Dahilerin Özellikleri

dahi-cocukDâhi kişiler, bakış açımızı değiştirmekle kalmaz, dünyayı kendisiyle aynı perspektiften görmemizi sağlar. Dâhiler, muhteşem bir kavrayış, sezgi, ilham, düşünce ya da inanç yoluyla, her şeyi farklı bir perspektiften görür ya da algılarlar. Onların yeni perspektifi, karşı konulmazlığı zamanla ortaya çıkaran öyle farklı görüş açısı sağlar ki, bir daha hiçbir şeyi eskisi gibi göremeyiz. Onların görüş açısı, bizimkinden çok daha geniş bir alanı kapsar. Bu olağanüstü başarının sırrı, dâhilerin ayrıntılar arasında bağlantılar kurup, sığ bakış açısıyla görülemeyecek derin ilişkileri keşfedebilmelerinde yatar. Dehâ tarihinin,Shakespeare tarafından saptanan genel bir eğilimi vardır: Devrimci bir dâhi olabilmek için, belki biraz da deli olmanız gerekebilir.

Dehâyı anlamak, tarihsel şartların, kültürel ortamın ve başka unsurların farkında olmayı gerektirse de dehâ her zaman bireyseldir. Yine de onu kolayca tanımlayıp, sözcüklerle formüle edemeyiz. Fakat gördüğümüz ve ya hissettiğimiz zaman dehayı tanıyabilir ve hayal gücümüzü kullanarak onun anlaşılması güç niteliğini kavrayabiliriz.

Çok azımız dahi olduğumuzu iddia edebiliriz.Oysa hemen her anne ve baba, yeni doğan bebeğinin gözlerine baktığı o ilk an gördüğü deha kıvılcımından bahseder.

Özgün tasarımı itibariyle insan beyni, engin bir bellek, öğrenme ve üretkenlik potansiyeli barındırır. Sizinki de öyle… Hem de sandığınızdan çok daha fazla…

İnsan beynini, eşsiz bir, üretken, öz-anlatım kumaşı dokumaya hazır ”büyülü bir dokuma tezgahı” olarak tanımlayan büyük nörolog Sir Charles Sherington’a göre beyindeki 100 milyar nöron, insan psikolojisinin basit bir gerçeğidir. Ama bu güç, etkileyici olduğu kadar ele geçirilmez de olabilir ve onu ortaya çıkarmanın tek yolu, potansiyelimizi geliştirmeyi, bilgiyi öğrenen ve bağlantılar kuran bu yüz milyar nöronu mümkün olduğunca etkili ve üretken yöntemlerle kullanıma sunmayı bilmekten geçer. Kendiliğinden oluşan bir süreç değildir bu… Sahip olduğumuz güçten sonuna kadar yararlanmayı öğrenmek zorundayız, kullanmakta olduğumuzdan fazlasına sahip olduğumuzu körü körüne kabul etmemiz gerekse bile…

