Bilimin Çelişkisi

Eğer bilimsel yöntemin amacı hipotez kalabalığı içinden seçim yapmaksa ve hipotez sayısı deney yönteminin başa çıkabileceğinden daha büyük bir hızla artıyorsa tüm hipotezlerin asla sınanamayacağı açıktır. Eğer tüm hipotezler sınanamıyorsa deneylerin sonuçları kesin değildir ve tüm bilimsel yöntem, kanıtlanmış bilgiler oluşturma amacına ulaşmakta yetersiz kalmaktadır.

Tüm bilim tarihi eski olgulara dair sürekli yenilenen ve değişen açıklamaların öyküsüydü. Kalıcılık süresi tümüyle rastlantısal görünüyordu. Bazı bilimsel hakikatler yüzyıllar boyu sürer görünürken kimileri bir yıl bile sürmüyordu. Bilimsel hakikat sonsuza dek geçerli bir dogma değildi. Başka şeyler gibi irdelenebilecek zamansal, niteliksel bir varlıktı.

Bilimsel hakikatlerin geçerlilik süresi bilimsel çabaların yoğunluğun ters orantılı görünüyordu. Yani 20. yy bilimsel hakikatlerinin ömrü bir önceki yüzyıla göre çok daha kısa görünüyor, çünkü günümüzde çok daha bilimsel etkinlik var. Eğer gelecek yüzyılda bilimsel etkinlik 10 kat artarsa herhangi bir bilimsel hakikatin yaşam beklentisi şimdikinin onda birine düşecektir. Mevcut hakikatin yaşam süresini kısaltan şey, onun yerine almak üzere sunulmuş hipotezlerin hacmidir; ne denli çok hipotez olursa hakikatin yaşam süresi o ölçüde kısalmaktadır. Ve son 30-40 yılda hipotezlerin sayısındaki artışın nedeni ise bilimsel yöntemin kendisinden başka bir şey değildir. Ne denli çok bakarsanız, o ölçüde çok görürsünüz. Çokluk içinden bir hakikati seçmek yerine çokluğu büyütürsünüz. Bu mantıksal olarak şu anlama gelir: Bilimsel yöntemleri kullanarak değişmez hakikakate varmak için uğraştıkça aslında hiç de ona doğru gitmezsiniz. Ondan uzaklaşırsınız! Bu çelişkinin nedeni bilimsel yöntemleri uygulamanızdır!

Bilimsel yöntemin amacı, pek çok hipotetik hakikat arasından tek bir tanesini seçmektir. Öteki şeyler bir yana bilim budur. Ama tarihsel olarak bilimin yaptığı bunun tam tersidir. Olguları, bilgileri, teorileri ve hipotezleri çoğalttıkça çoğaltarak insanoğlunun tek ve mutlak hakikaketten çok sayıda belirsiz ve görece hakikatlere yönelten bilimin kendisidir. Akılcı bilginin ortadan kaldıracağı varsayılan toplumsal kaosun düşüncelerdeki ve değerlerdeki belirsizliğin baş yaratıcısı bilimin kendisinden başka bir şey değildir.

Bir yanıt yazın