Şeytan Keman Çaldı

1712’nin bir gecesinde, Şeytan genç kemancı Giuseppe Tartini’yi ziyaret etti ve rüyasında ona keman çaldı.

Giuseppe o müziğin asla bitmemesini istiyordu, ama uyandığında müzik ortada yoktu. O yitirilmiş müziğin peşinde, Tartini iki yüz on dokuz sonat besteledi ve bütün hayatı boyunca nafile bir ustalıkla bunları icra etti.

Dinleyici topluluğu onun başarısızlıklarını alkışlıyordu.

Tarihin Akışını Etkileyen Rüyalar

Uyanıkken bir türlü içinden çıkamadığımız soruların cevaplarını rüyada bulmak mümkün mü? Ya da rüyadan zihnimizde yaratıcı bir fikirle uyanmak? Her ne kadar kanıtlanması zor olsa da, tarihin akışını etkileyen kimi keşiflerin ardında rüyaların payı varmış gibi görünüyor:

Niels Bohr – Atomun Yapısı: Kuantum mekaniğinin babası olan Bohr, 1911’de doktorasını tamamladıktan sonra atomun yapısı üzerinde çalışmaya başlamış, ama uzun bir süre arayışı sonuçsuz kalmıştı. Derken bir gece rüyasında atomlar gördü: Elektronlar, güneşin etrafında dönen gezegenler gibi çekirdeğin etrafında dönüyordu. Bu rüyadan sonra laboratuvar çalışmalarıyla bu modelin doğruluğunu kanıtlayan Bohr, 1922 yılında bu buluşu için Nobel Ödülü aldı.

Albert Einstein – Işık Hızı: Görelilik kuramını keşfetmeden çok önce, henüz gençken Einstein rüyasında kızakla kaydığını görmüştü. Kızak giderek hızlanıyor, öyle ki ışık hızına yaklaşıyor ve gökteki yıldızlar da bunun sonucunda birbirine karışmış, biçimsizleşmiş görünüyordu. O an Einstein erişebileceğimiz hızın bir sınırının olması gerektiğini anladı ve uzun yıllar boyunca bu teorisini kanıtlamaya çalıştı. Başardığında, tarihin muhtemelen en ünlü teorisini ortaya koymuştu.
Devamını oku “Tarihin Akışını Etkileyen Rüyalar”

Şizofreni

Çoğu insana bir şizofrenle tanışma olasılığı ürkütücü gelir. Şizofrenlerin deli, tehlikeli, ne yapacağı bilinmez ve kontrol edilemez oldukları düşünülür. Konuya açıklayıcı yaklaşmak yerine, safsataları sürdüren film ve kitapların da bu durumda payı olsa gerektir. Şizofreni, düşünce ve algıda, davranış ve duygu durumunda bozukluklarla seyreden bir psikotik hastalıktır.

Şizofreni 100 kişiden birini etkiler ve zihinsel bozuklukların en ciddisidir. Çok çeşitli düşünce bozuklukları (dezorganize, usdışı düşünme), delüzyonlar (sanrı) ve halüsilasyonlardan (varsanı) oluşan bir tablo sergilerler. Eğilim olarak enerji, inisiyatif ve sosyal temas yokluğu görülür. Duygusal yönden donukturlar, çok az şeyden haz alırlar ve içekapanıktırlar.

Şizofrenin sınıflandırılması, semptomlarım çeşitliliği nedeniyle halen karmaşık bir konudur. Bu semptomlar delüzyonlar; halüsilasyonlar; dezorganize konuşma (tutarsız, bağlantısız, anlamsız kelime kullanımı); dezorganize davranış (giyim, beden duruşu, kişisel hijyen); olumsuz, donuk duygular; sorunlara yaklaşımda zayıflık ve depresyondur.

Alt türler arasında paranoid ve katatonik şizofreni bulunur.

Mutlak Sıfır

Mutlak sıfır; bir maddenin, atomlarının hareketinin duracağı kadar soğuk olduğu hayali bir noktadır. Mutlak sıfıra ne doğada ne de labarotuvarda ulaşılabilmiştir. Ama biliminsanları ona çok yakın sıcaklıklara inebilmiştir. Mutlak sıfıra ulaşmak imkansız olabilir. Ulaşılsa bile bunu bilemeyebiliriz, çünkü onu ölçecek bir termometre yoktur.

Bir şeyin sıcaklığını ölçerken aslında ölçtüğümüz şey, onu oluşturan parçacıkların ortalama enerjisidir. Sıcaklık parçacıkların ne kadar hızlı titreştiğini ya da dolaştığını gösterir.

Dünya’da ölçülmüş en düşük sıcaklık 1983’te Antarktika’nın ortasındaki Vostok’ta ölçülen -89 derece Celsius, yani 184 Kelvindir. (0 Celsius, 273 Kelvindir)

Uzaya çıkılırsa orası daha da soğuktur. Şu ana değin Evren’de saptanan en soğuk bölge, Bumerang nebulasında mutlak sıfırın yalnızca bir derece üstünde olan karanlık bir gaz bulutudur.

Laboratuvar ortamında Evrenden bile daha düşük sıcaklıklara geçici olarak ulaşılmıştır. 1994’te Colorado eyaletinde biliminsanları, lazer kullanarak sezyum atomlarını mutlak sıfırın yalnızca bir kelvinin bir milyarda 700’ü üstüne kadar soğutmayı başlardılar. Dokuz yıl sonra Massachussets Teknoloji Enstitüsü’ndeki biliminsanları daha da ileri gittiler ve mutlak sıfıra bir kelvinin milyarda 0,5’i kadar yaklaştılar.

Ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar, biliminsanları gerçekte mutlak sıfıra kesinlikle ulaşamayacaklarını bilirler. Mutlak sıfır için belki de “orada öyle bir yer yok” demek en doğrusudur.

Rüya Efsaneleri

Baku: Japon efsanesinde Baku rüya yiyen bir varlıktır – gece yarısı evleri ziyaret edip, uyuyan insanların kabuslarını yiyen bir ruh. Efsaneye göre, tanrılar bütün canlıları yarattıktan sonra, arta kalan malzemeyle Baku’yu yaratmışlar. Bunun için bir ayının bedenine, bir kaplanın pençelerine, bir öküzün kuyruğuna ve bir gergedanın gözlerine sahiptir. Rüya ruhları içinde, Baku insanları kötü rüyaların dehşetinden koruyan iyi bir ruhtur; küçük bir çocuk bir kabustan uyandığında, üç kere “Baku-san, gel de rüyamı ye” der. Ama Baku’yu çağırırken dikkatli olmak gerekir, çünkü aç bir Baku tek bir kabusla yetinmeyip beraberinde güzel rüyaları ve hayalleri de mideye indirebilir.

Mara: Germen folklorunda Mara, uyuyan kişinin göğsüne oturup hava geçişini zorlaştıran ve rüyaları kabuslara çeviren kötü bir ruhtur. Adı ve tasviri biraz değişiklik gösterse de bütün Germen kültürlerinde vardır. İngilizcede “kabus” anlamına gelen nightmare kelimesindeki mare de buradan gelir. Türk kültüründeki karabasan da benzer bir fenomendir. Mara, uyuyan kadın ve erkeklerin üstüne yatıp onlarla cinsel ilişkiye giren incubus ve succubus adlı mitolojik varlıklarla da benzerlik gösterir.
Devamını oku “Rüya Efsaneleri”