Bereket versin, bu işi yalnız başımıza yapmamız gerekmez. Tarih, insan beyninin potansiyel gücüne herkesi ikna etmeye yetecek sayıda entelektüel dev üretmiştir. Hepimizce bilindiği üzere, onların keşif ve buluşları, yaşamakta olduğumuz dünyayı şekillendirmiştir. Ancak, zihinsel emeklerin meyvelerinden ötürü onlara teşekkür borçlu olduğumuz gibi, kendi eşsiz Allah vergisi yeteneklerimizi keşfetmek için kendi beyinlerimizi nasıl kullanacağımız konusunda da tarihin en devrimci dahilerinin rehberliğine başvurup onlardan ilham alabiliriz. Çünkü bu büyük dahiler, tıpkı coğrafya, astronomi ve devlet yönetimi alanlarında bize yol gösterdikleri gibi, kendi potansiyelimize giden yolu da aydınlatabilirler. Onların ulaşmayı başardıkları emsalsiz dorukların aynısına talip olmamız gerekmez; o doruklar çoktan fethedilmiştir nasıl olsa! Ama içimizden hangimiz, neredeyse hergün, evrenimizi yeniden yapılandırmak, dünyamızı yeniden tanımlamak ya da ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmek zorunda kalmayız? Aslına bakılırsa, bireyselliğimizin gelişmesini ve ifade bulmasını sağlayan dinamiklerdir bunlar…Tarihin devrimci dâhiler olarak tanımladığı bireyler, doğuştan sahip oldukları zihinsel güçleri büyük ölçüde kontrol altına almaktan daha iyi bir iş başarmışlardır. Başarılarının bir kısmı, öğrenme yollarını sezgisel olarak kavrayabilmelerine dayanır. Öğrenmek istediğiniz her şeyi öğrenebilirsiniz ve nasıl öğreneceğinizi bildiğiniz zaman başarabildiklerinize kendiniz bile şaşırırsınız. Zihinsel etkinliğin avantajlarından yararlanarak, içinizdeki üretkenliğin dizginlerini salıverdiğinizi hayal edin. Düşünce devrimlerini gerçekleştiren bireyler, bizi bekleyen hayat sınavlarıyla boğuşurken örnek alacağımız modeller olarak kolektif belleğimizde yer etmişlerdir. Sizin aklınızla onlarınki arasındaki fark, sandığınızdan daha küçüktür ve doğuştan gelen kapasitenin bu fark üzerindeki belirleyiciliği; tutku, dikkat ve stratejiden daha azdır. Kaldı ki, tutku, dikkat ve strateji sonradan geliştirilebilecek özelliklerdir.

Harvard biyologlarından Edward O. Wilson, tarihin büyük dahileri için şöyle yazar:“Onlar saplantılıydılar; için için yanarlardı. Ama, aynı zamanda, hepimizin durmaksızın aklımızdan geçirdiğimiz, çoğu niteliksiz düşünceler arasından dikkate değer olanlarını seçebilecek kadar isabetli ve sezgisel bir kavrayışa sahiptiler. Kullandıkları yetenek belki sadece nicel açıdan daha büyüktü; ama onların buluşları, başkalarına nitel açıdan yeni gözüktü. Ölümsüz bir şöhrete dönüşebilecek kadar etki ve kalıcılık kazandılar; fakat bu sihirle olmadı, onlardan daha az yetenek sahibi kişilerin daha küçük ölçülerde paylaştıkları güçlerde nicel bir üstünlük sağladıkları için oldu. Başka herkesten yükseklerde uçmalarını sağlayacak kalkış hızına ulaştı onlar.”

Taklit yoluyla öğrenmek, insanlar dahil pek çok canlının zihinsel gelişiminde merkezi önem taşır. Ne var ki, yetişkinliğe adım attıkça eşsiz bir avantaj kazanırız: Kimi ve neyi taklit edeceğimizi kendimiz seçeriz. Artık yetersiz kalan modellerin yerini alacak, yeni modelleri de bilinçli olarak seçebiliriz. Dolayısıyla, bizi, potansiyelimizin farkına varmamızı sağlayacak biçimde esinlendirecek ve yönlendirecek ideal rol modeller seçmemizde yarar vardır. Şimdiye kadarki yaşantınızda size esin kaynağı olması ve yol göstermesi için, siz kimi seçtiniz? En büyük kahramanlarınız, en etkili rol modelleriniz kimler oldu? Bir dahinin en ayırt edici özelliklerinden biri de kendinden evvelki büyük düşünürlerin düşünce ve davranışlarını benimseyebilmesidir. Mesela Albert Einstein’ın yatağının üzerinde, “devlerin omuzları üstünde durursak daha uzağı görebileceğimizi” söyleyen Sir Isaac Newton’un bir portresi asılı dururmuş. Peki biz kimin omuzları üzerinde durmalıyız?

Michael J. Gelb

Bir yorum “Dahilerin Özellikleri”

  1. Toprağı bol olsun, A.Newton günümüzde yaşıyor olsaydı, ufkun derinliklerini görebilmek için artık devlerin omuzlarından kanatlanmamız gerektiğini söylerdi…

Bir yanıt yazın