ama sınırlı sonsuzluklar vardır. Mesela 0 ile 1 sayısı arasındaki reel sayılar sonsuzdur. 1/2, 1/3, … 1/n şeklinde giderler. Bir şeyin sınırlı olması demek sonsuz nokta barındıramayacağı anlamına gelmez. “Karenin bir kenarı sınırlıdır ama sonsuz boyutsuz noktadan oluşur” gibi.

  5. sonsuz boyutsuz noktadan oluşur

    Bu Xenon’un ok parodoksuna benziyor, hareketin aslında var olmadığını da iddia ederken Matematiksel soyutlamaların realitede olanları açıklamaya her zaman uygun olmadığını da ima etmiyor mu ?
    Boyutsuzluk, sonsuz sayıda 0 (sıfır)’ın toplamı ile aynı şey değil midir ?
    Xenon paradoksunda olduğu gibi sınırlı olan mesafeye erişmesi bir yana yanındaki boyutsuz 2. nokta uzunluğuna dahi erişmesi mümkün olmayacaktır.

  6. Eğer Planc zamanı olmasaydı, Xenon’un paradoksları hiç de mantıksız değil aslında. Ama yine de sonsuz küçükler toplamı bir sabit sayı verebilir. Yani 1/2 + 1/4 + 1/8 …. + 1/2n n -> sonsuza bile olsa sabit bir uzaklık verebiliyor.

    1. Şimdi kastettiğinizi anlıyorum. Buna göre ; Planck_uzunluğu ile ifade edilen sayı 1,616199 * 10^-35 metre sayısını kastediyorsunuz. Yani noktanızın boyutu (boyutsuzluğu) bu sayı ama bu sayı dan sonsuz tane alırsak sınırlı bir uzunluğa erişmez.
      Bir karenin kenarı üzerinde bu noktalardan kaç tane var hesaplanabilir. ve bu yine sayı sıfır(0) ‘dan büyük bir sayı, boyutsuz değil, eleştirdiğiniz idealizme benzer ve diyalektiğe tezat bir öneri ortaya koyuyorsunuz.

      Nasıl ki İdealizm soyut ve kalıplaşmış statik bir düşünceyi daha doğrusu kusursuz bir genellemeyi gerçek dünyanın temeli olarak kabul ediyorsa sizde aslında sıfır olmayan bir değeri boyutsuz olarak kabul etmiş görünüyorsunuz.
      Bu hesapla gidersek kastettiğiniz sonsuzun bir sınırı var ve bu hesaplanabilir durumda..

      Eğer bu Noktaların varlığından bahsedeceksek, sabit ve değişmez olduklarını da düşünebiliriz. Planck boyutundan daha küçük bir uzay-zaman bölgesi olması fiziksel olarak mümkün gözükmüyor. Bu durumda Tüm evrenin dolduran bu noktaların hareketi söz konusu olmaması da gerekir. Malum hareket için mesafeye ihtiyaç vardır.Boşlukta da bir enerji dönüşümü olduğuna göre boşluğun da bu şekilde dolu olması gereklidir. Öyleyse sicim kuramında titreştiği söylenen sicimler hangi uzay-zaman bölgesinde titreşmektedir.

      Evrenimizin Elmas yada Kuvars kristali kadar statik ve katı olduğu sonucu çıkmaz mı bundan ? Farklılıkların Planck uzunluğundan daha küçük bir mesafede hareket eden enerji-madde dönüşümleri olduğunu düşünebilir miyiz ?

  7. Aslında Planck Zamanı‘nı kastetmiştim. Bu biraz da evrenin refresh (yenileme) süresidir.

    Aslında planck zamanı ve uzunluğu ile ilgili ayrıca birşeyler yazmanı düşünüyorum. Ama değinmek istediğim Xenonun paradokslarının her türlü alt edilmesiyle ilgiliydi. (Sonsuz küçükler hesabı veya planck süresi vs)

  8. Makalenin dokunduğu her konuyla ilgili ayrı ayrı parantezler açıp cevaplar vermek mümkün fakat buna gerek yok.
    Diyalektik materyalizmin körlüğü ve sağırlığı ve yaratılış ve Yaratıcı’ya karşı inadı tavizsiz devam etmektedir.
    Bunların anlamak istemedikleri şeyi, binlerce yıl öncesinden Elealı Zenon söylemiş ve noktayı koymuştur. Yani; her şey, plank zamanı kadarlık bir sürede yeniden yeniden yaratılıp durmaktadır.
    Zamanı ve mekanı sürekli gören biziz.
    Madde, ‘kün’emrine boyun eğerek bir an var, bir an yok olmaktadır. Plank zamanı, evrensel işlemcinin hızını belirleyen limittir. Plank zamanı kadarlık bir sürede gerçekleşen bu var oluş-yok oluşların bize anlatmak istediği şey şudur: Madde, plank zamanı ölçeğinde, nötrinosundan elektronuna, protonuna, nötronuna kadar her an yaratılıp yok edilmektedir. Buna yeter kudreti olan sadece ‘O’dur.
    Bu ise, materyalizmin en nefret ettiği şeydir.
    Aslında, var olup yok olmasını da görmezden gelebilirler fakat var-yok ile var eden-yok eden arasındaki zorunlu ilişkiyi kabul etmeleri mümkün değil.
    Bu nefret onları, ‘sonsuzluğa aşk’a götürmektedir…

Bir yanıt yazın